İmam Askerî (a.s.) Samarra’da
Şeyh Müfîd’in rivâyet ettiğine göre; İmam Hâdî (a.s.) on küsur yıl kadar Asker'de (Samarra) Abbasîlerin nezâreti altında yaşamıştır
09.06.2024 17:41:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Şeyh Müfîd'in rivâyet ettiğine göre; İmam Hâdî (a.s.) on küsur yıl kadar Asker'de (Samarra) Abbasîlerin nezâreti altında yaşamıştır.
Bu rivâyete göre; İmam Hâdî (a.s.), oğlu Hz. Askerî'yle (a.s.) beraber 243 ya da 244 yıllarında Samarra'ya gelmiş olmalıdır.
Fakat İbn-i Hallikan, İmam'ın yirmi yıl dokuz ay Samarra'da kaldığını belirterek, "Bu yüzden İmam Hâdî (a.s.) ve oğlu Hz. Askerî (a.s.), 'Askerîyeyn' diye tanınmışlardır" demiştir.
Vâkıa şu ki; bu iki İmam'ın -o devirde Abbasîlerin hilafet merkezi olan Samarra'ya- getirilmeleri, birkaç yönden Me'mun'un İmam Rızâ'yı (a.s.) kendi şehrine getirme siyasetine benzemektedir.
Çünkü bu yakınlık, İmam'ın takipçileri ile olan irtibatını kontrol etmeyi, çeşitli bölgelerde mevcut olup, hükümet için bir tehlike teşkil eden İmam'ın yakın takipçilerini tanımayı kolaylaştırıyordu.
İmam bu şehirde yaşadığı sürece birkaç defa zindana atılmasının dışında, o şehrin normal bir yerlisi gibi hareket ediyordu, tabii ki İmam'ın bütün hareketleri hükümet tarafından ihtiyatlı ve dakik bir şekilde inceleniyor ve gözleniyordu.
Çünkü İmam Askerî (a.s.) da olmak üzere Ehl-i Beyt İmamları yaşadıkları yer hususunda seçenek hakkına sahip olsaydı Medine'yi seçerlerdi. Bu yüzden de İmam'ın uzun bir süre Samarra'da tutulması halife tarafından bir nevi tutuklamadır ve bu başka bir şekilde yorumlanamaz.
Ehl-i Beyt takipçilerinin öncelerden beri düzenli ve teşkilatlı bir şekilde faaliyet içinde olmaları, halifeyi tedirgin ediyor ve korkutuyordu. Halife bu faaliyetleri kontrol etmek zorunda olduğu için bu mesele üzerinde önemle duruyordu.
Bunun için de İmam'dan, Samarra'da olduğuna dâir sürekli olarak bilgi vermesi istenmişti.
Nitekim İmam'ın hizmetçilerinden birinin nakline göre, İmam her pazartesi ve perşembe günü Dâru'l-Hilafe'ye gitmek zorundaydı.
İmam'ın bu durumu zâhirde İmam için bir ihtiram telakki ediliyordu; gerçekte ise halifenin durumlarını kontrol etmek için bir vesileydi. Hatta bir defasında halife, Sâhibu'l-Basra'yı görmeye gittiğinde İmam'ı da beraberinde götürüyor ve İmam'ın ashabı ise sadece yol boyunca O Hazreti görmeye hazırlanıyorlar.
Bu rivâyetten iyice anlaşılıyor ki, bir süre kimse doğrudan İmam'ın evinde İmam'la görüşememiş, buna imkân bulamamıştı.
İsmail b. Muhammed şöyle diyor: "İmam'dan para istemek için İmam'ın gelip-gittiği yolun üzerinde oturdum ve İmam yanımdan geçerken malî yardımda bulunmasını istedim."
Ebu Bekr-i Fahfakî şöyle diyor: "Bir iş -İmam'ı görmek- için Samarra'dan dışarıya çıkıp Ebi Katia b. Davud caddesinde, İmam'ın gelip Dâru'l-Hilafe'ye gitmesini bekledim."
Muhammed b. Abdülaziz-i Belhî de, İmam, Dârü'l-Amme'ye giderken, O'nunla görüşmek için el-Ganem caddesinde İmam'ın gelmesini beklemiştir.
Muhammed b. Rabi-i Şaybanî de şöyle diyor: "İmam'ı görmek için Ahmed b. Huzayb kapısında oturmuş bekliyordum ve İmam oradan geçerken O'nu gördüm."
Ali b. Ca'fer, Halebî'den şöyle naklediyor: "İmam'ın, Dâru'l-Hilafe'ye gideceği bir gün, Asker'de İmam'ı görmek için bir araya toplandık. Tam bu sırada İmam tarafından bize bir mektup geldi. Mektubun mazmunu şöyleydi: Kimse Bana selamlama yapmasın, hatta Bana doğru işaret bile etmesin. Çünkü sizin kendiniz de emniyette değilsiniz."
Yönetimin, İmam ile sevenleri arasındaki irtibatı ne derece gözaltında tuttuğu ve kontrol ettiği bu rivâyetten çok iyi bir şekilde anlaşılmaktadır.
Tabii ki İmam ve takipçileri buldukları her fırsatta birbirleriyle görüşüyorlardı ve bunu da kamufle ediyorlardı.
