İmam Hüseyin’in şehadet anları
İmam Hüseyin (a.s.) verdiği büyük mücadelenin arkasından Muharrem’in onuncu günü, cuma günü öğleden sonra şehit edildi. Şehit edildiğinde elli yedi yaşında idi
15.08.2022 23:40:00
Kaynaklarda, İmam Hüseyin (a.s.)'a hücum edildiğinde kız kardeşi Zeyneb'in Ömer b.Sa'd'a, "Ey Ömer! Senin gözlerinin önünde Ebu Abdullah öldürülecek mi?" diye serzenişte bulunduğu ve Ömer'in ağlayarak yüzünü çevirdiği yazmaktadır.
"İmam Seccad (a.s.)'dan şöyle nakledilmiştir:
"Babam öldürüldüğü gün kanlar oluk gibi aktığı bir anda beni bağrına bastı ve şöyle buyurdu: "Yavrum, şu duayı benden ezberle; hacet, gam, keder, musibet ve büyük hadiselerde Allah'a bu dua ile seslen. Onu annem Fatıma (a.s.) bana öğretmiştir, ona da Resulüllah (s.a.v.) öğretmiştir, Resulüllah (s.a.v.)'e de Cebrail öğretmiştir:
Allah'ım! Ya-sin ve Kur'an-ı Kerim hakkına, Ta-Ha ve Kur'an-ı Azim hakkına sana niyaz ediyorum!
Ey isteyenlerin hacetine kâdir olan, ey gönüllerde olanları bilen, ey gamlıların gamını gideren, ey kederlileri kederden kurtaran, ey ihtiyarlara rahmeden, ey küçük çocuklara rızık veren, ey tefsir ve beyana ihtiyacı olmayan Allah, Muhammed (s.a.v.)'e ve âline salat eyle ve benim de ihtiyaçlarımı karşıla."
Şehadet anları
İmam Hüseyin (a.s.) verdiği büyük mücadelenin arkasından Muharrem'in onuncu günü, cuma günü öğleden sonra şehit edildi. Şehit edildiğinde elli yedi yaşında idi.
Bazı eserlerde onun (a.s.) savaşın son anlarında Cenab-ı Hakka şöyle yalvardığı nakledilmektedir:
"Ey makamı yüce, kudreti azim, azabı şiddetli, mahlukattan müstağni, azameti büyük, dilediğine kâdir, rahmeti kullarına yakın, vaadinde sâdık, nimeti bol, imtihanı güzel, çağırana yakın, yarattığını kuşatan, tevbe edenin tevbesini kabul eden, irade ettiğine gücü yeten, istediğine ulaşan, şükredildiğinde şekur (az amele karşılık çok veren) olan, anıldığında unutmayan Allah!
Muhtaçken Seni çağırır, fakirken Sana yönelir, korkarken Sana sığınır, kederliyken (Senin karşında) ağlar, güçsüzken Senden yardım diler ve Seni yeterli bilerek Sana tevekkül ederim.
Allah'ım! Bizimle kavmimiz arasında hükmet. Onlar bize hile yaptılar, bizi yalnız bıraktılar, bize ihanet ettiler.
Peygamberinin (s.a.v.) Ehl-i Beyt'i, risalete seçtiğin ve vahye emin bildiğin Habib'in Muhammed (s.a.v.)'in evlatları olduğumuz hâlde bizi öldürdüler.
Ey rahmedenlerin en merhametlisi olan Allah! İşimizde bize bir kurtuluş ve çıkış yolu nasib eyle!
Ey senden başka ilah olmayan Allah! Senin kaza ve kaderinin karşısında sabrediyorum. Ey imdat dileyenlerin imdatçısı, benim Senden başka bir Rabbim, bir ma'budum yoktur. Senin hükmüne, takdirine sabrediyorum.
Ey yardımcısı olmayanların yardımcısı! Ey daimî olup sonu olmayan, ey ölüleri dirilten, ey herkese ameliyle karşılık veren Allah! Benimle bunların arasında sen hükmet; zira Sen hükmedenlerin en hayırlısısın!"
