Türkiye için gerçekten tehlikeli günlerden geçiyoruz. Her yer karanlık, her kafadan bir ses çıkıyor ve ülkenin geleceğini tayin makamında olan zevat, bu puslu ortamda bırakın yol gösterebilmeyi, ısrarla karmaşa ve karanlığın devamından yana.
İşte böyle ortamlarda en çok ihtiyaç duyulan şey; aydınlıktır, yol gösteren kılavuzdur, ışıktır. İktidarıyla muhalefetiyle, sivil toplum kuruluşuyla aydınıyla herkesin derin bir karanlığa gömüldüğü bu süreçte Prof. Dr. Haydar Baş Bey dışında kimseden bir ışık ve yol göstericilik göremedik. Haydar Baş Bey, Türk uçağı düşürüldükten sonra da değil, Suriye-Türkiye sözde dostluğu bir anda düşmanlığa tahvil olduğu andan itibaren tuzağın tespitini yaptı ve şu tarihi uyarıyı yaptı:
“Bugün Türkiye’yi Suriye’ye savaş ilan etsin diye tahrik edenler, geçmişte de Saddam’ı Kuveyt’e girmeye tahrik etmişlerdi. Saddam Kuveyt’e girince de akbabalar gibi Irak’a çullanmışlar ve Saddam’ı darağacında sallandırmışlardı. Bugün Türkiye’ye oynanmak istenen oyun tam da budur. Türkiye bu tehlikeli tuzağa düşmemeli, tahriklere kapılmamalıdır.”
Haydar Baş Bey’in bu tarihi tespitinde ne kadar haklı olduğunu Türk jeti düşürüldükten sonra en azından hükümet kanadının daha iyi anlamış olması gerekiyor. Çünkü Türkiye bu denklemde bir anda yalnız kaldığını anladı ve arkasına dönüp baktığında ne NATO, ne AB, ne de diğerleri kalmamıştı.
Bu belki de Türkiye’nin en büyük şansı olsa gerek. İki pilotumuzdan hala haber alınamaması, uçağımızın düşürülmesi tabi ki üzücü hadiseler. Ancak Türkiye bu süreçte başına gelenlerden gerekli dersleri çıkarmalı ve başına gelecekleri doğru bir şekilde öngörüp dostunu düşmanını iyi bellemeli.
Türk jetinin Suriye Tartus limanı açıklarında düşürülmesi olayı hala doğru bir şekilde kavranabilmiş değil. Ki böyle önemli bir süreçte cevaplanamamış onlarca sorunun varlığı hiç hayra alamet bir durum değil.
Özellikle son birkaç gündür Başbakan Erdoğan ile Amerikan medyası arasında cereyan eden savaşı doğru okumalı ve tıpkı Uludere olayında Genelkurmay başkanımızın ABD temaslarından hemen sonra ABD medyası (CIA güdümlü) tarafından açığa düşürüldüğü haberleri unutmamalıyız. Çünkü jet olayında da aynı şekilde Başbakan Erdoğan ve TSK açığa düşürülmüştür.
Bu süreçte yaşanan en ilginç gelişmelerden bir tanesi de başta Türk Dışişleri yetkilileri olmak üzere iktidar, muhalefet, medya ve aydınların teğet geçtikleri Rusya denklemidir. Jetimiz düşürüldükten hemen sonra başlayıp halen de devam eden “Türk jetini Rusya düşürdü” başlıklı Batı medyasında çıkan haberlere saydığımız cenahtan tek bir satır cevap veya yorum gelmemesi ilginç değil mi?
Hadi bunu da geçtik, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un “elimizde objektif bilgiler var, bunları paylaşmaya hazırız” açıklamasına Türk Dışişleri neden kayıtsız kalabiliyor?
ABD medyasının “Türk jeti sınır ihlali yaptı” haberlerine celallenen Başbakan Erdoğan, “Türk jetini Rusya vurdu” haberini neden görmezden geliyor?
