İmam Bakır’ın, Cabir ile bir konuşması
Ey Cabir! Allah'a andolsun ki, ben bugün üzüntülü olarak sabahladım. "Canım sana feda olsun, bu üzüntünüz dünya için midir?" diye sorduğumda, İmam buyurdular ki: "Hayır, üzüntüm ahiret içindir
02.03.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Cabir diyor ki: İmam Muhammed Bâkır aleyhi's-selâm, bir gün evinden dışarı çıkıp şöyle buyurdu:
Ey Cabir! Allah'a andolsun ki, ben bugün üzüntülü olarak sabahladım. "Canım sana feda olsun, bu üzüntünüz dünya için midir?" diye sorduğumda, İmam buyurdular ki: "Hayır, üzüntüm ahiret içindir.
Ey Cabir! Kimin kalbine imanın halis hakikati girerse, dünya süslerinden yüz çevirir. Gerçekten dünya süsleri ancak oyuncak ve eğlencedir; (ama) ahiret evi, odur gerçek hayat.
Ey Cabir! Mümine, dünya hayatının şatafatı ve yaldızına yönelip bel bağlaması yakışmaz. Bil ki, dünyaya uyanlar; gaflet, gurur ve cehalet ehlidirler.
Ahiret talipleri ise; inanan, amel eden, dünyaya meyilsiz olan, ilim ve fıkıh ehli, düşünüp ibret almaktan ve Allah'ı anmaktan bıkmayan kimselerdir.
Ey Cabir! Bil ki, takva ehli olan kimseler, gerçek zenginlerdir; dünya malından az bir miktar onları ihtiyaçsız kılar; masrafları azdır; hayrı unuttuğunda hatırlatırlar; hayır iş görmek istediğinde de sana yardımda bulunurlar; şehvet ve lezzetlerini geriye atar, Rablerinin itaatine öncelik verirler; hayır yola ve Allah'ın dostlarının velayetine yönelirler; onları sever ve velayetlerini kabul edip onlara uyarlar.
Dünyayı, bir saat kalacağın ve sonra da oradan göçüp gideceğin bir menzil veya uykuda hoşnut olup da uyandığında elinde kalmayan bir mal farz et. Bu misali söylemem, Allah'ın tevfikiyle akıl edip amel etmen içindir.
Ey Cabir! Allah'ın dini ve hikmetinden emanet verdiğim şeyi koru. Kendi hayrını düşün ve hayatında, Allah'ın senin nazarında olan mevkiine dikkat et. Çünkü sana, kıyamet günü Allah'ın nezdinde, buna göre davranılacaktır.
Bak, eğer dünya, nazarında vasfettiğim gibi olmazsa, artık bugünden itibaren Allah'ın razı olduğu eve (ahiret evine) doğru yönel.
Nice insanlar vardır ki, dünya metaına haris olup ona ulaşmışlar; ulaştıklarında da bu meta vebal olup onların bedbahtlığına sebep olmuştur. Yine nice insanlar vardır ki, ahiret işlerinden birini sevmedikleri hâlde ona ulaşmışlar; ona ulaşmakla da saadete ermişlerdir.
5 kılıç

Bir şahıs, Emirü'l-Müminin Ali aleyhi's-selâm'ın savaşları hakkında İmam'a soru sorduğunda şöyle buyurdu: Allah-u Teâla Hazret-i Muhammed salla'llâhu aleyhi ve alih'i beş kılıçla göndermiştir:
O kılıçlardan üç tanesi, kınından çıkmıştır ve savaş, ağırlığını atmadıkça (insanlar arasındaki savaş sona ermedikçe) kınlarına konulmayacaktır; savaş da, güneş batıdan doğmadıkça (Hz. Mehdi aleyhi'sselâm zuhur etmedikçe) sona ermeyecektir (yani mücadele ve cihad o güne kadar devam edip sürecektir).
Ancak güneş batıdan doğunca artık bütün insanlar emniyet içerisinde olacaktır. Artık o gün, "...önceden iman etmeyenin veya imanı varken hayır bir iş yapmayanın imanı fayda etmez.
