Resmi anlamda İran nükleer dosyasındaki tek yeni gelişme, Avrupa troykasının Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nu (UAEK) şubat ayının başında toplantıya çağırması. Fakat ortada barışçıl çözümden başlayıp dosyanın BM Güvenlik Konseyi'ne götürülmesi ve yaptırımların dayatılmasına kadar giden bir dizi medya kehanet ve analiz var. Hatta bazıları krizin arkasında bir Doğu-Batı çatışması patlak vermesi için zamanla yarışıyor adeta. Gelgelelim henüz nihai bir karar yok. Zira birçok yönden temaslar sürüyor ve karanlık tünele girmekten sakınmak için barışçıl çözüm amaçlı gözle görülür bir eğilim var ortada. UAEK ve Avrupa troykası aracılığıyla uluslararası toplumla işbirliğine dayanan İran tutumu, bu toplumun bir parçası. Bu yüzden bütün taraflar anlaşmanın kaçınılmazlığından dem vurduğu müddetçe havayı germenin ve çözüme katkı sağlamayacak krizler üretmenin hiçbir faydası yok. Fakat bu alanda bazı tarafların özellikle de ABD ve Siyonist oluşumun sorunu siyasileştirerek gerginliği tırmandırmaya endekslendikleri görülüyor. Bu durum diğer ülkelerin şartları daha bağımsız ve tarafsız biçimde ele almalarını zorunlu kılmakta. İran'la mücadelenin Batı'nın çıkarına olduğunu ifade eden analiz isabetli değil ve ortada iplerin koparılmasına karşı çıkan birçok Batılı teorisyen ve siyasetçi var. Özellikle de İran'ın geriye dönme imkânı olmadığını veya geçmişteki uygulamalar ışığında dürüstlüğü zayıf vaatlere kanmayacağının bilinmesi sonrası. Doğal olarak tehdit altında maraton görüşmelerin başlaması çözümün lehine değil. Her barışçıl çözümün kendine has araçları olduğunu idrak etmeliler. Bu araçların belki de en önemlisi tanınmış uluslararası hukuki kriterler temelinde belirli bir zaman programına göre hareket etmek. Çözümün sekteye uğraması durumunda tarafların, kararları bitirici olacak bağımsız ve güvenilir başka tarafları kabul etme imkânları var. Çünkü tek bir güce endekslenmek bütün taraflar için daha fazla kayıptan ve krizden başka şey getirmez. MUSİB NAİMİ / Vefagh gazetesi
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.