İmam Ali’nin Allah korkusu
Ebu Derda (r.a.) anlatıyor: “Hz. Ali (a.s)’ın münacatlarından biri de şu idi: Ey Rabbim! Senin affını düşündüğümde, günahlarım küçük geliyor; senin şiddetli azabını düşündüğümde ise musibetim büyüyor”
28.04.2024 10:42:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Ebu Derda şöyle diyor: Karanlık gecelerden birinde, Medine'de Ben-i Neccar hurmalıkları arasından geçiyordum. O esnada hüzün dolu bir gamlı ve inilti kulağıma ilişti. Sese yaklaştığımda gecenin karanlığında kuytu bir köşede birisinin Allah Teâlâ'ya şöyle münacat ettiğini duydum: "İlahî! Nice helak edici günahlarıma karşı, hilmli davranarak beni ansızın cezalandırmadın; nice suçlarımın üzerini örterek lütuf ve kereminle onları aşikâr etmedin. İlahi! Gerçi ömrüm Sana isyan etmekle geçmiş ve günahlarım amel defterimi doldurmuştur ama benim ümidim, Senin mağfiret ve hoşnutluğundan başka bir şey değildir."
Bu kalp okşayıcı, etkileyici ses, beni öylesine kendisine cezbetti ki elimde olmaksızın o sese doğru hareket ettim, aniden gözüm Ali bin Ebi Talib'e ilişti. O'nun dua ve münacatına mani olmamak ve o yakarıştan mahrum kalmamak için ağaçların arasına saklandım.
Ali bin Ebi Talib, o ıssız karanlık gecede iki rekât namaz kıldı, sonra en içiten dualarla hüzün dolu gözyaşlarını dökerek yakarışını sürdürdü.
Hz. Ali (a.s)'ın münacatlarından biri de şu idi: "Ey Rabbim! Senin affını düşündüğümde, günahlarım küçük geliyor; senin şiddetli azabını düşündüğümde ise musibetim büyüyor. Âh! Amel defterimde benim unuttuğum ama Senin kaydettiğin günahları okumuş olursam o zaman 'onu tutun' diye emredeceksin. Yakalanıp da ailesi kendisini kurtaramadığı, kabilesinin kendisine bir fayda sağlayamadığı ve meleklerin kendisine merhamet etmediği kimsenin vay haline! Ciğer ve böbrekleri yakan, organları birbirinden ayıran ateşten dolayı vay halimize! Cehennemin şiddetli yakıcı alevinden dolayı eyvah!"
Hz. Ali (a.s) yine şiddetle ağladı, bir müddet sonra ondan artık bir ses duyulmuyordu, hiçbir hareket ve kımıldama da görülmüyordu. Kendi kendime şöyle dedim: "Gece uyumadığından dolayı kesinlikle uykuya dalmıştır." Şafağın sökmesi yaklaştı, onu namaz için uyandırmak istedim. Bundan dolayı onun yanına gittim, yanına varır varmaz onu, kuru bir ağaç gibi yere düşmüş olduğunu gördüm. Hareket ettirdim, hareket etmedi; seslendim cevap vermedi. Bu durumu görünce; "İnna lillah ve inna ileyhi raciun" dedim. Ben sûretle Hz. Ali'nin (a.s) evine doğru koştum, durumunu onlara bildirdim. Fâtıma (a.s) şöyle dedi: "Ebu Derda! Allah'a and olsun ki, o baygınlıktır; Allah korkusuyla kendisinden geçmiştir."