Bir kılıç da, kınında hazır olan kılıçtır.
Diğeri ise, kınındadır; çıkarılması başkasıyla, hükmü ise bizimledir.
Kınından çıkmış olan üç kılıç şunlardır:
Birinci kılıç, Arap müşriklerinin üzerine çekilmiş olan kılıçtır. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki: "Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayıp hapsedin; her gözetleme yerinde onları bekleyin." "Eğer tövbe eder, (iman edip) namaz kılar ve zekât verirlerse artık onlar sizin din kardeşlerinizdir..."
Bu gruptan öldürülme veya iman etmekten başka bir şey kabul olunmaz. Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'in bıraktığı sünnet üzere, onların malları ganimet alınır, çocukları ise esir edilir. Zira Resulullah onlardan esir almış, (bazılarını) affetmiş ve (bazılarından da) fidye kabul etmiştir.
İkinci kılıç ise ehl-i zimmetin üzerine çekilmiş olan kılıçtır. Allah-u Teâla (bu konuda) şöyle buyurmuştur: "İnsanlara güzel söz söyleyin." Bu ayet ehl-i zimmet hakkında inmişti; daha sonra diğer bir ayet inerek bu ayeti nesh etti: "Kendilerine kitap verilenlerden, Allah ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslâm'ı) din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın."
Onlardan her kim İslâm ülkesinde olursa cizye vermek veya öldürülmekten başka bir yolu yoktur. Onların malları ganimet, çocukları ise esir alınır. Cizye vermeyi kabul ettiklerinde, onları esir almak haram, malları muhterem, onlarla evlenmek ise caiz olur. Ama onlardan her kim, darü'l-harbda olursa (Müslümanlarla bir antlaşmaları olmayan küfür ülkesinde olursa), onları esir etmek, mallarını ganimet almak bize helaldir; onlarla evlenmek ise caiz değildir. Darü'l-İslâm'a girerek cizye vermek veya öldürülmekten başka onlardan hiçbir şey kabul olunmaz.
Üçüncü kılıç ise Türk, Deylem ve Hazar müşrikleri gibi acem müşriklerinin üzerine çekilmiştir. Allah-u Teâla, Muhammed Suresi'nin evvelinde, o kâfirlerin macerasını naklettikten sonra şöyle buyuruyor:
"(Kâfir olanlarla karşı karşıya geldiğiniz zaman) Hemen boyunlarını vurun; sonunda onları iyice bozguna uğratıp, zafer kazanınca da artık (esirler için) bağı sımsıkı tutun. Bundan sonra ya bir lütuf olarak, ya da bir fidye (karşılığı, bırakın onları). Öyle ki savaş ağırlıklarını bıraksın (sona ersin.)"
"Lütuf"tan maksat, esir aldıktan sonra onları serbest bırakmaktır. "Fidye"den maksat da onlarla Müslümanların, aralarındaki savaş esirlerini, mübadeleyle serbest bırakmaları için yaptıkları antlaşmadır. İşte bunlar, o kimselerdir ki, öldürülmek ve İslâm'ı kabul etmekten başka onlardan hiçbir şey kabul olunmaz ve darü'l-harpta oldukları müddetçe de onlarla evlenmek caiz değildir.
Kınında hazır olan kılıç ise bağilerin (yani, hak olan imama karşı başkaldıran kimselerin) üzerine çekilmiştir. Allah-u Teâla buyuruyor ki:
"Müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa, hemen aralarını bulup düzeltin. Biri diğerine haksızlıkla saldırıda bulunacak olursa, artık haksızlıkla saldırıda bulunanla, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın."