Sevenlerinin İmam'la kurabileceği en iyi irtibat yollarından biri yazışma idi ve birçok kaynaklarda da sık sık bununla karşılaşmaktayız." (Prof. Dr. Haydar Baş Hasan el-Askeri ve İmam Mehdi eserinden)
Bu rivâyete göre; İmam Hâdî (a.s.), oğlu Hz. Askerî'yle (a.s.) beraber 243 ya da 244 yıllarında Samarra'ya gelmiş olmalıdır.
Fakat İbn-i Hallikan, İmam'ın yirmi yıl dokuz ay Samarra'da kaldığını belirterek, "Bu yüzden İmam Hâdî (a.s.) ve oğlu Hz. Askerî (a.s.), 'Askerîyeyn' diye tanınmışlardır" demiştir.
Vâkıa şu ki; bu iki İmam'ın -o devirde Abbasîlerin hilafet merkezi olan Samarra'ya- getirilmeleri, birkaç yönden Me'mun'un İmam Rızâ'yı (a.s.) kendi şehrine getirme siyasetine benzemektedir.
Çünkü bu yakınlık, İmam'ın takipçileri ile olan irtibatını kontrol etmeyi, çeşitli bölgelerde mevcut olup, hükümet için bir tehlike teşkil eden İmam'ın yakın takipçilerini tanımayı kolaylaştırıyordu.
İmam bu şehirde yaşadığı sürece birkaç defa zindana atılmasının dışında, o şehrin normal bir yerlisi gibi hareket ediyordu, tabii ki İmam'ın bütün hareketleri hükümet tarafından ihtiyatlı ve dakik bir şekilde inceleniyor ve gözleniyordu.
Çünkü İmam Askerî (a.s.) da olmak üzere Ehl-i Beyt İmamları yaşadıkları yer hususunda seçenek hakkına sahip olsaydı Medine'yi seçerlerdi. Bu yüzden de İmam'ın uzun bir süre Samarra'da tutulması halife tarafından bir nevi tutuklamadır ve bu başka bir şekilde yorumlanamaz.
Ehl-i Beyt takipçilerinin öncelerden beri düzenli ve teşkilatlı bir şekilde faaliyet içinde olmaları, halifeyi tedirgin ediyor ve korkutuyordu. Halife bu faaliyetleri kontrol etmek zorunda olduğu için bu mesele üzerinde önemle duruyordu.
Bunun için de İmam'dan, Samarra'da olduğuna dâir sürekli olarak bilgi vermesi istenmişti.
Nitekim İmam'ın hizmetçilerinden birinin nakline göre, İmam her pazartesi ve perşembe günü Dâru'l-Hilafe'ye gitmek zorundaydı.
İmam'ın bu durumu zâhirde İmam için bir ihtiram telakki ediliyordu; gerçekte ise halifenin durumlarını kontrol etmek için bir vesileydi. Hatta bir defasında halife, Sâhibu'l-Basra'yı görmeye gittiğinde İmam'ı da beraberinde götürüyor ve İmam'ın ashabı ise sadece yol boyunca O Hazreti görmeye hazırlanıyorlar.
Bu rivâyetten iyice anlaşılıyor ki, bir süre kimse doğrudan İmam'ın evinde İmam'la görüşememiş, buna imkân bulamamıştı.
İsmail b. Muhammed şöyle diyor: "İmam'dan para istemek için İmam'ın gelip-gittiği yolun üzerinde oturdum ve İmam yanımdan geçerken malî yardımda bulunmasını istedim."
Ebu Bekr-i Fahfakî şöyle diyor: "Bir iş -İmam'ı görmek- için Samarra'dan dışarıya çıkıp Ebi Katia b. Davud caddesinde, İmam'ın gelip Dâru'l-Hilafe'ye gitmesini bekledim."
Muhammed b. Abdülaziz-i Belhî de, İmam, Dârü'l-Amme'ye giderken, O'nunla görüşmek için el-Ganem caddesinde İmam'ın gelmesini beklemiştir.
Muhammed b. Rabi-i Şaybanî de şöyle diyor: "İmam'ı görmek için Ahmed b. Huzayb kapısında oturmuş bekliyordum ve İmam oradan geçerken O'nu gördüm."
Ali b. Ca'fer, Halebî'den şöyle naklediyor: "İmam'ın, Dâru'l-Hilafe'ye gideceği bir gün, Asker'de İmam'ı görmek için bir araya toplandık. Tam bu sırada İmam tarafından bize bir mektup geldi. Mektubun mazmunu şöyleydi: Kimse Bana selamlama yapmasın, hatta Bana doğru işaret bile etmesin. Çünkü sizin kendiniz de emniyette değilsiniz."
Yönetimin, İmam ile sevenleri arasındaki irtibatı ne derece gözaltında tuttuğu ve kontrol ettiği bu rivâyetten çok iyi bir şekilde anlaşılmaktadır.
Tabii ki İmam ve takipçileri buldukları her fırsatta birbirleriyle görüşüyorlardı ve bunu da kamufle ediyorlardı.
Sevenlerinin İmam'la kurabileceği en iyi irtibat yollarından biri yazışma idi ve birçok kaynaklarda da sık sık bununla karşılaşmaktayız." (Prof. Dr. Haydar Baş Hasan el-Askeri ve İmam Mehdi eserinden)