İmam Cafer: İman ve İslam’ın vasfı
İmanın manası, ikrar etmek ve bu ikrarla Allah'ın karşısında huzu etmek, O'nun katına yaklaşmak, tevhit ve Allah'ı tanımaktan başlayarak itaat edilmesi gereken bütün farzları, sonuna kadar sırasıyla küçük veya büyük olsun hepsini yerine getirmektir
12.03.2025 16:58:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





"İmanın manası, ikrar etmek ve bu ikrarla Allah'ın karşısında huzu etmek, O'nun katına yaklaşmak, tevhit ve Allah'ı tanımaktan başlayarak itaat edilmesi gereken bütün farzları, sonuna kadar sırasıyla küçük veya büyük olsun hepsini yerine getirmektir.
Bunların hepsi birbirleriyle bir arada ve birbirine bağlıdırlar. Vasıf ettiğimiz şekilde bildiği ve öğrendiği farzları eda eden kimse mümin sayılır, imanlı olma sıfatını hak eder ve sevaba da layık olur.
Çünkü imanın bütün manası ikrardır; ikrarın manası da itaatle tasdik etmek ve boyun eğmektir. Böylece küçük ve büyük itaatlerin birbirleriyle birlikte olmalarının manası açıklanmış oldu.
Mümin bir kimse, iman sıfatını gerektiren şeyleri, yani büyük farzları eda ettiği ve büyük günahları işlemeyi terk edip onlardan uzaklaştığı sürece iman sıfatından çıkmaz. Küçük farzları terk etmek ve küçük günahlara duçar olmakla büyük farzları terk etmedikçe ve büyük günahları işlemedikçe imandan çıkmaz. İnsan büyük günahlar işlemediği müddetçe mümindir.
Çünkü Allah-u Teâla buyurmuştur ki: "Nehy edildiğiniz büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin diğer suçlarınızı da örteriz ve sizi onurlu ve üstün bir makama ulaştırırız"
Yani küçük günahlar affedilir. Ama insan büyük günahları işlerse (o zaman) küçük ve büyük bütün günahlarıyla sorguya çekilip cezalandırılır ve azap görür. İşte bunlar imanın ve sevaba layık olan müminin özellikleridir.
İslâm'ın Vasfı
İslâm'ın manası, hükmü açık ve kesin olan bütün farzları ikrar edip yerine getirmektir. İnsan, kalple bağlı olmaksızın zahirde bütün farzları ikrar ederse Müslüman ismini hak etmiştir; zahiri velayeti (dostluğu), şahitliğinin kabul olmasını ve miras alabilme hakkını kazanmıştır. Yine Müslümanların, zarar ve yararlarında onlarla ortak olmuştur. İşte bu İslâm'ın vasfıdır.
Müslümanla müminin arasındaki fark da şudur: Müslüman zahirde muti (itaatkâr) olduğu gibi batında da muti olursa mümin olur. Ama (sadece) zahirde bunu yaparsa Müslüman olur. Fakat hem zahirde ve hem de batında huzu ve bilinçle bunu yaparsa mümin olur. Böylece bazen bir kul Müslüman olur, fakat mümin olmaz; ama Müslüman olmadıkça da mümin olamaz.
İman'dan Çıkmanın Açıklaması
Mümin olan bir kimse, birbirine benzeyen beş şey sebebiyle imandan çıkar: Küfür, şirk, dalalet, fasıklık ve büyük günahlar.
Küfür: (Dinde var olan) küçük veya büyük bir şeyde inkârcılık, onu hafife almak ve küçümsemekle Allah'a karşı işlenen günahtır. O fiilin faili kâfir ve (o amelin) hakikati ise küfürdür. Bu özellikte bir günahı işleyen kimse, hangi din veya fırkaya mensup olursa olsun kâfirdir.
Şirk: Din adına (bidat çıkarmakla) Allah'a karşı yapılan her çeşit günahtan ibarettir; o günah ister küçük olsun ister büyük onu yapan müşriktir. (Böyle bir kimse, ilâhî dinin karşısında yeni bir din çıkarmış olduğu için müşrik sayılır.)
