Yaşadığınız çağın Yezid'leri, Tevhid inancında ısrar eden, Hz. Muhammed aleyhisselama bağlılıkta ısrar eden Hüseyin'leri katletmek için ordular toplarken çağdaş yezitlerin ordusunda nefer olmaya can atıyorsanız, imandan söz etmeye hakkınız dahi olamaz.
İman, "Elest Meclisi'nde" verilen ikrara dünya sahnesinde de sadık kalmaktır. İman, Allah ile kulları arasında yapılan İlahi sözleşmede taraf olmak ve ikrarda durmaktır.
İman, İlahi sevda ile sevdalanmaktır.
İman, Tevhidî sevda ile sevdalanmaktır. İman, Nebevî sevda ile sevdalanmaktır. İman, Ehl–i Beyt sevdası ile sevdalanmaktır. İman, "Allah mü'minlerin velisidir, dostudur" müjdesine mazhar olabilmek için kılı kırk yararcasına bir hayat yaşamaktır.
İman, "Bilin ki, içinizde ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Allah'ın Resulü, O'nun sünneti vardır. Şâyet o, idare, savunma ve dünyevî işlerin birçoğunun planlamasında size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirmiş, akıllarınızda, kalplerinizde onu süsleyip güzelleştirmiştir. Küfre, hak dinin, doğru ve mantıklı düşünmenin dışına çıkmaya, fâsıklığa, bozgunculuğa, Allah'ın emirlerine isyana karşı da sizde tiksinti uyandırmıştır. İşte doğru huzurlu ve aydınlık yolu bulanlar onlardır" (Hucurat, 7) çizgisini, istikametini ve istikrarını bir ömür muhafaza edebilmektir.
İman, Allah Resulüne teslimiyettir
İman, Nisa sûresi 65. ayette buyurulduğu üzre;
"Ama hayır, Rabbine and olsun ki onlar, (ey peygamber), aralarında anlaşmazlığa düştükleri her konuda Seni hakem yapmadıkça ve sonra da Senin kararına kalplerinde hiçbir burukluk duymaksızın tam bir teslimiyetle tâbi olmadıkça, (gerçekten) inanmış olmazlar" İlahi fermanını kulağa küpe yapmaktır.
İman, hangi zaman diliminde, hangi çağda yaşıyorsanız, o çağın Nemrut'ları karşısına İbrahim gibi dikilmektir, o çağın Firavun'ları karşısına Hz. Musa gibi dikilmektir, o çağın Ebu Cehil'leri karşısında Hz. Muhammed vari durmaktır, o çağın Yezidleri karşısına Şehid–i Kerbela Hz. Hüseyin gibi dikilmektir.
"Bedevî Araplar, her kafadan bir ses çıkararak, 'İman ettik' dediler. Onlara; 'İman etmediniz. Fakat boyun eğerek İslam toplumuna girdik, diyebilirsiniz' de. Henüz iman kalplerinize, kafalarınıza yerleşmedi. Eğer Allah'a ve Resulüne itaat ederseniz, Kur'an'ı ve sünneti uygularsanız Allah, amellerinizin sevaplarından hiçbir şey eksiltmeden sizi mükâfaatlandırır. Allah kullarını koruma kalkanına alır, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir." (Hucurat, 14)
İman ispat ister
"İman ettik" demek bir iddiadır ve elbette ki ıspatını isterler.
Eğer bu iddianız, araziye uymak ve zevahiri kurtarmak için ise kuru bir söz olarak kalmaya mahkumdur.
İman yerleştiği kalbe kendi rengini verdiği halde sizin kalbiniz önceki renklerden vazgeçemiyorsa iddianızda yalancısınız demektir.
İman, elinizi–ayağınızı, gözünüzü–kulağınızı, kalbinizi ve kafanızı kendi ilkeleri istikametinde yöneten bir komuta merkezi olmalıdır.