Bu ayet indiğinde Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih şöyle buyurdu: "Benim, Kur'ân'ın tenzili (zahirine amel etmek) üzere savaştığım gibi, sizlerden bazıları da benden sonra Kur'ân'ın tevili üzere savaşacaktır." Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'e: "O kimdir? diye sorduklarında: "Ayakkabısını yamayandır." buyurdular. Bu sözle Emirü'l-Müminin aleyhi'sselâm'ı kastediyordu. (Çünkü İmam Ali aleyhi's-selâm o anda ayakkabısını yamamakla meşguldü.)
Ammar İbn Yasir, (Sıffin Savaşı'nda) şöyle diyordu: "Ben bu bayrakla üç defa Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'le birlikte (düşmana karşı) savaştım; bu da dördüncüdür. Allah'a andolsun ki eğer (Muâviye'nin ordusu), bizi "Hecere" (Bahreyn) hurmalıklarına kadar geri püskürtse, yine kendimizin hak, onların da batıl olduğunda şüphe etmeyiz."
Emirü'l-Müminin Ali aleyhi's-selâm'ın, onların hakkındaki sireti (tavrı) Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'in, Mekke'yi fethettiği gün, Mekke halkına olan tavrı ve sireti gibiydi; zira Hazret-i Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih onların çocuklarını esir almadı ve: "Kim evine girip kapısını kapatır, silahını yere bırakırsa güvendedir." buyurdu.
Nitekim Hz. Emirü'l-Müminin Ali aleyhi's-selâm da Basra Savaşı'nda şu çağrıda bulundu: "Çocukları esir almayın, yaralıyı öldürmeyin ve firar edeni takip etmeyin. Kim evinin kapısını kapatır, silahını yere bırakırsa güvendedir."
Kınında olan kılıç da, kısas hükmünün kendisiyle uygulandığı kılıçtır. Allah-u Teâla, buyuruyor ki: "Cana karşılık can ve göze karşılık da göz (kısas olunur.)"
Bu kılıcı kınından çıkarmak maktullerin velileriyledir (kısas istediklerinde çıkarılır); hükmü ise bizimledir.
İşte bu kılıçlar, Allah-u Teâla'nın, Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'i onlarla gönderdiği kılıçlardır. Kim onların hepsini veya onlardan birini veyahut onların sünnet ve ahkâmlarından bazılarını inkâr ederse, Allah-u Tebareke ve Teâla'nın, Peygamberi olan Muhammed salla'llâhu aleyhi ve alih'e indirdiği şeye kâfir olur." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Ey Cabir! Allah'a andolsun ki, ben bugün üzüntülü olarak sabahladım. "Canım sana feda olsun, bu üzüntünüz dünya için midir?" diye sorduğumda, İmam buyurdular ki: "Hayır, üzüntüm ahiret içindir.
Ey Cabir! Kimin kalbine imanın halis hakikati girerse, dünya süslerinden yüz çevirir. Gerçekten dünya süsleri ancak oyuncak ve eğlencedir; (ama) ahiret evi, odur gerçek hayat.
Ey Cabir! Mümine, dünya hayatının şatafatı ve yaldızına yönelip bel bağlaması yakışmaz. Bil ki, dünyaya uyanlar; gaflet, gurur ve cehalet ehlidirler.
Ahiret talipleri ise; inanan, amel eden, dünyaya meyilsiz olan, ilim ve fıkıh ehli, düşünüp ibret almaktan ve Allah'ı anmaktan bıkmayan kimselerdir.
Ey Cabir! Bil ki, takva ehli olan kimseler, gerçek zenginlerdir; dünya malından az bir miktar onları ihtiyaçsız kılar; masrafları azdır; hayrı unuttuğunda hatırlatırlar; hayır iş görmek istediğinde de sana yardımda bulunurlar; şehvet ve lezzetlerini geriye atar, Rablerinin itaatine öncelik verirler; hayır yola ve Allah'ın dostlarının velayetine yönelirler; onları sever ve velayetlerini kabul edip onlara uyarlar.
Dünyayı, bir saat kalacağın ve sonra da oradan göçüp gideceğin bir menzil veya uykuda hoşnut olup da uyandığında elinde kalmayan bir mal farz et. Bu misali söylemem, Allah'ın tevfikiyle akıl edip amel etmen içindir.