Dalalet: Farz kılınan şeylere cahil olmak, yani hakkında açık bir delil bulunan ve Müslümanlara bildirilen büyük farizalardan birini terk etmektir. Bu farzları yapmayan biri, mümin ismini almayı hak etmez.
Bunları terk etmesi, Allah'ın hükmünü inkâr etmek veya din adına onları dinden çıkarmak kastıyla olmayıp gevşeklik, gaflet ve diğer şeylerle meşgul olmaktan dolayı olursa böyle bir kimse sapık olup iman yolundan çıkmış, imanın hakikatine cahil kalmış ve ondan ayrılmıştır.
Bu sıfatı taşıdığı sürece dalalet ve sapıklık ismine layıktır. Ama eğer inkâr etmek, basite almak ve küçümsemekten dolayı günah işlerse kâfir olur. Yine eğer tevil, taklid, teslim, geçmiş ata ve babalarının sözüne razı olarak din adına bidat çıkarmakla günah işlerse, bu takdirde müşrik olur. Bir müddet sapıklıkta kalıp da açıkladığımız şeylere (küfr ve şirke) meyletmeyen kimse pek az olur.
Fasıklık: Lezzet, şehvet ve günaha aşırı meyilden dolayı işlenen her büyük günahtan ibarettir. Bu günahı yapan fasıktır. Fasıklıktan dolayı da imandan çıkmıştır.
Eğer işlediği günahı, küçümseyip basit görecek derecede günah işlemeye devam ederse, bunlardan dolayı kâfir olması kaçınılmaz olur.
İmanın bozulmasına sebep olan büyük günahlar; inkâr, bidat, lezzet ve şehvet olmaksızın, taassup ve öfkeden dolayı hiç çekinmeden ısrarla işlenen günahlardır.
Örneğin iftira etmek, küfretmek, öldürmek, halkın malını zorla almak, insanların hakkını vermemek, şehvet ve lezzet olmaksızın yapılan diğer büyük günahlar. Yalan yere yemin etmek, faiz yemek ve lezzet için yapılmayan diğer günahlar da böyledir. Şarap, zina ve lehv (şarkı, türkü vb. şeylerle eğlenmek) de yine böyledir.
Bu fiillerin hepsi imanı bozan ve müşrik, kâfir ve sapık olmaya sebep olmaksızın insanı imandan çıkaran şeylerdir. Zira bu ameller, cehaletten kaynaklanmaktadır. Ama yukarıda geçen sıfatlara yöneldiği takdirde o gruptan sayılır." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Bunların hepsi birbirleriyle bir arada ve birbirine bağlıdırlar. Vasıf ettiğimiz şekilde bildiği ve öğrendiği farzları eda eden kimse mümin sayılır, imanlı olma sıfatını hak eder ve sevaba da layık olur.
Çünkü imanın bütün manası ikrardır; ikrarın manası da itaatle tasdik etmek ve boyun eğmektir. Böylece küçük ve büyük itaatlerin birbirleriyle birlikte olmalarının manası açıklanmış oldu.
Mümin bir kimse, iman sıfatını gerektiren şeyleri, yani büyük farzları eda ettiği ve büyük günahları işlemeyi terk edip onlardan uzaklaştığı sürece iman sıfatından çıkmaz. Küçük farzları terk etmek ve küçük günahlara duçar olmakla büyük farzları terk etmedikçe ve büyük günahları işlemedikçe imandan çıkmaz. İnsan büyük günahlar işlemediği müddetçe mümindir.
Çünkü Allah-u Teâla buyurmuştur ki: "Nehy edildiğiniz büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin diğer suçlarınızı da örteriz ve sizi onurlu ve üstün bir makama ulaştırırız"
Yani küçük günahlar affedilir. Ama insan büyük günahları işlerse (o zaman) küçük ve büyük bütün günahlarıyla sorguya çekilip cezalandırılır ve azap görür. İşte bunlar imanın ve sevaba layık olan müminin özellikleridir.