İmam (a.s.) daha sonra yüzünü toprağa koyarak şöyle dedi: "Allah'ın adıyla, Allah'ı anarak, Allah'ın yolunda ve Resulüllah (s.a.v.)'in dini üzere…"
İmam Hüseyin'e her yandan saldırıyorlar
"Susuzluk, Hz. Hüseyin (a.s.)'ın canına tak etmişti. Fırat ırmağının yanına gitmek istedi. Düşman askerleri önünden çekildiler. Ve suya kadar da vardı. Fırat ırmağından su içmek için yüzü koyun yattı. Şimr alçağı, "Bu su içerse yine hayat bulur. Su içmeye fırsat vermeyin, bırakmayın" dedi.
Hz. Hüseyin (a.s.) avucu ile içmek için biraz su aldı. Mel'unun biri Emirü'l-Mü'minin Hz. Hüseyin (a.s.)'a bir ok attı.
Ok, Hz. Hüseyin (a.s.)'ın ağzına dokundu. Hz. Hüseyin (a.s.) o oku hemen eliyle çekti. Ağzındaki su döküldü. Yine döndü. Fakat mübarek ağzından kanlar akıyordu. Çadırının kapısına geldi, durdu. Ömer İbn-i Sa'd onu öldürmek için ilerledi. Hz. Hüseyin (a.s.) onun yüzüne baktı ve "Beni öldürmeye sen mi geldin?" dedi.
Ömer utandığından ötürü geri döndü, ilerleyemedi, duran adamlarına, "Ne duruyorsunuz? Öldürmeye bakın. Çabuk olun, işi uzatmayın!" dedi.
Yaya olanlar Hz. Hüseyin (a.s.)'a saldırdılar. Çılgınlar gibi evladı Resul'e (s.a.v.) kast ettiler. Hz. Hüseyin (a.s.) da onlara saldırdı. Onlardan çok mel'unu öldürdü.
Ömer ile Şimr uzakta durmuşlar Hz. Hüseyin (a.s.)'ın cengine bakıyorlardı. Birbirlerine, "Hiç bunun gibi er gördüğümüz yoktur. Gözünün önünde bunca ehlini katlettiler. Bunca günden beri susuzdur ve bunca yerinde yarası var yine de gör ki, bunca erlik olamaz" dediler.
O vakitte Hz. Hüseyin (a.s.)'ın göğsünde otuz dört kılıç yarası vardı ve otuz üç yerinde de ok yarası bulunuyordu.
Emirü'l-Mü'minin Hz. Hüseyin (a.s.), susuzluktan bîzar olmuş ve kanı da çok aktığından kuvvetsiz düşmüştü. Oturdu. Şimr mel'unu kendi has adamlarından altı kişi ile Hz. Hüseyin (a.s.)'ın üstüne saldırdılar. Zer'a adında bir mel'un Hz. Hüseyin (a.s.)'ın bir kılıç darbesi ile mübarek kolunu yere düşürdü.
Hz. Hüseyin (a.s.) tek kalan kolu ile ona hücum etti ama ona kılıç vurmaya mecali kalmamıştı. Çadırına girmek diledi. O mel'un da ardından yetişti. Süngüsünü Hüseyin (a.s.)'ın mübarek vücuduna sapladı.
Süngü göğsünden dışarı çıktı. Sonra Hz. Hüseyin (a.s.) yere düştü. O mel'un göğsünden kılıcını çektiği an, Hz. Hüseyin (a.s.)'ın tertemiz ruhu Hak Teala Hazretlerine uçup vardı.
"Hz. Hüseyin (a.s.) uzun bir süre hareketsiz kaldı. O sırada Kûfe leşkeri onu öldürmek isteselerdi öldürürlerdi. Fakat birbirlerinden çekinmekte ve herkes onun kanına kendisinden başkasının girmesini istemekte ve beklemekte idi.
Şimr bin Zilcevşen Kûfe leşkerine, "Yazıklar olsun size! Hay anaları ağlayasıcalar! Daha ne bakıp duruyorsunuz adama? Öldürün onu…" diyerek seslendi.
Bunun üzerine her taraftan Hz. Hüseyin (a.s.)'a saldırdılar. Hz. Hüseyin (a.s.)'ın sol avucuna bir kılıç darbesi indirildi. Bunu vuran Zür'a b. Şerikü't-Temimî idi. Zür'a bir darbe de onun omzuna indirdi. Hz. Hüseyin yüzünün üzerine düşüp düşüp kalkıyordu."