Kim bilir, belki de hükümet üyeleri Türkiye’ye kurulan büyük tuzağı görmek istemiyorlardır. Suriye’nin sadece Suriye olmadığını, Suriye’nin Libya, Mısır, Tunus olmadığı gerçeğiyle yüzleşmek istemiyorlardır.
Suriye’ye yapılacak bir hamlenin Rusya, İran ve Çin’e karşı yapılmış bir hamle olduğu gerçeği işlerine gelmiyordur belki de…
Lafı uzatmadan ve bizimkilerin anlayacağı dilden şu sarsıcı gerçeği paylaşalım:
İncirlik ne kadar Türkiye toprağıysa, Tartus da o kadar Suriye toprağıdır!
Tartus, yani Türk jetinin açıklarında vurulduğu Suriye’nin Lazkiye’den sonraki en stratejik limanı. Suriye’nin dediysek, resmi olarak öyle olsa da, tıpkı İncirlik gibi onun da gayri resmi bir sahibi var: Rusya.
Tartus Limanı Suriye’nin kuzeybatısında stratejik bir bölgede 1971’den beri Rus deniz üssüne ev sahipliği yapıyor.
Akdeniz’deki tek Rus askeri deniz üssü olmak gibi stratejik bir yönü bulunan Tartus limanının civarında bir Türk jetinin “sınır ihlali” yaparak keşif yapmasını, bir de bu açıdan değerlendirin.
Türkiye’nin nasıl bir tuzağın içine çekildiğini ve Esad’a karşı en acımasız eleştirileri yapan ABD ve NATO’nun jet olayında neden dut yemiş bülbüle döndüğünü de bu süzgeçten geçirerek tahlil edin.
Son bir not daha, tam olarak doğrulanmadı ama Temmuz ayında Rusya, İran, Çin ve Suriye’nin çok büyük çapta bir askeri tatbikat yapacağı belirtiliyor. Hala nasıl bir bloğu karşısına aldığının farkına varamayan hükümet yetkilileri herhalde bu tatbikattan sonra anlar diye temenni ediyoruz.
İşte böyle ortamlarda en çok ihtiyaç duyulan şey; aydınlıktır, yol gösteren kılavuzdur, ışıktır. İktidarıyla muhalefetiyle, sivil toplum kuruluşuyla aydınıyla herkesin derin bir karanlığa gömüldüğü bu süreçte Prof. Dr. Haydar Baş Bey dışında kimseden bir ışık ve yol göstericilik göremedik. Haydar Baş Bey, Türk uçağı düşürüldükten sonra da değil, Suriye-Türkiye sözde dostluğu bir anda düşmanlığa tahvil olduğu andan itibaren tuzağın tespitini yaptı ve şu tarihi uyarıyı yaptı:
“Bugün Türkiye’yi Suriye’ye savaş ilan etsin diye tahrik edenler, geçmişte de Saddam’ı Kuveyt’e girmeye tahrik etmişlerdi. Saddam Kuveyt’e girince de akbabalar gibi Irak’a çullanmışlar ve Saddam’ı darağacında sallandırmışlardı. Bugün Türkiye’ye oynanmak istenen oyun tam da budur. Türkiye bu tehlikeli tuzağa düşmemeli, tahriklere kapılmamalıdır.”
Haydar Baş Bey’in bu tarihi tespitinde ne kadar haklı olduğunu Türk jeti düşürüldükten sonra en azından hükümet kanadının daha iyi anlamış olması gerekiyor. Çünkü Türkiye bu denklemde bir anda yalnız kaldığını anladı ve arkasına dönüp baktığında ne NATO, ne AB, ne de diğerleri kalmamıştı.
