İmamet ile hilafetin ayrılması
Mâsum imamların hayatlarına bakıldığında, tamamı için diyebiliriz ki, toplumun en ilim sahibi kişileri olmuşlardır
26.10.2023 08:38:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Mâsum imamların hayatlarına bakıldığında, tamamı için diyebiliriz ki, toplumun en ilim sahibi kişileri olmuşlardır.
Ancak yine hepsi için denilebilir ki, bu ilmi bir okula devam ederek veya başka bir hocaya tâbi olarak kazanmamışlardır.
Kasım b. Avf şöyle diyor: "İmam Zeynelâbidin (a.s.) bana buyurdular ki:
"Sakın ilim talep etmek için başkasının kapısına gitme. İlmi burada aramak gerekir. Benim ölümümden yedi yıl sonra, Allah-u Teala, Fatıma (a.s.)'ın evlatlarından bir genci seçer, ilim ve hikmet onun sinesinde, otun yağmurdan bittiği gibi biter."
Kasım ekliyor: "Ali b. Hüseyin (a.s.) vefat ettiğinde, söylenen gün, hafta, ay ve yıldan ne bir gün eksik ve ne de bir gün fazla dolmaksızın İmam Muhammed Bâkır (a.s.) ilmi neşretmeye başladı."
Mufaddal b. Ömer şöyle rivayet etmiştir: "Ebu'l Hasan (a.s.)'a (Ali b. Musa) dedim ki:
"Bize, İmam Câfer (a.s.)'ın şöyle dediği rivayet ediliyor: "Bizim ilmimiz ya geçmişle ilgilidir, ya yazılıdır, ya kalben akıtılan ilhamlardır. Veya kulaklara yapılan telkinlerdir. Geçmiş önceki kuşaklara ilişkin bilgilerdir. Yazılı ise, gelecekle ilgilidir. Kalplere akıtılan ise ilhamdır. Kulaklara yapılan ise meleğin yönelttiği emirlerdir."
"Hakem b. Miskin, ashabımızın bazısından şöyle rivayet etmiştir: Câfer Sâdık (a.s.)'a dedim ki:
"Sonraki imam, önceki imamın ilmini ne zaman öğrenir?"
Dedi ki: "Ruhunun kalan son dakikasında öğrenir."
Ali b. Esbat, bir arkadaşından şöyle rivayet etmiştir: "İmam Câfer (a.s.)'a dedim ki:
"İmam ne zaman imam olduğunu bilir ve görev ne zaman kendisine verilir?"
Buyurdu ki: Önceki imamın hayatının kalan son dakikasında."
İmam Zeynelâbidin (a.s.) da bu ilmi, babası İmam Hüseyin (a.s.)'ın şehadet anlarında almıştır.
Hz. Peygamber (s.a.v.), hem devlet başkanı, hem de manevî lider idi. Kendinden sonra bu makam için bıraktığı kişi ise Allah'ın emri ile naspedilmiş imam olan İmam Ali (a.s.) idi.
Ancak, henüz Resulûllah (s.a.v.)'in defin işlemleri yapılırken, Sakife gölgeliğinde yaşananlar Cenab-ı Hak tarafından naspedilmiş imamın halifeliğini engellemiştir.
Bu andan itibaren İslam'dan sapmalar başlamış ve kısa bir zamanda, Emevi hanedanlığında halifelik makamı, Peygamberin (s.a.v.) döneminde yerine bıraktığı kişide toplanması gereken maddî ve manevî önder vasfından uzaklaşmıştır.
Emeviler ile başlayan dönemde, naspedilmiş imam, ümmet için manevî bir önder olma vazifesini yerine getirirken, halifelik koltuğunda bu makamı sadece devlet idaresi gibi gören kişiler oturmuştur. Yani Emeviler, siyasal iktidar ile manevî liderlik makamını birbirinden ayırmışlardır.