Ey Cabir! Allah'ın dini ve hikmetinden emanet verdiğim şeyi koru. Kendi hayrını düşün ve hayatında, Allah'ın senin nazarında olan mevkiine dikkat et. Çünkü sana, kıyamet günü Allah'ın nezdinde, buna göre davranılacaktır.
Bak, eğer dünya, nazarında vasfettiğim gibi olmazsa, artık bugünden itibaren Allah'ın razı olduğu eve (ahiret evine) doğru yönel.
Nice insanlar vardır ki, dünya metaına haris olup ona ulaşmışlar; ulaştıklarında da bu meta vebal olup onların bedbahtlığına sebep olmuştur. Yine nice insanlar vardır ki, ahiret işlerinden birini sevmedikleri hâlde ona ulaşmışlar; ona ulaşmakla da saadete ermişlerdir.
5 kılıç

Bir şahıs, Emirü'l-Müminin Ali aleyhi's-selâm'ın savaşları hakkında İmam'a soru sorduğunda şöyle buyurdu: Allah-u Teâla Hazret-i Muhammed salla'llâhu aleyhi ve alih'i beş kılıçla göndermiştir:
O kılıçlardan üç tanesi, kınından çıkmıştır ve savaş, ağırlığını atmadıkça (insanlar arasındaki savaş sona ermedikçe) kınlarına konulmayacaktır; savaş da, güneş batıdan doğmadıkça (Hz. Mehdi aleyhi'sselâm zuhur etmedikçe) sona ermeyecektir (yani mücadele ve cihad o güne kadar devam edip sürecektir).
Ancak güneş batıdan doğunca artık bütün insanlar emniyet içerisinde olacaktır. Artık o gün, "...önceden iman etmeyenin veya imanı varken hayır bir iş yapmayanın imanı fayda etmez.
Bir kılıç da, kınında hazır olan kılıçtır.
Diğeri ise, kınındadır; çıkarılması başkasıyla, hükmü ise bizimledir.
Kınından çıkmış olan üç kılıç şunlardır:
Birinci kılıç, Arap müşriklerinin üzerine çekilmiş olan kılıçtır. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki: "Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayıp hapsedin; her gözetleme yerinde onları bekleyin." "Eğer tövbe eder, (iman edip) namaz kılar ve zekât verirlerse artık onlar sizin din kardeşlerinizdir..."
Bu gruptan öldürülme veya iman etmekten başka bir şey kabul olunmaz. Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'in bıraktığı sünnet üzere, onların malları ganimet alınır, çocukları ise esir edilir. Zira Resulullah onlardan esir almış, (bazılarını) affetmiş ve (bazılarından da) fidye kabul etmiştir.
İkinci kılıç ise ehl-i zimmetin üzerine çekilmiş olan kılıçtır. Allah-u Teâla (bu konuda) şöyle buyurmuştur: "İnsanlara güzel söz söyleyin." Bu ayet ehl-i zimmet hakkında inmişti; daha sonra diğer bir ayet inerek bu ayeti nesh etti: "Kendilerine kitap verilenlerden, Allah ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslâm'ı) din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın."
Onlardan her kim İslâm ülkesinde olursa cizye vermek veya öldürülmekten başka bir yolu yoktur. Onların malları ganimet, çocukları ise esir alınır. Cizye vermeyi kabul ettiklerinde, onları esir almak haram, malları muhterem, onlarla evlenmek ise caiz olur. Ama onlardan her kim, darü'l-harbda olursa (Müslümanlarla bir antlaşmaları olmayan küfür ülkesinde olursa), onları esir etmek, mallarını ganimet almak bize helaldir; onlarla evlenmek ise caiz değildir. Darü'l-İslâm'a girerek cizye vermek veya öldürülmekten başka onlardan hiçbir şey kabul olunmaz.