Son darbeyi ise Sinan b. Enes b. Amrü'n-Nehai vurdu. Arkasından gelerek, mızrağını Hz. Hüseyin (a.s.)'ın köprücük kemiğinden saplayıp göğsünden çıkarınca, İmam Hüseyin (a.s.) yüzünün üzerine yere düştü.
Mübarek başını kesmeye kimse cesaret edemiyor
Kûfe ordusu bir kişiye karşı binlerce askeri ile o masumu katletmişti. Ancak onun mübarek bedeni yerde yatarken, teke tek mücadele edemedikleri bu kişinin ölüsünden dahi korkuyorlardı. Şehadet anında vücudunda otuz üç mızrak ve otuz dört kılıç yarası vardı.
Başının kesilmesini isteyen Ömer b. Sa'd'dır.
"Bir müddet Hz. Hüseyin (a.s.)'ın cesedine yaklaşıp başını kesmeye kimse cesaret edemedi.
Sinan b. Enes, Havli b. Yezid'e, "Başını kes onun!"dedi.
Havli bunu yapmak isteyince, elleri titredi, kesemedi.
Sinan b. Enes, "Allah iki kolunu kırsın, ellerini ayırsın" diyerek, inip, Hz. Hüseyin (a.s.)'ın başını gövdesinden ayırdı ve Havli b. Yezid e verdi."
İmam Hüseyin (a.s.) çıplak bırakılıyor
"Hz. Hüseyin, Sinan b. Enes tarafından başı gövdesinden ayrılıncaya kadar, yanına kimse yanaşamamış, korkmuştu. Başı gövdesinden ayrıldıktan sonra, Bahr b. Ka'b donunu soyup aldı. Kendisini çırılçıplak bıraktı.
Fakat yaptığı onun yanına kalmadı. Elleri sıraca hastalığına tutuldu; kış gelince iki elinden sarı sular akar, yaz gelince da kurur elleri odun gibi olurdu.
Esved adında bir adam vardı. Hz. Hüseyin (a.s.)'ın ayakkabılarını, Nehşel b. Darem de kılıcını aldı. İshak b. Hayati'l Hadramî, Hz. Hüseyin (a.s.)'ın sırtından gömleğini soydu. Kendisi de alaca hastalığına tutuldu.
Kays bin Eş'as ise, Hz. Hüseyin (a.s.)'ın deniz koyunu tiftiğinden dokunmuş kadifesini almıştı. Kays bundan dolayı "Kadife Kays" diye dillere düştü. (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hüseyin eserinden)
"İmam Seccad (a.s.)'dan şöyle nakledilmiştir:
"Babam öldürüldüğü gün kanlar oluk gibi aktığı bir anda beni bağrına bastı ve şöyle buyurdu: "Yavrum, şu duayı benden ezberle; hacet, gam, keder, musibet ve büyük hadiselerde Allah'a bu dua ile seslen. Onu annem Fatıma (a.s.) bana öğretmiştir, ona da Resulüllah (s.a.v.) öğretmiştir, Resulüllah (s.a.v.)'e de Cebrail öğretmiştir:
Allah'ım! Ya-sin ve Kur'an-ı Kerim hakkına, Ta-Ha ve Kur'an-ı Azim hakkına sana niyaz ediyorum!
Ey isteyenlerin hacetine kâdir olan, ey gönüllerde olanları bilen, ey gamlıların gamını gideren, ey kederlileri kederden kurtaran, ey ihtiyarlara rahmeden, ey küçük çocuklara rızık veren, ey tefsir ve beyana ihtiyacı olmayan Allah, Muhammed (s.a.v.)'e ve âline salat eyle ve benim de ihtiyaçlarımı karşıla."
Şehadet anları
İmam Hüseyin (a.s.) verdiği büyük mücadelenin arkasından Muharrem'in onuncu günü, cuma günü öğleden sonra şehit edildi. Şehit edildiğinde elli yedi yaşında idi.
Bazı eserlerde onun (a.s.) savaşın son anlarında Cenab-ı Hakka şöyle yalvardığı nakledilmektedir:
"Ey makamı yüce, kudreti azim, azabı şiddetli, mahlukattan müstağni, azameti büyük, dilediğine kâdir, rahmeti kullarına yakın, vaadinde sâdık, nimeti bol, imtihanı güzel, çağırana yakın, yarattığını kuşatan, tevbe edenin tevbesini kabul eden, irade ettiğine gücü yeten, istediğine ulaşan, şükredildiğinde şekur (az amele karşılık çok veren) olan, anıldığında unutmayan Allah!