Toplumda ümmeti ayıktıran imamlar ile aynı toplumun halife olarak biat ettiği iktidarlar bir arada yer almıştır.
Bu durum, İmam Ali (a.s.)'ın hilafete geçtiği döneme kadar yaşandığı gibi, halife Muaviye döneminde İmam Hasan (a.s.) devrinde, halife Yezid döneminde İmam Hüseyin (a.s.)'ın sürecinde de görülmüştür.
Naspedilmiş imamlardan İmam Ali (a.s.), İmam Hasan (a.s.), İmam Rıza (a.s.) ve İmam Câfer Sâdık (a.s.) dışındaki diğer imamlar için hilafet söz konusu olmamıştır.
Ümmet, halife olarak biat ettiği kişi ile naspedilmiş imam arasında kalmıştır. Halifelik makamı günden güne İslam çizgisinden uzaklaşırken, naspedilen imamlar halkı bu sapmaya karşı ayıktırmaya çalışmışlardır.
Halkın devlet idaresine karşı nefret duyması, özellikle İmam Hüseyin (a.s.)'ın şehadetinden sonraki gelişmelerde artmıştır.
İmam Hüseyin (a.s.)'ın şehit edilişi, Ehl-i Beyt'in katledilmesi, Harre Vakası, Abdullah bin Zübeyr'e karşı yapılan taarruzda Kâbe'nin mancınıkla taşlanması Emevilerin gerçek yüzünün görülmesini sağlamıştır.
İmam Zeynelâbidin (a.s.)'ın şehadetinden sonra da, oğlu Zeyd bin Ali'nin kıyamında ve onun oğlu Yahya b. Zeyd'in kıyamında da halkın nefreti kendini göstermiştir.
Zeyd bin Ali, Kûfe sınırında kıyam edecek ve fakat başarısız olacaktır. Kendisi öldürülecek, mezarının yeri bilinmesin diye nehir yatağı değiştirilecek ve mezarı bunun içine kazılacaktır.
O sırada yanlarında bulunanların bu durumu iktidara haber etmesi ile gömülen naaşı topraktan çıkarılarak darağacında sallandırılacaktır. Asılı kaldığı sürenin dört yıl olduğu söylenmektedir.
Yahya bin Zeyd de kıyam edecek ama o da başarısız olacaktır.
Bu kıyamların en önemli etkisi, başarısız olmalarına rağmen Emevilerin dinî görünümlerini tamamen yitirmelerine sebep olacaklardır.
Buna bir de kendini halife ilan eden kişilerin aleni içki içmesi, şarkıcıları dinlemesi, sarhoş olarak cemaate imamlık yapmaları eklenince, halk gerçekleri görmüş ve dinî bir misyona sahip olması gereken halifeden din adına nefret etmiştir.
Ümmetin içinde adeta Emevilerden kurtulmak, İslam'ı yaşamak olarak algınlanır olmuştur.
Özellikle, İmam Ali'nin (a.s.), İmam Hasan'ın (a.s.), İmam Hüseyin'in (a.s.) ve İmam Zeynelâbidin'in (a.s.) zamanları, Hz. Peygamberin (s.a.v.) döneminden sonraki sapmaları engellemek ve O'ndan kalan İslam mirasını muhafaza etmek acısından çok önemlidir.
Bu dört imam döneminde Resulûllah (s.a.v.)'in mirasını korumak için ciddi mücadeleler verilmiştir.
İmam Ali (a.s.), Ebubekir, Ömer, Osman dönemlerinde sessiz kalmış, ancak kendi imameti döneminde halifelik iddiasında bulunan Muaviye'ye karşı savaş hali de dahil olmak üzere, ciddi siyasî faaliyetlerde bulunmuştur.
Babasından sonra naspedilmiş imam olan İmam Hasan (a.s.) döneminde, hilafet makamına karşı Muaviye ile bir savaşa girişilmiş ancak halkın psikolojisi dikkate alınarak barış yolu tercih edilmiştir.