Çağın Nemrut'ları Tevhid inancında ısrar eden İbrahim'leri yakmak için söz birliği ve iş birliği yapmışlar ve bu ateş için odun toplama çağrısında bulunmuşlarsa ve siz de odun taşıyanlar safında iseniz "iman ettik" iddianız o günki bedevi Araplarınkinden farksız kalır.
İmanınız, İbrahim'leri yakmak için tutuşturulan ateşi söndürmek için su taşıyan karıncaya imrenmenizi sağlamıyorsa kuru bir iddiadan öteye geçemez. Yaşadığınız çağın Yezid'leri, Tevhid inancında ısrar eden, Hz. Muhammed aleyhisselama bağlılıkta ısrar eden Hüseyin'leri katletmek için ordular toplarken çağdaş yezitlerin ordusunda nefer olmaya can atıyorsanız, imandan söz etmeye hakkınız dahi olamaz.
"İnsanlar, canlarıyla, mallarıyla ağır imtihanlardan geçirilmeden, sadece, 'İman ettik' demeleriyle bırakılacaklarını mı sandılar?" (Ankebut, 2)
Çağın Nemrut'larına dikkat
Yaşadığınız çağın Nemrut'ları, Ümmet–i Muhammed'in kaynaklarına konmanın hesaplarını yaparken sizden destek alıyorsa, yardım görüyorsa "Kul lem tü'minu" fermanının muhatabısınız demektir.
Cümle Nemrut'lar, Firavun'lar, Ebu Cehil'ler ve Yezid'ler el birliğ ve güç birliği içinde İslam coğrafyasını ateşe vermenin sinsi planlarını yaparken siz de bu hain planların bir parçası iseniz, "De ki sizler iman etmediniz" İlahi fermanının muhatabısınız demektir.
Sa'd suresi 5. ayetin ifadesi ile, bütün bir şirk dünyası;
"Birçok tanrıdan, ilâhlığı kaldırdı da, bir tanrıya mı tahsis etti? Bu gerçekten şaşılacak bir şey" hayreti ve şaşkınlığı içinde Tevhid akidesinde ısrar edenlerin inançlarını sulandırmak için seferber olmuşken siz de bu ifsat planında yer alıyorsanız, "dinler arası diyalog misyonunun bir parçası olmak üzere buradayız" diyerek ülkeler arası seferler yapıyorsanız "Kul lem tu'minu" ferman–ı ilahisinin muhatabı oldunuz demektir.
Bu nasıl kardeşlik iddiası
Kardeşlik iddiası ile ortalarda dolaştığınız halde kardeş katilleri ile el ele, kol kola pozlar veriyorsanız, kardeşlerinizi imha planlarına lojistik destek sağlıyorsanız "De ki: Sizler iman etmediniz... İman kalplerinize yerleşmedi" ikazına muhatap olan o günkü bedevi Araplarla aynı çizgidesiniz demektir.
Neml suresi 48. ayette;
"Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik düzenlik bırakmıyorlardı" şeklinde haberleri verilen dokuzlu, on dokuzlu, yüz dokuzlu, bin dokuzlu çeteler İslam coğrafyasında haçlı–siyonist dünyası adına fesat üstüne fesat çıakrırlarken, oluk oluk müslüman kanı akıtırlarken sizden yüz buluyorlar, sizden destek alıyorlarsa "kul lem tu'minu" ikazının muhatabısınız demektir.
İman netlik ister, berraklık ister, muğlaklık, bulanıklık ve kararsızlık kabul etmez.
Hem Nemrut tarafında hem de İbrahim tarafında olmak, ikisi arasında gidip gelmek elbette ki iman değildir.
Hem Firavun'a şirin görünmek hemde Musa safında olduğunu iddia etmek, sadece bir iddiadan ibarettir.
Yezid'in ordusunda, çağdaş Yezid'lerin ordularında bir nefer misin yoksa Hüseyin'lerin safında mısın?