İslâm'ın Vasfı
İslâm'ın manası, hükmü açık ve kesin olan bütün farzları ikrar edip yerine getirmektir. İnsan, kalple bağlı olmaksızın zahirde bütün farzları ikrar ederse Müslüman ismini hak etmiştir; zahiri velayeti (dostluğu), şahitliğinin kabul olmasını ve miras alabilme hakkını kazanmıştır. Yine Müslümanların, zarar ve yararlarında onlarla ortak olmuştur. İşte bu İslâm'ın vasfıdır.
Müslümanla müminin arasındaki fark da şudur: Müslüman zahirde muti (itaatkâr) olduğu gibi batında da muti olursa mümin olur. Ama (sadece) zahirde bunu yaparsa Müslüman olur. Fakat hem zahirde ve hem de batında huzu ve bilinçle bunu yaparsa mümin olur. Böylece bazen bir kul Müslüman olur, fakat mümin olmaz; ama Müslüman olmadıkça da mümin olamaz.
İman'dan Çıkmanın Açıklaması
Mümin olan bir kimse, birbirine benzeyen beş şey sebebiyle imandan çıkar: Küfür, şirk, dalalet, fasıklık ve büyük günahlar.
Küfür: (Dinde var olan) küçük veya büyük bir şeyde inkârcılık, onu hafife almak ve küçümsemekle Allah'a karşı işlenen günahtır. O fiilin faili kâfir ve (o amelin) hakikati ise küfürdür. Bu özellikte bir günahı işleyen kimse, hangi din veya fırkaya mensup olursa olsun kâfirdir.
Şirk: Din adına (bidat çıkarmakla) Allah'a karşı yapılan her çeşit günahtan ibarettir; o günah ister küçük olsun ister büyük onu yapan müşriktir. (Böyle bir kimse, ilâhî dinin karşısında yeni bir din çıkarmış olduğu için müşrik sayılır.)
Dalalet: Farz kılınan şeylere cahil olmak, yani hakkında açık bir delil bulunan ve Müslümanlara bildirilen büyük farizalardan birini terk etmektir. Bu farzları yapmayan biri, mümin ismini almayı hak etmez.
Bunları terk etmesi, Allah'ın hükmünü inkâr etmek veya din adına onları dinden çıkarmak kastıyla olmayıp gevşeklik, gaflet ve diğer şeylerle meşgul olmaktan dolayı olursa böyle bir kimse sapık olup iman yolundan çıkmış, imanın hakikatine cahil kalmış ve ondan ayrılmıştır.
Bu sıfatı taşıdığı sürece dalalet ve sapıklık ismine layıktır. Ama eğer inkâr etmek, basite almak ve küçümsemekten dolayı günah işlerse kâfir olur. Yine eğer tevil, taklid, teslim, geçmiş ata ve babalarının sözüne razı olarak din adına bidat çıkarmakla günah işlerse, bu takdirde müşrik olur. Bir müddet sapıklıkta kalıp da açıkladığımız şeylere (küfr ve şirke) meyletmeyen kimse pek az olur.
Fasıklık: Lezzet, şehvet ve günaha aşırı meyilden dolayı işlenen her büyük günahtan ibarettir. Bu günahı yapan fasıktır. Fasıklıktan dolayı da imandan çıkmıştır.
Eğer işlediği günahı, küçümseyip basit görecek derecede günah işlemeye devam ederse, bunlardan dolayı kâfir olması kaçınılmaz olur.
İmanın bozulmasına sebep olan büyük günahlar; inkâr, bidat, lezzet ve şehvet olmaksızın, taassup ve öfkeden dolayı hiç çekinmeden ısrarla işlenen günahlardır.
Örneğin iftira etmek, küfretmek, öldürmek, halkın malını zorla almak, insanların hakkını vermemek, şehvet ve lezzet olmaksızın yapılan diğer büyük günahlar. Yalan yere yemin etmek, faiz yemek ve lezzet için yapılmayan diğer günahlar da böyledir. Şarap, zina ve lehv (şarkı, türkü vb. şeylerle eğlenmek) de yine böyledir.
Bu fiillerin hepsi imanı bozan ve müşrik, kâfir ve sapık olmaya sebep olmaksızın insanı imandan çıkaran şeylerdir. Zira bu ameller, cehaletten kaynaklanmaktadır. Ama yukarıda geçen sıfatlara yöneldiği takdirde o gruptan sayılır." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.