Bu belki de Türkiye’nin en büyük şansı olsa gerek. İki pilotumuzdan hala haber alınamaması, uçağımızın düşürülmesi tabi ki üzücü hadiseler. Ancak Türkiye bu süreçte başına gelenlerden gerekli dersleri çıkarmalı ve başına gelecekleri doğru bir şekilde öngörüp dostunu düşmanını iyi bellemeli.
Türk jetinin Suriye Tartus limanı açıklarında düşürülmesi olayı hala doğru bir şekilde kavranabilmiş değil. Ki böyle önemli bir süreçte cevaplanamamış onlarca sorunun varlığı hiç hayra alamet bir durum değil.
Özellikle son birkaç gündür Başbakan Erdoğan ile Amerikan medyası arasında cereyan eden savaşı doğru okumalı ve tıpkı Uludere olayında Genelkurmay başkanımızın ABD temaslarından hemen sonra ABD medyası (CIA güdümlü) tarafından açığa düşürüldüğü haberleri unutmamalıyız. Çünkü jet olayında da aynı şekilde Başbakan Erdoğan ve TSK açığa düşürülmüştür.
Bu süreçte yaşanan en ilginç gelişmelerden bir tanesi de başta Türk Dışişleri yetkilileri olmak üzere iktidar, muhalefet, medya ve aydınların teğet geçtikleri Rusya denklemidir. Jetimiz düşürüldükten hemen sonra başlayıp halen de devam eden “Türk jetini Rusya düşürdü” başlıklı Batı medyasında çıkan haberlere saydığımız cenahtan tek bir satır cevap veya yorum gelmemesi ilginç değil mi?
Hadi bunu da geçtik, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un “elimizde objektif bilgiler var, bunları paylaşmaya hazırız” açıklamasına Türk Dışişleri neden kayıtsız kalabiliyor?
ABD medyasının “Türk jeti sınır ihlali yaptı” haberlerine celallenen Başbakan Erdoğan, “Türk jetini Rusya vurdu” haberini neden görmezden geliyor?
Kim bilir, belki de hükümet üyeleri Türkiye’ye kurulan büyük tuzağı görmek istemiyorlardır. Suriye’nin sadece Suriye olmadığını, Suriye’nin Libya, Mısır, Tunus olmadığı gerçeğiyle yüzleşmek istemiyorlardır.
Suriye’ye yapılacak bir hamlenin Rusya, İran ve Çin’e karşı yapılmış bir hamle olduğu gerçeği işlerine gelmiyordur belki de…
Lafı uzatmadan ve bizimkilerin anlayacağı dilden şu sarsıcı gerçeği paylaşalım:
İncirlik ne kadar Türkiye toprağıysa, Tartus da o kadar Suriye toprağıdır!
Tartus, yani Türk jetinin açıklarında vurulduğu Suriye’nin Lazkiye’den sonraki en stratejik limanı. Suriye’nin dediysek, resmi olarak öyle olsa da, tıpkı İncirlik gibi onun da gayri resmi bir sahibi var: Rusya.
Tartus Limanı Suriye’nin kuzeybatısında stratejik bir bölgede 1971’den beri Rus deniz üssüne ev sahipliği yapıyor.
Akdeniz’deki tek Rus askeri deniz üssü olmak gibi stratejik bir yönü bulunan Tartus limanının civarında bir Türk jetinin “sınır ihlali” yaparak keşif yapmasını, bir de bu açıdan değerlendirin.
Türkiye’nin nasıl bir tuzağın içine çekildiğini ve Esad’a karşı en acımasız eleştirileri yapan ABD ve NATO’nun jet olayında neden dut yemiş bülbüle döndüğünü de bu süzgeçten geçirerek tahlil edin.
Son bir not daha, tam olarak doğrulanmadı ama Temmuz ayında Rusya, İran, Çin ve Suriye’nin çok büyük çapta bir askeri tatbikat yapacağı belirtiliyor. Hala nasıl bir bloğu karşısına aldığının farkına varamayan hükümet yetkilileri herhalde bu tatbikattan sonra anlar diye temenni ediyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012