Üçüncü kılıç ise Türk, Deylem ve Hazar müşrikleri gibi acem müşriklerinin üzerine çekilmiştir. Allah-u Teâla, Muhammed Suresi'nin evvelinde, o kâfirlerin macerasını naklettikten sonra şöyle buyuruyor:
"(Kâfir olanlarla karşı karşıya geldiğiniz zaman) Hemen boyunlarını vurun; sonunda onları iyice bozguna uğratıp, zafer kazanınca da artık (esirler için) bağı sımsıkı tutun. Bundan sonra ya bir lütuf olarak, ya da bir fidye (karşılığı, bırakın onları). Öyle ki savaş ağırlıklarını bıraksın (sona ersin.)"
"Lütuf"tan maksat, esir aldıktan sonra onları serbest bırakmaktır. "Fidye"den maksat da onlarla Müslümanların, aralarındaki savaş esirlerini, mübadeleyle serbest bırakmaları için yaptıkları antlaşmadır. İşte bunlar, o kimselerdir ki, öldürülmek ve İslâm'ı kabul etmekten başka onlardan hiçbir şey kabul olunmaz ve darü'l-harpta oldukları müddetçe de onlarla evlenmek caiz değildir.
Kınında hazır olan kılıç ise bağilerin (yani, hak olan imama karşı başkaldıran kimselerin) üzerine çekilmiştir. Allah-u Teâla buyuruyor ki:
"Müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa, hemen aralarını bulup düzeltin. Biri diğerine haksızlıkla saldırıda bulunacak olursa, artık haksızlıkla saldırıda bulunanla, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın."
Bu ayet indiğinde Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih şöyle buyurdu: "Benim, Kur'ân'ın tenzili (zahirine amel etmek) üzere savaştığım gibi, sizlerden bazıları da benden sonra Kur'ân'ın tevili üzere savaşacaktır." Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'e: "O kimdir? diye sorduklarında: "Ayakkabısını yamayandır." buyurdular. Bu sözle Emirü'l-Müminin aleyhi'sselâm'ı kastediyordu. (Çünkü İmam Ali aleyhi's-selâm o anda ayakkabısını yamamakla meşguldü.)
Ammar İbn Yasir, (Sıffin Savaşı'nda) şöyle diyordu: "Ben bu bayrakla üç defa Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'le birlikte (düşmana karşı) savaştım; bu da dördüncüdür. Allah'a andolsun ki eğer (Muâviye'nin ordusu), bizi "Hecere" (Bahreyn) hurmalıklarına kadar geri püskürtse, yine kendimizin hak, onların da batıl olduğunda şüphe etmeyiz."
Emirü'l-Müminin Ali aleyhi's-selâm'ın, onların hakkındaki sireti (tavrı) Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'in, Mekke'yi fethettiği gün, Mekke halkına olan tavrı ve sireti gibiydi; zira Hazret-i Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih onların çocuklarını esir almadı ve: "Kim evine girip kapısını kapatır, silahını yere bırakırsa güvendedir." buyurdu.
Nitekim Hz. Emirü'l-Müminin Ali aleyhi's-selâm da Basra Savaşı'nda şu çağrıda bulundu: "Çocukları esir almayın, yaralıyı öldürmeyin ve firar edeni takip etmeyin. Kim evinin kapısını kapatır, silahını yere bırakırsa güvendedir."
Kınında olan kılıç da, kısas hükmünün kendisiyle uygulandığı kılıçtır. Allah-u Teâla, buyuruyor ki: "Cana karşılık can ve göze karşılık da göz (kısas olunur.)"
Bu kılıcı kınından çıkarmak maktullerin velileriyledir (kısas istediklerinde çıkarılır); hükmü ise bizimledir.
İşte bu kılıçlar, Allah-u Teâla'nın, Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'i onlarla gönderdiği kılıçlardır. Kim onların hepsini veya onlardan birini veyahut onların sünnet ve ahkâmlarından bazılarını inkâr ederse, Allah-u Tebareke ve Teâla'nın, Peygamberi olan Muhammed salla'llâhu aleyhi ve alih'e indirdiği şeye kâfir olur." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.