Ölüm seni bulmadan bir tarafta bir karar kılmalısın.
Unutma ki iman, yerleştiği kalbe kendi rengini verir.
İman, "Elest Meclisi'nde" verilen ikrara dünya sahnesinde de sadık kalmaktır. İman, Allah ile kulları arasında yapılan İlahi sözleşmede taraf olmak ve ikrarda durmaktır.
İman, İlahi sevda ile sevdalanmaktır.
İman, Tevhidî sevda ile sevdalanmaktır. İman, Nebevî sevda ile sevdalanmaktır. İman, Ehl–i Beyt sevdası ile sevdalanmaktır. İman, "Allah mü'minlerin velisidir, dostudur" müjdesine mazhar olabilmek için kılı kırk yararcasına bir hayat yaşamaktır.
İman, "Bilin ki, içinizde ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Allah'ın Resulü, O'nun sünneti vardır. Şâyet o, idare, savunma ve dünyevî işlerin birçoğunun planlamasında size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirmiş, akıllarınızda, kalplerinizde onu süsleyip güzelleştirmiştir. Küfre, hak dinin, doğru ve mantıklı düşünmenin dışına çıkmaya, fâsıklığa, bozgunculuğa, Allah'ın emirlerine isyana karşı da sizde tiksinti uyandırmıştır. İşte doğru huzurlu ve aydınlık yolu bulanlar onlardır" (Hucurat, 7) çizgisini, istikametini ve istikrarını bir ömür muhafaza edebilmektir.
İman, Allah Resulüne teslimiyettir
İman, Nisa sûresi 65. ayette buyurulduğu üzre;
"Ama hayır, Rabbine and olsun ki onlar, (ey peygamber), aralarında anlaşmazlığa düştükleri her konuda Seni hakem yapmadıkça ve sonra da Senin kararına kalplerinde hiçbir burukluk duymaksızın tam bir teslimiyetle tâbi olmadıkça, (gerçekten) inanmış olmazlar" İlahi fermanını kulağa küpe yapmaktır.
İman, hangi zaman diliminde, hangi çağda yaşıyorsanız, o çağın Nemrut'ları karşısına İbrahim gibi dikilmektir, o çağın Firavun'ları karşısına Hz. Musa gibi dikilmektir, o çağın Ebu Cehil'leri karşısında Hz. Muhammed vari durmaktır, o çağın Yezidleri karşısına Şehid–i Kerbela Hz. Hüseyin gibi dikilmektir.
"Bedevî Araplar, her kafadan bir ses çıkararak, 'İman ettik' dediler. Onlara; 'İman etmediniz. Fakat boyun eğerek İslam toplumuna girdik, diyebilirsiniz' de. Henüz iman kalplerinize, kafalarınıza yerleşmedi. Eğer Allah'a ve Resulüne itaat ederseniz, Kur'an'ı ve sünneti uygularsanız Allah, amellerinizin sevaplarından hiçbir şey eksiltmeden sizi mükâfaatlandırır. Allah kullarını koruma kalkanına alır, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir." (Hucurat, 14)
İman ispat ister
"İman ettik" demek bir iddiadır ve elbette ki ıspatını isterler.
Eğer bu iddianız, araziye uymak ve zevahiri kurtarmak için ise kuru bir söz olarak kalmaya mahkumdur.
İman yerleştiği kalbe kendi rengini verdiği halde sizin kalbiniz önceki renklerden vazgeçemiyorsa iddianızda yalancısınız demektir.
İman, elinizi–ayağınızı, gözünüzü–kulağınızı, kalbinizi ve kafanızı kendi ilkeleri istikametinde yöneten bir komuta merkezi olmalıdır.
Çağın Nemrut'ları Tevhid inancında ısrar eden İbrahim'leri yakmak için söz birliği ve iş birliği yapmışlar ve bu ateş için odun toplama çağrısında bulunmuşlarsa ve siz de odun taşıyanlar safında iseniz "iman ettik" iddianız o günki bedevi Araplarınkinden farksız kalır.
