İmam'ı Allah tayin eder
Resûlullah'ın (s.a.a) yerine oturacak halifeyi de -ki masum olması gerekiyor- Allah Teâlâ tayin etmeli ve Peygamberi vasıtasıyla onu halka tanıtmalıdır. Buna binaen, imamı tanıtmak Peygamberin vazifesidir.
20.08.2016 00:00:00
Allah'tan başka hiç kimse insanların içini bilmediğinden Resûlullah'ın (s.a.a) yerine oturacak halifeyi de -ki masum olması gerekiyor- Allah Teâlâ tayin etmeli ve Peygamberi vasıtasıyla onu halka tanıtmalıdır.
Buna binaen, imamı tanıtmak Peygamberin vazifesidir. Peygamber kendisinden sonra ümmetinin vazifelerini bilmeleri ve sapıklığa düşmemeleri için kendisinden sonraki imamı tanıtmak zorundadır. Bakara suresinin 124. ayeti bunun için en iyi delildir:
"-O zaman İbrahim'e- Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım demişti. -İbrahim- 'Ya soyumdan olanlar?' deyince -Allah- 'Zalimler benim ahdime erişemez' demişti."
Dolayısıyla, imamet Allah Teâlâ'nın ahit ve emanetidir ve Resûlullah (s.a.a) Allah Teâlâ'nın diğer emirlerini tebliğ edip insanlara ulaştırdığı gibi O'nun imamet vazifesini kime bıraktığını ve böyle bir ahdi kimlere verdiğini de bildirmektedir. Ayette açıkça belirtildiği üzere Allah tarafından böyle bir ahid tam anlamıyla zalim bir kişiye yapılmaz, kendisine veya diğerlerine nasıl olursa olsun zulmeden bir kimse yüce imamet makamına layık olmaz. Masum kelimesinin mana ve mefhumu da aynen budur.
Ancak ismet ve masumiyet meselesine girmeden önce bilinmesi gerekir ki, imam, bilfiil hükümet gücüne sahip olmasa bile ümmetin önder ve kılavuzu demektir. Yani halka hükümet etmek imametin şartı değildir. Hz. İbrahim (a.s), ümmetinin imamıydı fakat hakimiyete ulaşmamıştı. Hz. İbrahim'in (a.s) soyundan olan Hz. İsa (a.s) da imamdı ama hakimiyete ulaşmamıştı. Resul-i Ekrem de (s.a.a) hicretten önce Mekke'de imamdı ama egemenlik kurmuş değildi. Elbette bu, hak İslam hükümetinin imamet ve rehberlikle birbirinden farklı iki ayrı şey olduğu anlamında değil. Tam aksine, imam olduğu zaman İslam'da onun rıza ve teyidi dışında hiçbir hükümet meşru olmaz. Yine bilinmesi gerekir ki, Hz. İbrahim (a.s), Hz. İsa (a.s) ve hatta Mekke'den Medine'ye hicret etmeden önce Resûlullah'ın (s.a.a.) hükümet ve yönetimde olmamaları onlardan imametin alınmasına sebep olmadığı gibi, imamın hakim ve hükümet makamında olmaması onun ümmete imametinin olmamasına sebep olmaz.
İmamın vazifesi, söz ve hareketleriyle İslam ahkâmını ve akaidi halka tebliğ etmek ve onları tahriflerden korumaktır.
İmam, bazen bu hüküm ve akaidi doğrudan doğruya vahiy yoluyla Allah Teâlâ'dan alır; bu durumda ona "resul" ve "peygamber" denir. Bezen de imam bu hükümleri, emir ve nehiyleri peygamberden alarak onu tebliğ eder; bu durumda o imama peygamberin vasisi denir.
Bu vazifenin asıl mihveri sadece Allah Teâlâ'nın hükümlerini tebliğ etmektir.
Buna binaen, imamı tanıtmak Peygamberin vazifesidir. Peygamber kendisinden sonra ümmetinin vazifelerini bilmeleri ve sapıklığa düşmemeleri için kendisinden sonraki imamı tanıtmak zorundadır. Bakara suresinin 124. ayeti bunun için en iyi delildir:
"-O zaman İbrahim'e- Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım demişti. -İbrahim- 'Ya soyumdan olanlar?' deyince -Allah- 'Zalimler benim ahdime erişemez' demişti."
Dolayısıyla, imamet Allah Teâlâ'nın ahit ve emanetidir ve Resûlullah (s.a.a) Allah Teâlâ'nın diğer emirlerini tebliğ edip insanlara ulaştırdığı gibi O'nun imamet vazifesini kime bıraktığını ve böyle bir ahdi kimlere verdiğini de bildirmektedir. Ayette açıkça belirtildiği üzere Allah tarafından böyle bir ahid tam anlamıyla zalim bir kişiye yapılmaz, kendisine veya diğerlerine nasıl olursa olsun zulmeden bir kimse yüce imamet makamına layık olmaz. Masum kelimesinin mana ve mefhumu da aynen budur.
Ancak ismet ve masumiyet meselesine girmeden önce bilinmesi gerekir ki, imam, bilfiil hükümet gücüne sahip olmasa bile ümmetin önder ve kılavuzu demektir. Yani halka hükümet etmek imametin şartı değildir. Hz. İbrahim (a.s), ümmetinin imamıydı fakat hakimiyete ulaşmamıştı. Hz. İbrahim'in (a.s) soyundan olan Hz. İsa (a.s) da imamdı ama hakimiyete ulaşmamıştı. Resul-i Ekrem de (s.a.a) hicretten önce Mekke'de imamdı ama egemenlik kurmuş değildi. Elbette bu, hak İslam hükümetinin imamet ve rehberlikle birbirinden farklı iki ayrı şey olduğu anlamında değil. Tam aksine, imam olduğu zaman İslam'da onun rıza ve teyidi dışında hiçbir hükümet meşru olmaz. Yine bilinmesi gerekir ki, Hz. İbrahim (a.s), Hz. İsa (a.s) ve hatta Mekke'den Medine'ye hicret etmeden önce Resûlullah'ın (s.a.a.) hükümet ve yönetimde olmamaları onlardan imametin alınmasına sebep olmadığı gibi, imamın hakim ve hükümet makamında olmaması onun ümmete imametinin olmamasına sebep olmaz.
İmamın vazifesi, söz ve hareketleriyle İslam ahkâmını ve akaidi halka tebliğ etmek ve onları tahriflerden korumaktır.
İmam, bazen bu hüküm ve akaidi doğrudan doğruya vahiy yoluyla Allah Teâlâ'dan alır; bu durumda ona "resul" ve "peygamber" denir. Bezen de imam bu hükümleri, emir ve nehiyleri peygamberden alarak onu tebliğ eder; bu durumda o imama peygamberin vasisi denir.
Bu vazifenin asıl mihveri sadece Allah Teâlâ'nın hükümlerini tebliğ etmektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.