O varlığa bürünmek, o ahlaka sahip olmaktır. Onun için kemalde yükselen her insanın hali çocuk gibidir. Nefesi bile misk-ü amber gibi kokar. Küçük çocukların nefesini koklayın; onunkinden hiç bir farkı yoktur. Yani onlardan ağız kokusu alamazsın.
Çünkü o artık maksada, varlıkların sahibine gönülden vasıl olmuş, irtibatı kurmuştur. Onu kendinden geçiren, onu pişiren o sevgidir.
Burada bir başka şey ortaya çıkıyor; hürriyet. Meşreb-i sufiyyede hürriyetin manası; ikinin bire rücu etmesidir. 'Bir'de, yani O hazinede, O deryada yok olmasıdır. İnsan, nefis kademelerinden geçerek, kendinden, yani benliğine ait olan bütün duygulardan kurtulup sahibi ile beraber olduğu zaman, büyük bir hazineye, büyük bir servete, büyük bir sevdaya kavuşuyor. Tecelliye kavuşuyor. İşte bizde hürriyet, bunun adıdır.Bunun da yolu madem ki ibadettedir; ibadete sarılacağız. Allah'ı tanıma yoluna sarılacağız. İbadeti hayatımıza geçirmemiz lazımdır. İbadetin zevk-i manevisini/manevî hazzını kul olarak tatmamız lazımdır.Onu sadece belirli bazı zamanlara hasretmeden hayatımızın tamamına yaymamız lazımdır. Kulluğun özü, aslı da budur. Her zaman Allah'la beraber olma iştiyakıdır, arzusudur kulluk. Bir insanın Allah'la beraber olma hali ibadet halidir.
Bir anlık Allah'la beraber olma hali ruhu/kalbi tatmin etmez. Bütün demlerde O'nunla olacak ki ruh tatmin ola, kalp tatmin ola. Peki bu ne ile elde edilebilir. Zikr-i daim/her dem zikir ile, Rabbın güzel isimlerini anarak, güzel ayetlerini okuyarak, kısaca seni O'na kavuşturacak yolu hayatına geçirmekle olur. İşte ancak bu yolla öyle bir birey ortaya çıkar ki, o birey her an kendini kontrol eden ilahi gücü hiç unutmaz. Onu eşkıya yapamazsın. Onu katil yapamazsın. Onu hırsız yapamazsın. Çünkü onun, kendini murakabe, muhasebe eden ilahi gücün huzurunda olduğunu bir an dahi unutmama gibi bir ahlakı oluşmuştur. "O beni bu an kontrol ediyor. Yarın hesaba çekecek. Huzurunda utanırım. Bana bu kadar nimeti ikram etti, benim yaptığım rezilliğe bak" der ve hiç bir yanlışa tevessül etmez. Her türlü şerden kendini sakındırır. Bugün bizim asıl boşluğa düştüğümüz nokta, kendimizle Rabbimiz arasındaki hukuku tamamen kaybetmişiz. O'ndan kopmuş insanın kalbî boşluğa düşmesi kaçınılmazdır. Bu boşluk hepimizde var. Tatmin olmuyoruz.
VEDA HUTBESİ'NDE İNSAN HAKLARI / Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın kaleminden Gönül Sohbetleri
Çünkü o artık maksada, varlıkların sahibine gönülden vasıl olmuş, irtibatı kurmuştur. Onu kendinden geçiren, onu pişiren o sevgidir.
Burada bir başka şey ortaya çıkıyor; hürriyet. Meşreb-i sufiyyede hürriyetin manası; ikinin bire rücu etmesidir. 'Bir'de, yani O hazinede, O deryada yok olmasıdır. İnsan, nefis kademelerinden geçerek, kendinden, yani benliğine ait olan bütün duygulardan kurtulup sahibi ile beraber olduğu zaman, büyük bir hazineye, büyük bir servete, büyük bir sevdaya kavuşuyor. Tecelliye kavuşuyor. İşte bizde hürriyet, bunun adıdır.Bunun da yolu madem ki ibadettedir; ibadete sarılacağız. Allah'ı tanıma yoluna sarılacağız. İbadeti hayatımıza geçirmemiz lazımdır. İbadetin zevk-i manevisini/manevî hazzını kul olarak tatmamız lazımdır.Onu sadece belirli bazı zamanlara hasretmeden hayatımızın tamamına yaymamız lazımdır. Kulluğun özü, aslı da budur. Her zaman Allah'la beraber olma iştiyakıdır, arzusudur kulluk. Bir insanın Allah'la beraber olma hali ibadet halidir.
Bir anlık Allah'la beraber olma hali ruhu/kalbi tatmin etmez. Bütün demlerde O'nunla olacak ki ruh tatmin ola, kalp tatmin ola. Peki bu ne ile elde edilebilir. Zikr-i daim/her dem zikir ile, Rabbın güzel isimlerini anarak, güzel ayetlerini okuyarak, kısaca seni O'na kavuşturacak yolu hayatına geçirmekle olur. İşte ancak bu yolla öyle bir birey ortaya çıkar ki, o birey her an kendini kontrol eden ilahi gücü hiç unutmaz. Onu eşkıya yapamazsın. Onu katil yapamazsın. Onu hırsız yapamazsın. Çünkü onun, kendini murakabe, muhasebe eden ilahi gücün huzurunda olduğunu bir an dahi unutmama gibi bir ahlakı oluşmuştur. "O beni bu an kontrol ediyor. Yarın hesaba çekecek. Huzurunda utanırım. Bana bu kadar nimeti ikram etti, benim yaptığım rezilliğe bak" der ve hiç bir yanlışa tevessül etmez. Her türlü şerden kendini sakındırır. Bugün bizim asıl boşluğa düştüğümüz nokta, kendimizle Rabbimiz arasındaki hukuku tamamen kaybetmişiz. O'ndan kopmuş insanın kalbî boşluğa düşmesi kaçınılmazdır. Bu boşluk hepimizde var. Tatmin olmuyoruz.
VEDA HUTBESİ'NDE İNSAN HAKLARI / Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın kaleminden Gönül Sohbetleri