İmam Hüseyin (a.s.) ise, halife Yezid'e karşı kıyam etmiş, İslam'dan sapmalara karşı ümmeti canı ile ikaz etmiştir.
Bütün bunlar, hak ile bâtılın karşı karşıya gelmesidir ve imamlığın asıl misyonu da zaten budur. Bâtılın karşısında durmak, İslam mirasını muhafaza etmek ve halkı ayıktırmak.
Bu çerçeveden bakıldığında dördüncü imam Zeynelâbidin (a.s.)'dan da beklenilen gerçekleşmiş, o da naspedilmeden gasp yolu ile ele geçirilen halifelik makamına karşı bâtıla karşı hakkın mücadelesini vermiştir.
İmam Zeynelâbidin (a.s.), babası İmam Hüseyin (a.s.) gibi açıktan kıyam edeceği bir ortama sahip değildi.
Burada, İmam Zeynelâbidin (a.s.)'ın topluma yön veren bir imam olarak devlet idaresinde olmamasına rağmen son derece hayatî değerdeki siyasî yaklaşımlarına değinmek gerekir.
Çünkü bazı eserlerde, onun Kerbela katliamından sonra halifeye karşı silahlı bir mücaleye girmediğinden bahsederek, siyasetten uzak kaldığı yazmaktadır. Hayatını sadece ibadete ve zühd halini yaşamaya verdiğinden bahsedilmektedir.
Oysa gerçek böyle değildir. İmam Seccad (a.s.), toplumun her meselesi ile yakından ilgilenmiş, hatta halifelik makamına karşı ümmeti ciddi bir şekilde ikaz etmiş, yetiştirmiştir.
Ancak, burada onun izlediği yöntem değişmiştir. Bu yöntemi belirleyen de aslında Cenab-ı Hak'tır. Bir imamdan diğerine geçen mirasa göre, onun susması ve gizlenmesi gerekiyordu.
"Sus ve gizlenen ilmi açığa vurmadan başını eğ."
"Başını eğ, sus. Evinden çıkma ve ölüm gelinceye kadar Allah'a ibadet et." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Zeynelabidin eserinden)
Ancak yine hepsi için denilebilir ki, bu ilmi bir okula devam ederek veya başka bir hocaya tâbi olarak kazanmamışlardır.
Kasım b. Avf şöyle diyor: "İmam Zeynelâbidin (a.s.) bana buyurdular ki:
"Sakın ilim talep etmek için başkasının kapısına gitme. İlmi burada aramak gerekir. Benim ölümümden yedi yıl sonra, Allah-u Teala, Fatıma (a.s.)'ın evlatlarından bir genci seçer, ilim ve hikmet onun sinesinde, otun yağmurdan bittiği gibi biter."
Kasım ekliyor: "Ali b. Hüseyin (a.s.) vefat ettiğinde, söylenen gün, hafta, ay ve yıldan ne bir gün eksik ve ne de bir gün fazla dolmaksızın İmam Muhammed Bâkır (a.s.) ilmi neşretmeye başladı."
Mufaddal b. Ömer şöyle rivayet etmiştir: "Ebu'l Hasan (a.s.)'a (Ali b. Musa) dedim ki:
"Bize, İmam Câfer (a.s.)'ın şöyle dediği rivayet ediliyor: "Bizim ilmimiz ya geçmişle ilgilidir, ya yazılıdır, ya kalben akıtılan ilhamlardır. Veya kulaklara yapılan telkinlerdir. Geçmiş önceki kuşaklara ilişkin bilgilerdir. Yazılı ise, gelecekle ilgilidir. Kalplere akıtılan ise ilhamdır. Kulaklara yapılan ise meleğin yönelttiği emirlerdir."
"Hakem b. Miskin, ashabımızın bazısından şöyle rivayet etmiştir: Câfer Sâdık (a.s.)'a dedim ki:
"Sonraki imam, önceki imamın ilmini ne zaman öğrenir?"