Daha sonra bir kap suyla Hz. Ali'nin yanına döndük, O'nun yüzüne su serptik, böylece kendisine geldi, gözlerini açtı, benim şiddetle ağladığımı görünce bana bakarak şöyle buyurdu: "Ebu Derda! Neden ağlıyorsun?" Cevaben dedim ki: "Kendine yakıştırdığın şeyden dolayı ağlıyorum." Buyurdular ki: "Ey Ebu Derda! Beni hesaba götürdüklerinde, günahkârlar azaba yakîn ettiklerinde, katı yürekli melek ve cehennem zebanileri beni kuşattıklarında, Kahhar Allah'ın huzurunda durduğumda, dostlar beni İlahi emre teslim ettiklerinde ve dünya ehli halime acıdıklarında durumun nasıl olacak? Elbette sen, her gizli ve saklı şeyleri bilen bir Allah'ın karşısında yer aldığımda bana herkesten daha çok acıyacaksın." (Bihar, c.41, s.11; c.87, s.195).
Bu kalp okşayıcı, etkileyici ses, beni öylesine kendisine cezbetti ki elimde olmaksızın o sese doğru hareket ettim, aniden gözüm Ali bin Ebi Talib'e ilişti. O'nun dua ve münacatına mani olmamak ve o yakarıştan mahrum kalmamak için ağaçların arasına saklandım.
Ali bin Ebi Talib, o ıssız karanlık gecede iki rekât namaz kıldı, sonra en içiten dualarla hüzün dolu gözyaşlarını dökerek yakarışını sürdürdü.
Hz. Ali (a.s)'ın münacatlarından biri de şu idi: "Ey Rabbim! Senin affını düşündüğümde, günahlarım küçük geliyor; senin şiddetli azabını düşündüğümde ise musibetim büyüyor. Âh! Amel defterimde benim unuttuğum ama Senin kaydettiğin günahları okumuş olursam o zaman 'onu tutun' diye emredeceksin. Yakalanıp da ailesi kendisini kurtaramadığı, kabilesinin kendisine bir fayda sağlayamadığı ve meleklerin kendisine merhamet etmediği kimsenin vay haline! Ciğer ve böbrekleri yakan, organları birbirinden ayıran ateşten dolayı vay halimize! Cehennemin şiddetli yakıcı alevinden dolayı eyvah!"
Hz. Ali (a.s) yine şiddetle ağladı, bir müddet sonra ondan artık bir ses duyulmuyordu, hiçbir hareket ve kımıldama da görülmüyordu. Kendi kendime şöyle dedim: "Gece uyumadığından dolayı kesinlikle uykuya dalmıştır." Şafağın sökmesi yaklaştı, onu namaz için uyandırmak istedim. Bundan dolayı onun yanına gittim, yanına varır varmaz onu, kuru bir ağaç gibi yere düşmüş olduğunu gördüm. Hareket ettirdim, hareket etmedi; seslendim cevap vermedi. Bu durumu görünce; "İnna lillah ve inna ileyhi raciun" dedim. Ben sûretle Hz. Ali'nin (a.s) evine doğru koştum, durumunu onlara bildirdim. Fâtıma (a.s) şöyle dedi: "Ebu Derda! Allah'a and olsun ki, o baygınlıktır; Allah korkusuyla kendisinden geçmiştir."
Daha sonra bir kap suyla Hz. Ali'nin yanına döndük, O'nun yüzüne su serptik, böylece kendisine geldi, gözlerini açtı, benim şiddetle ağladığımı görünce bana bakarak şöyle buyurdu: "Ebu Derda! Neden ağlıyorsun?" Cevaben dedim ki: "Kendine yakıştırdığın şeyden dolayı ağlıyorum." Buyurdular ki: "Ey Ebu Derda! Beni hesaba götürdüklerinde, günahkârlar azaba yakîn ettiklerinde, katı yürekli melek ve cehennem zebanileri beni kuşattıklarında, Kahhar Allah'ın huzurunda durduğumda, dostlar beni İlahi emre teslim ettiklerinde ve dünya ehli halime acıdıklarında durumun nasıl olacak? Elbette sen, her gizli ve saklı şeyleri bilen bir Allah'ın karşısında yer aldığımda bana herkesten daha çok acıyacaksın." (Bihar, c.41, s.11; c.87, s.195).