Eğer insanoğlu hakikatte içindeki o büyük cevheri terbiyeye tabi tutmazsa, dağdaki hüda-i nabit ağaçlar gibi olur. Meyvedir; doğru. Ama yabani meyve. Erik olur, ekşidir, yenmez. Elma olur, yenmez. Armut olur, yenmez. Şimdi düşün ki, onu sen bir ehil meyve ile aşı yaptın, aşıladın. O zaman da ondan vazgeçemezsin. Doyamazsın tadına. İşte insanlara da Muhammedî aşıyı yapmak lazım. O nefse, o Muhammedî aşı yapılırsa, o insan da dağdaki hüda-i nabitken aşılanan meyve gibi olur, fevkalade ehil bir hale gelir ki, tadına doyum olmaz.Elinden ve dilinden emin olmakBiz onun için diyoruz ki, bütün insanlık bu manada İslam'a muhtaç. Eğer siz İslam'ın bu yönünü algılamaz, hayatınıza geçirmezseniz, siz de hüda-i nabit gibi olursunuz. Adam; "Ben Müslümanım" diyor, "Şöyleyim, böyleyim..." diyor. İşin avukatlığına soyunmuş. Hırçınlık onda, kavga onda, gürültü onda. Her şey dilinde. Okumuş ama Peygambere varis biri onun kalbini tezkiye etmemiş. Nefsini tezkiye etmemiş. Okumuş, kafasını doldurmuş; işin felsefesini yapıyor. Allah muhafaza eylesin, bence günümüzün en büyük problemi de bu. İşin felsefesini yapmak, avukatlığına soyunmak, laf ebeliği yapmak... Halbuki o Kur'an'ın ayetleri ile nefsimizi tezkiye edecek bir iradeyle bir solukla, bir nefesle hayatımıza devam etsek, hayatımız şenlenir. Huzur içinde oluruz. Mutlu, mutmain, oluruz. O zaman da geçimli oluruz. Evvela ailede huzur olur. Ondan sonra çevrede huzur olur. Nerede olursanız olun, her bulunduğunuz yerde huzur olur. Şimdi ise, adam; "İnandım" diyor, kavgadan başka bir şey bilmiyor. Bu ne biçim inanç ki, senin eline tesir etmedi diline tesir etmedi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.