Dedi ki: "Ruhunun kalan son dakikasında öğrenir."
Ali b. Esbat, bir arkadaşından şöyle rivayet etmiştir: "İmam Câfer (a.s.)'a dedim ki:
"İmam ne zaman imam olduğunu bilir ve görev ne zaman kendisine verilir?"
Buyurdu ki: Önceki imamın hayatının kalan son dakikasında."
İmam Zeynelâbidin (a.s.) da bu ilmi, babası İmam Hüseyin (a.s.)'ın şehadet anlarında almıştır.
Hz. Peygamber (s.a.v.), hem devlet başkanı, hem de manevî lider idi. Kendinden sonra bu makam için bıraktığı kişi ise Allah'ın emri ile naspedilmiş imam olan İmam Ali (a.s.) idi.
Ancak, henüz Resulûllah (s.a.v.)'in defin işlemleri yapılırken, Sakife gölgeliğinde yaşananlar Cenab-ı Hak tarafından naspedilmiş imamın halifeliğini engellemiştir.
Bu andan itibaren İslam'dan sapmalar başlamış ve kısa bir zamanda, Emevi hanedanlığında halifelik makamı, Peygamberin (s.a.v.) döneminde yerine bıraktığı kişide toplanması gereken maddî ve manevî önder vasfından uzaklaşmıştır.
Emeviler ile başlayan dönemde, naspedilmiş imam, ümmet için manevî bir önder olma vazifesini yerine getirirken, halifelik koltuğunda bu makamı sadece devlet idaresi gibi gören kişiler oturmuştur. Yani Emeviler, siyasal iktidar ile manevî liderlik makamını birbirinden ayırmışlardır.
Toplumda ümmeti ayıktıran imamlar ile aynı toplumun halife olarak biat ettiği iktidarlar bir arada yer almıştır.
Bu durum, İmam Ali (a.s.)'ın hilafete geçtiği döneme kadar yaşandığı gibi, halife Muaviye döneminde İmam Hasan (a.s.) devrinde, halife Yezid döneminde İmam Hüseyin (a.s.)'ın sürecinde de görülmüştür.
Naspedilmiş imamlardan İmam Ali (a.s.), İmam Hasan (a.s.), İmam Rıza (a.s.) ve İmam Câfer Sâdık (a.s.) dışındaki diğer imamlar için hilafet söz konusu olmamıştır.
Ümmet, halife olarak biat ettiği kişi ile naspedilmiş imam arasında kalmıştır. Halifelik makamı günden güne İslam çizgisinden uzaklaşırken, naspedilen imamlar halkı bu sapmaya karşı ayıktırmaya çalışmışlardır.
Halkın devlet idaresine karşı nefret duyması, özellikle İmam Hüseyin (a.s.)'ın şehadetinden sonraki gelişmelerde artmıştır.
İmam Hüseyin (a.s.)'ın şehit edilişi, Ehl-i Beyt'in katledilmesi, Harre Vakası, Abdullah bin Zübeyr'e karşı yapılan taarruzda Kâbe'nin mancınıkla taşlanması Emevilerin gerçek yüzünün görülmesini sağlamıştır.
İmam Zeynelâbidin (a.s.)'ın şehadetinden sonra da, oğlu Zeyd bin Ali'nin kıyamında ve onun oğlu Yahya b. Zeyd'in kıyamında da halkın nefreti kendini göstermiştir.
Zeyd bin Ali, Kûfe sınırında kıyam edecek ve fakat başarısız olacaktır. Kendisi öldürülecek, mezarının yeri bilinmesin diye nehir yatağı değiştirilecek ve mezarı bunun içine kazılacaktır.
O sırada yanlarında bulunanların bu durumu iktidara haber etmesi ile gömülen naaşı topraktan çıkarılarak darağacında sallandırılacaktır. Asılı kaldığı sürenin dört yıl olduğu söylenmektedir.
