Önce sevinmek, sonra üzülmek... Önce gülmek, hoplayıp zıplamak, sonra yere küt diye düşüp hüngür hüngür ağlamak... Önce tatlı yemek; ardından da tuzlu ayranı mideye indirmek.... Dev dalgaları atlatıp, sakin suda boğulmak... Küçük bir zaman diliminde tezatları yaşamak insan fıtratına, tabiatına moda deyişle 'naturası'na aykırı arkadaş. Ama Türk milleti olarak bizler dün bunu yaşadık. Artık 2002 Dünya Kupası'ndayız dediğimiz, futbolun 90 olduğunu unutup maçın heyecanlı sahnelerinin bittiğini sandığımız, hani elimize Al-Yıldızlı bayrakları alıp 'çifte zaferi' kutlamaya hazırlandığımız bir anda, inanılmaz bir şekilde sukut-i hayale uğradık, yıkıldık. İki dakika içinde nasıl da pes ederdik! Sevinç dalgamızı sadece ve sadece iki dakika içinde nasıl da hüzün dalgasına dönüştürebilirdik.
Çifte zafere kendimizi hazırlamışken; öbür 'tarihi' zaferi bile doya doya kutlayamadık maalesef. Oysa Slovakya maçı ile karşılaştırıldığında son derece iyi oynuyorduk. Akıcı futbol oynayan İsveç'e doğru dürüst fırsat vermiyorduk. Dörtlü defans bloğundan maçın sonuna kadar vazgeçmeyen bir İsveç'e benzer bir taktik anlayışla biz de savunmamızı yerinde tutuyorduk. İlk yarıda hücumda çoğalamama pahasına, defansımıza önem veriyorduk. Sabırlı ve tedbirli oynuyorduk. Ama maçın en temkinli ve hesaplı olmamız gereken diliminde, inanılmaz hatalar yaptık. Zıpkın gibi yapışılması gereken İsveç'in en etkili futbolcusu Larsson'un altı pasın içinde nasıl da o kadar rahat bırakılıp, rüyamızı kabusa dönüştürmesine izin verilirdi. Üstelik gol attığı her maçı kazandığımız Hakan Şükür'ün büyüsü de bozuldu! Sonuç olarak rüyamızı ileri bir tarihe erteledik!
Gerçekten 12 Dev Adam'dılar
Ne görkemli atmosferdi o öyle. Ne harikulade bir zaferdi dün gece Abdi İpekçi'de tanık olduğumuz. 12 dev adamımız bu tür zaferlere susamış bizleri sevindiriyordu. Hem Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda yarı finale çıkıyorduk, hem de Dünya Şampiyonası'na katılma biletini elimize alıyorduk. Bir taşla iki kuş vurmak buna derler.
Ama son periyot hem 12 dev adamımız, hem de seyircimiz için bambaşka bir atmosferi içinde barındırıyordu. Hırvatistan gibi bir ekip karşısında ilk yarıda oluşan16 sayılık farkı kapatmak kolay değildi. Ama bir kez hava yakalanmıştı. Hidayet'in olağanüstü çabası bize İbrahim Kutluay'ın İspanya karşısındaki o unutulmaz oyununu hatırlatmıştı. Ya Mehmet Okur... Olağanüstü bir tempoyla oynadı bu genç yeteneğimiz. Önceki 3 maçta suskun olan Balkanlı Mirsad Türkcan ise maçın kahramanıydı.
Koç Aydın Örs'e tek bir eleştirim var. Takımı lütfen 'alan savunması' oynatma. Bu taktik, rakibin etkili şutörlerinin önünü açıyor ve habire üçlük sallıyorlar. Letonya, Slovenya maçında bu böyle oldu. Dünkü maçın ikinci periyotunda da Giriçek ile Mulaömeroviç salladı durdular üçlükleri. Sonuç olarak fark açıldı. Ne zaman bu şutörlerin önü kesildi; fark kapandı.
Haydi 12 dev adam. Futboldaki hüznümüzü unutturun bizlere ve Türkiye'nin adını, adlarınızı finale yazdırın.
Recep BAHAR
Çifte zafere kendimizi hazırlamışken; öbür 'tarihi' zaferi bile doya doya kutlayamadık maalesef. Oysa Slovakya maçı ile karşılaştırıldığında son derece iyi oynuyorduk. Akıcı futbol oynayan İsveç'e doğru dürüst fırsat vermiyorduk. Dörtlü defans bloğundan maçın sonuna kadar vazgeçmeyen bir İsveç'e benzer bir taktik anlayışla biz de savunmamızı yerinde tutuyorduk. İlk yarıda hücumda çoğalamama pahasına, defansımıza önem veriyorduk. Sabırlı ve tedbirli oynuyorduk. Ama maçın en temkinli ve hesaplı olmamız gereken diliminde, inanılmaz hatalar yaptık. Zıpkın gibi yapışılması gereken İsveç'in en etkili futbolcusu Larsson'un altı pasın içinde nasıl da o kadar rahat bırakılıp, rüyamızı kabusa dönüştürmesine izin verilirdi. Üstelik gol attığı her maçı kazandığımız Hakan Şükür'ün büyüsü de bozuldu! Sonuç olarak rüyamızı ileri bir tarihe erteledik!
Gerçekten 12 Dev Adam'dılar
Ne görkemli atmosferdi o öyle. Ne harikulade bir zaferdi dün gece Abdi İpekçi'de tanık olduğumuz. 12 dev adamımız bu tür zaferlere susamış bizleri sevindiriyordu. Hem Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda yarı finale çıkıyorduk, hem de Dünya Şampiyonası'na katılma biletini elimize alıyorduk. Bir taşla iki kuş vurmak buna derler.
Ama son periyot hem 12 dev adamımız, hem de seyircimiz için bambaşka bir atmosferi içinde barındırıyordu. Hırvatistan gibi bir ekip karşısında ilk yarıda oluşan16 sayılık farkı kapatmak kolay değildi. Ama bir kez hava yakalanmıştı. Hidayet'in olağanüstü çabası bize İbrahim Kutluay'ın İspanya karşısındaki o unutulmaz oyununu hatırlatmıştı. Ya Mehmet Okur... Olağanüstü bir tempoyla oynadı bu genç yeteneğimiz. Önceki 3 maçta suskun olan Balkanlı Mirsad Türkcan ise maçın kahramanıydı.
Koç Aydın Örs'e tek bir eleştirim var. Takımı lütfen 'alan savunması' oynatma. Bu taktik, rakibin etkili şutörlerinin önünü açıyor ve habire üçlük sallıyorlar. Letonya, Slovenya maçında bu böyle oldu. Dünkü maçın ikinci periyotunda da Giriçek ile Mulaömeroviç salladı durdular üçlükleri. Sonuç olarak fark açıldı. Ne zaman bu şutörlerin önü kesildi; fark kapandı.
Haydi 12 dev adam. Futboldaki hüznümüzü unutturun bizlere ve Türkiye'nin adını, adlarınızı finale yazdırın.
Recep BAHAR