Geçen hafta Fatih'teki 4 kardeşin intiharından sonra ertesi gün bir başka dram ve acı haber de Antalya'dan geldi.
Antalya'da dört kişilik aile evlerinde ölü bulundu. Ailenin 9 aydır kira ödeyemediğini, dairenin boşaltılması için kapıya avukat gittiğini ve babanın uzun süredir maaşını alamadığı öğrenildi.
Konu siyasetin gündemine girmedi. Medya ise her zamanki gibi ikiye bölündü. Bir kesim bu intiharları adeta iktidara karşı provokasyon edasıyla haberleştirirken diğer kesim de faturayı iktidara kesti.
Bana göre intiharın hiçbir şekilde kabul edilebilir savunması olamaz. Çözüm olmadığı gibi kurtuluş da değildir.
Diğer yandan intihar bir hastalıktır. İlla bir tartışma yapılacaksa bu millet neden hasta oldu, nasıl hasta oldu ve kimlerin bu hastalıkta payı var, sorularının cevaplarıdır.
Bir başka nokta ise bu tip vakaların toplumumuzun hem maddi, hem de manevi çöküşünün birer delilidir.
Bakın! Bu vahim vakalar 2019'da yaşanmaya başlamadı. Haber olanları hatırlarsak! Dokuz yıl önceydi. Samsun'da yıkık-dökük bir barınakta hayatta kalmaya çalışan bir aile vardı. Baba, sokaklardan topladıklarıyla ailesinin karnını doyuruyordu.
Ama olmadı. Annesi zayıf düştüğü için minicik bebeğini emziremedi. Bebek öldü. Doktor, 'anne sütü yetersizliğini' ölüm sebebi olarak teyit etti.
Daha birkaç yıl önceydi. Antep veya Adana'daydı yanılmıyorsam! Okula giden evladına pantolon alamayan ve eski pantolonla okula giden evladıyla dalga geçilmesine dayanamayan baba, kendisi astı.
Yıllardır atanmayı bekleyen öğretmen intiharları, iş bulamayan, iş bulmaktan ümit kesenlerin intiharları gibi daha haber yapılmayan binlerce vaka var.
Dediğim gibi bu vakalar toplumumuzun maddi ve manevi çöküşünün bir itirafı, ispatıdır.
Nasıl mı? Hani, 'komşusu aşken tok yatan bizden değildir' inancına inanıyorduk ya! Komşunun, komşudan haberi yok.
Hani, akraba ziyareti inancımız temel başlıklarından birisiydi ya! Akrabalık bitmiş.
Hani, bir insanın (Müslüman olması şart değil) ihtiyacını giderenin Allah (c.c.) da ihtiyaçlarını giderir, günahlarını affeder, rızkını arttırır, diye vaazlar dinliyor veya veriyorduk ya! Meğer lafmış...
Bunlar gibi daha yüzlerce ayet-hadis temelli ölçüleri sıralayabiliriz. Yani manevi ölçülerimizi kaybetmişiz. Biz kavramı gitmiş, ben kavramı her haneye hatta hane içerisindeki bireylere kadar herkese yerleşmiş.
Bir de bu tablonun utanç yüzü var...
Bir kesim insanlar maddi imkansızlıklardan ötürü intihar ediyor.
Maalesef ama maalesef çok büyük bir kesim ise ekonomik imkansızlıkları sebep göstererek fuhşa yöneliyor. Bedenini satıyor. Eşini, evlatlarını pazarlıyor. Son yılların rakamları ortada.
Bir diğer başlık ise ülkemizde işlenen hırsızlık, gasp, cinayet gibi suçların bir numaralı sebebi ekonomik sıkıntılardır.
Bugün 60-70 yaşındaki insanları o çuval arabalarıyla ekmek parası çıkarmak için çöpleri karıştırdığını görüyoruz. Sadece İstanbul'da 100 bin kişinin geçinmek için çöplerden plastik ve kağıt atıkları topladıkları medyada yer alıyor.
Siyasi boyuta gelince...
17 yıldır vatandaşın önünde Milli Ekonomi Modeli şıkkı var. Fakirlik sınırının üstünde (şimdi 6.700 TL) asgari ücret var. Ev hanımlığı maaşı, vatandaşlık maaşı, çocuk maaşı, eğitim ve sağlığın devlet eliyle bedava verilmesi gibi bugün dünyada uygulanan Prof. Dr. Haydar Baş'ın projeleri var. Ama vatandaş tercihini başka yönde kullandı.
Bir diğer gerçek ise bu ülkede iktidardan önce muhalefet sorunu var. Bugün Meclis'te adı muhalefet olan partiler, halk ile bütünleşemedi, çözüm üretemedi, çözüm sahibinin yanına da gelmedi. Haliyle tek parti iktidarının en önemli ayağı oldular.
Ve 17 yıllık tek parti iktidarı...
Daha iktidar olmadan önce; 'Dicle'nin kenarında otlayan bir koyunu kurt kapsa hesabı bizden sorulur mantığıyla yola çıktık' diyerek her vatandaşın yükünü omuzlarına aldıklarını kabul etmiştiler.
Ve demişlerdi ki; "Benim vatandaşım çöpten rızık topluyorsa, pazarlardan atık topluyorsa, meydanlar açız, diyerek bağırıyorsa, ev kirasını, elektriği, suyu ödeyemiyorsa %25'i açlık sınırının altındaysa ülkeyi bu hale mevcut iktidar getirmiştir." (2002, Recep Tayyip Erdoğan)
Başka söze gerek var mı?
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025