İmanınız, İbrahim'leri yakmak için tutuşturulan ateşi söndürmek için su taşıyan karıncaya imrenmenizi sağlamıyorsa kuru bir iddiadan öteye geçemez. Yaşadığınız çağın Yezid'leri, Tevhid inancında ısrar eden, Hz. Muhammed aleyhisselama bağlılıkta ısrar eden Hüseyin'leri katletmek için ordular toplarken çağdaş yezitlerin ordusunda nefer olmaya can atıyorsanız, imandan söz etmeye hakkınız dahi olamaz.
"İnsanlar, canlarıyla, mallarıyla ağır imtihanlardan geçirilmeden, sadece, 'İman ettik' demeleriyle bırakılacaklarını mı sandılar?" (Ankebut, 2)
Çağın Nemrut'larına dikkat
Yaşadığınız çağın Nemrut'ları, Ümmet–i Muhammed'in kaynaklarına konmanın hesaplarını yaparken sizden destek alıyorsa, yardım görüyorsa "Kul lem tü'minu" fermanının muhatabısınız demektir.
Cümle Nemrut'lar, Firavun'lar, Ebu Cehil'ler ve Yezid'ler el birliğ ve güç birliği içinde İslam coğrafyasını ateşe vermenin sinsi planlarını yaparken siz de bu hain planların bir parçası iseniz, "De ki sizler iman etmediniz" İlahi fermanının muhatabısınız demektir.
Sa'd suresi 5. ayetin ifadesi ile, bütün bir şirk dünyası;
"Birçok tanrıdan, ilâhlığı kaldırdı da, bir tanrıya mı tahsis etti? Bu gerçekten şaşılacak bir şey" hayreti ve şaşkınlığı içinde Tevhid akidesinde ısrar edenlerin inançlarını sulandırmak için seferber olmuşken siz de bu ifsat planında yer alıyorsanız, "dinler arası diyalog misyonunun bir parçası olmak üzere buradayız" diyerek ülkeler arası seferler yapıyorsanız "Kul lem tu'minu" ferman–ı ilahisinin muhatabı oldunuz demektir.
Bu nasıl kardeşlik iddiası
Kardeşlik iddiası ile ortalarda dolaştığınız halde kardeş katilleri ile el ele, kol kola pozlar veriyorsanız, kardeşlerinizi imha planlarına lojistik destek sağlıyorsanız "De ki: Sizler iman etmediniz... İman kalplerinize yerleşmedi" ikazına muhatap olan o günkü bedevi Araplarla aynı çizgidesiniz demektir.
Neml suresi 48. ayette;
"Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik düzenlik bırakmıyorlardı" şeklinde haberleri verilen dokuzlu, on dokuzlu, yüz dokuzlu, bin dokuzlu çeteler İslam coğrafyasında haçlı–siyonist dünyası adına fesat üstüne fesat çıakrırlarken, oluk oluk müslüman kanı akıtırlarken sizden yüz buluyorlar, sizden destek alıyorlarsa "kul lem tu'minu" ikazının muhatabısınız demektir.
İman netlik ister, berraklık ister, muğlaklık, bulanıklık ve kararsızlık kabul etmez.
Hem Nemrut tarafında hem de İbrahim tarafında olmak, ikisi arasında gidip gelmek elbette ki iman değildir.
Hem Firavun'a şirin görünmek hemde Musa safında olduğunu iddia etmek, sadece bir iddiadan ibarettir.
Yezid'in ordusunda, çağdaş Yezid'lerin ordularında bir nefer misin yoksa Hüseyin'lerin safında mısın?
Ölüm seni bulmadan bir tarafta bir karar kılmalısın.
Unutma ki iman, yerleştiği kalbe kendi rengini verir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.