Yahya bin Zeyd de kıyam edecek ama o da başarısız olacaktır.
Bu kıyamların en önemli etkisi, başarısız olmalarına rağmen Emevilerin dinî görünümlerini tamamen yitirmelerine sebep olacaklardır.
Buna bir de kendini halife ilan eden kişilerin aleni içki içmesi, şarkıcıları dinlemesi, sarhoş olarak cemaate imamlık yapmaları eklenince, halk gerçekleri görmüş ve dinî bir misyona sahip olması gereken halifeden din adına nefret etmiştir.
Ümmetin içinde adeta Emevilerden kurtulmak, İslam'ı yaşamak olarak algınlanır olmuştur.
Özellikle, İmam Ali'nin (a.s.), İmam Hasan'ın (a.s.), İmam Hüseyin'in (a.s.) ve İmam Zeynelâbidin'in (a.s.) zamanları, Hz. Peygamberin (s.a.v.) döneminden sonraki sapmaları engellemek ve O'ndan kalan İslam mirasını muhafaza etmek acısından çok önemlidir.
Bu dört imam döneminde Resulûllah (s.a.v.)'in mirasını korumak için ciddi mücadeleler verilmiştir.
İmam Ali (a.s.), Ebubekir, Ömer, Osman dönemlerinde sessiz kalmış, ancak kendi imameti döneminde halifelik iddiasında bulunan Muaviye'ye karşı savaş hali de dahil olmak üzere, ciddi siyasî faaliyetlerde bulunmuştur.
Babasından sonra naspedilmiş imam olan İmam Hasan (a.s.) döneminde, hilafet makamına karşı Muaviye ile bir savaşa girişilmiş ancak halkın psikolojisi dikkate alınarak barış yolu tercih edilmiştir.
İmam Hüseyin (a.s.) ise, halife Yezid'e karşı kıyam etmiş, İslam'dan sapmalara karşı ümmeti canı ile ikaz etmiştir.
Bütün bunlar, hak ile bâtılın karşı karşıya gelmesidir ve imamlığın asıl misyonu da zaten budur. Bâtılın karşısında durmak, İslam mirasını muhafaza etmek ve halkı ayıktırmak.
Bu çerçeveden bakıldığında dördüncü imam Zeynelâbidin (a.s.)'dan da beklenilen gerçekleşmiş, o da naspedilmeden gasp yolu ile ele geçirilen halifelik makamına karşı bâtıla karşı hakkın mücadelesini vermiştir.
İmam Zeynelâbidin (a.s.), babası İmam Hüseyin (a.s.) gibi açıktan kıyam edeceği bir ortama sahip değildi.
Burada, İmam Zeynelâbidin (a.s.)'ın topluma yön veren bir imam olarak devlet idaresinde olmamasına rağmen son derece hayatî değerdeki siyasî yaklaşımlarına değinmek gerekir.
Çünkü bazı eserlerde, onun Kerbela katliamından sonra halifeye karşı silahlı bir mücaleye girmediğinden bahsederek, siyasetten uzak kaldığı yazmaktadır. Hayatını sadece ibadete ve zühd halini yaşamaya verdiğinden bahsedilmektedir.
Oysa gerçek böyle değildir. İmam Seccad (a.s.), toplumun her meselesi ile yakından ilgilenmiş, hatta halifelik makamına karşı ümmeti ciddi bir şekilde ikaz etmiş, yetiştirmiştir.
Ancak, burada onun izlediği yöntem değişmiştir. Bu yöntemi belirleyen de aslında Cenab-ı Hak'tır. Bir imamdan diğerine geçen mirasa göre, onun susması ve gizlenmesi gerekiyordu.
"Sus ve gizlenen ilmi açığa vurmadan başını eğ."
"Başını eğ, sus. Evinden çıkma ve ölüm gelinceye kadar Allah'a ibadet et." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Zeynelabidin eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.