Muhtaçken Seni çağırır, fakirken Sana yönelir, korkarken Sana sığınır, kederliyken (Senin karşında) ağlar, güçsüzken Senden yardım diler ve Seni yeterli bilerek Sana tevekkül ederim.
Allah'ım! Bizimle kavmimiz arasında hükmet. Onlar bize hile yaptılar, bizi yalnız bıraktılar, bize ihanet ettiler.
Peygamberinin (s.a.v.) Ehl-i Beyt'i, risalete seçtiğin ve vahye emin bildiğin Habib'in Muhammed (s.a.v.)'in evlatları olduğumuz hâlde bizi öldürdüler.
Ey rahmedenlerin en merhametlisi olan Allah! İşimizde bize bir kurtuluş ve çıkış yolu nasib eyle!
Ey senden başka ilah olmayan Allah! Senin kaza ve kaderinin karşısında sabrediyorum. Ey imdat dileyenlerin imdatçısı, benim Senden başka bir Rabbim, bir ma'budum yoktur. Senin hükmüne, takdirine sabrediyorum.
Ey yardımcısı olmayanların yardımcısı! Ey daimî olup sonu olmayan, ey ölüleri dirilten, ey herkese ameliyle karşılık veren Allah! Benimle bunların arasında sen hükmet; zira Sen hükmedenlerin en hayırlısısın!"
İmam (a.s.) daha sonra yüzünü toprağa koyarak şöyle dedi: "Allah'ın adıyla, Allah'ı anarak, Allah'ın yolunda ve Resulüllah (s.a.v.)'in dini üzere…"
İmam Hüseyin'e her yandan saldırıyorlar
"Susuzluk, Hz. Hüseyin (a.s.)'ın canına tak etmişti. Fırat ırmağının yanına gitmek istedi. Düşman askerleri önünden çekildiler. Ve suya kadar da vardı. Fırat ırmağından su içmek için yüzü koyun yattı. Şimr alçağı, "Bu su içerse yine hayat bulur. Su içmeye fırsat vermeyin, bırakmayın" dedi.
Hz. Hüseyin (a.s.) avucu ile içmek için biraz su aldı. Mel'unun biri Emirü'l-Mü'minin Hz. Hüseyin (a.s.)'a bir ok attı.
Ok, Hz. Hüseyin (a.s.)'ın ağzına dokundu. Hz. Hüseyin (a.s.) o oku hemen eliyle çekti. Ağzındaki su döküldü. Yine döndü. Fakat mübarek ağzından kanlar akıyordu. Çadırının kapısına geldi, durdu. Ömer İbn-i Sa'd onu öldürmek için ilerledi. Hz. Hüseyin (a.s.) onun yüzüne baktı ve "Beni öldürmeye sen mi geldin?" dedi.
Ömer utandığından ötürü geri döndü, ilerleyemedi, duran adamlarına, "Ne duruyorsunuz? Öldürmeye bakın. Çabuk olun, işi uzatmayın!" dedi.
Yaya olanlar Hz. Hüseyin (a.s.)'a saldırdılar. Çılgınlar gibi evladı Resul'e (s.a.v.) kast ettiler. Hz. Hüseyin (a.s.) da onlara saldırdı. Onlardan çok mel'unu öldürdü.
Ömer ile Şimr uzakta durmuşlar Hz. Hüseyin (a.s.)'ın cengine bakıyorlardı. Birbirlerine, "Hiç bunun gibi er gördüğümüz yoktur. Gözünün önünde bunca ehlini katlettiler. Bunca günden beri susuzdur ve bunca yerinde yarası var yine de gör ki, bunca erlik olamaz" dediler.
O vakitte Hz. Hüseyin (a.s.)'ın göğsünde otuz dört kılıç yarası vardı ve otuz üç yerinde de ok yarası bulunuyordu.
Emirü'l-Mü'minin Hz. Hüseyin (a.s.), susuzluktan bîzar olmuş ve kanı da çok aktığından kuvvetsiz düşmüştü. Oturdu. Şimr mel'unu kendi has adamlarından altı kişi ile Hz. Hüseyin (a.s.)'ın üstüne saldırdılar. Zer'a adında bir mel'un Hz. Hüseyin (a.s.)'ın bir kılıç darbesi ile mübarek kolunu yere düşürdü.
Hz. Hüseyin (a.s.) tek kalan kolu ile ona hücum etti ama ona kılıç vurmaya mecali kalmamıştı. Çadırına girmek diledi. O mel'un da ardından yetişti. Süngüsünü Hüseyin (a.s.)'ın mübarek vücuduna sapladı.
Süngü göğsünden dışarı çıktı. Sonra Hz. Hüseyin (a.s.) yere düştü. O mel'un göğsünden kılıcını çektiği an, Hz. Hüseyin (a.s.)'ın tertemiz ruhu Hak Teala Hazretlerine uçup vardı.
"Hz. Hüseyin (a.s.) uzun bir süre hareketsiz kaldı. O sırada Kûfe leşkeri onu öldürmek isteselerdi öldürürlerdi. Fakat birbirlerinden çekinmekte ve herkes onun kanına kendisinden başkasının girmesini istemekte ve beklemekte idi.
Şimr bin Zilcevşen Kûfe leşkerine, "Yazıklar olsun size! Hay anaları ağlayasıcalar! Daha ne bakıp duruyorsunuz adama? Öldürün onu…" diyerek seslendi.
Bunun üzerine her taraftan Hz. Hüseyin (a.s.)'a saldırdılar. Hz. Hüseyin (a.s.)'ın sol avucuna bir kılıç darbesi indirildi. Bunu vuran Zür'a b. Şerikü't-Temimî idi. Zür'a bir darbe de onun omzuna indirdi. Hz. Hüseyin yüzünün üzerine düşüp düşüp kalkıyordu."
Son darbeyi ise Sinan b. Enes b. Amrü'n-Nehai vurdu. Arkasından gelerek, mızrağını Hz. Hüseyin (a.s.)'ın köprücük kemiğinden saplayıp göğsünden çıkarınca, İmam Hüseyin (a.s.) yüzünün üzerine yere düştü.
Mübarek başını kesmeye kimse cesaret edemiyor
Kûfe ordusu bir kişiye karşı binlerce askeri ile o masumu katletmişti. Ancak onun mübarek bedeni yerde yatarken, teke tek mücadele edemedikleri bu kişinin ölüsünden dahi korkuyorlardı. Şehadet anında vücudunda otuz üç mızrak ve otuz dört kılıç yarası vardı.
Başının kesilmesini isteyen Ömer b. Sa'd'dır.
"Bir müddet Hz. Hüseyin (a.s.)'ın cesedine yaklaşıp başını kesmeye kimse cesaret edemedi.
Sinan b. Enes, Havli b. Yezid'e, "Başını kes onun!"dedi.
Havli bunu yapmak isteyince, elleri titredi, kesemedi.
Sinan b. Enes, "Allah iki kolunu kırsın, ellerini ayırsın" diyerek, inip, Hz. Hüseyin (a.s.)'ın başını gövdesinden ayırdı ve Havli b. Yezid e verdi."
İmam Hüseyin (a.s.) çıplak bırakılıyor
"Hz. Hüseyin, Sinan b. Enes tarafından başı gövdesinden ayrılıncaya kadar, yanına kimse yanaşamamış, korkmuştu. Başı gövdesinden ayrıldıktan sonra, Bahr b. Ka'b donunu soyup aldı. Kendisini çırılçıplak bıraktı.
Fakat yaptığı onun yanına kalmadı. Elleri sıraca hastalığına tutuldu; kış gelince iki elinden sarı sular akar, yaz gelince da kurur elleri odun gibi olurdu.
Esved adında bir adam vardı. Hz. Hüseyin (a.s.)'ın ayakkabılarını, Nehşel b. Darem de kılıcını aldı. İshak b. Hayati'l Hadramî, Hz. Hüseyin (a.s.)'ın sırtından gömleğini soydu. Kendisi de alaca hastalığına tutuldu.
Kays bin Eş'as ise, Hz. Hüseyin (a.s.)'ın deniz koyunu tiftiğinden dokunmuş kadifesini almıştı. Kays bundan dolayı "Kadife Kays" diye dillere düştü. (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hüseyin eserinden)