Hz. Musa’nın karşılaştığı çoban
Fitne demek zaten imtihan demektir. Yani, dünya ve çocuklar bir imtihandır. Hepsi, Allah’ın bize verdiği her şey, bizi denemek içindir
19.09.2024 08:27:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Fitne demek zaten imtihan demektir. Yani, dünya ve çocuklar bir imtihandır. Hepsi, Allah'ın bize verdiği her şey, bizi denemek içindir.
Ne vermişse. Servet, mevki, rütbe, makam, zenginlik. Tersini; fakirlik, zillet efendim, hastalıklar vesair…
Bütün bunları müspet taraftan, menfi taraftan elinize aldığınız zaman hepsiyle Allah kulunu deniyor. Servet veriyor, şöhret veriyor, zenginlik veriyor, mevki veriyor.
Kul orada Allah'ına şükreder, "ya Rabbi sana şükürler olsun, bana ne kadar güzel nimetler ihsan ettin" deyip de, O'nu unutmadan Allah'ı zikrederse işte bu servet onun yücelmesine sebep olur.
Hayır, bu servet, bu şöhret aldı bunu götürdü. Gece gündüz kumarda, içkide, şurada burada. Bu sefer o servet, onun başına bela oldu. Öyle değil mi?
Onun için güç ile beraber denenmek çok zordur. Gücün var, o güçle Allah, seni deniyorsa, mağduriyetle denenmiş insana nispetle şansın azdır.
Yani; mağdur, fakirsin, hastasın ne bileyim itibarın yoktur. Hep O'nun kapısındasın… Fakirler, hastalar, mazlumlar. Şimdi onun için bunların hepsi bir deneme, bir imtihandır.
Hz. Musa bir dağda çobanlık yapan adama rastlıyor. İşte; "selam nasılsın iyi misin? Ben Musa'yım" diyor. "O zaman" diyor.
"Peygambersin, Allah'ın nebisisin sen, bana dua et de bu çobanlıktan kurtulayım" diyor.
"Şurada elli tane altmış tane koyun var. Gece gündüz bunların peşinde bu dağlarda bunların peşinde bıktım" diyor.
Hz. Musa da, "Allah, senin çobanlığını daim eylesin" diyor. O da kızıyor ona, "Niye bana dua etmedi de ben zengin olmadım? Benim zenginliğimi niye istemedi?"
Günlerden bir gün adam zengin olur. Hanları, hamamları, kervansarayları, kervanları her şeyi yerinde.
İşbu ya, Hz. Musa bir gün bunun oturduğu konağın veya sarayın önünden geçerken adam, görür onu tanır.
"Ya bu Musa" der. Hemen hizmetçisine, "Git, şu adamı çağır gelsin."
Çağırır, gelir. "Beni, tanıdın mı?" "Evet, tanıdım. Sen şu dağdaki çoban değil misin?"
"Ya Musa bak, ben, senden bir dua istemiştim. Onu da, bana yapmadın. Şimdi görüyor musun? Benim ne kadar servetim oldu, şöhretim oldu." "Ben" diyor.
"Çok uzak yoldan geliyorum. Bir şeycikler getir de şöyle atıştırayım."
Hemen ne var ne yok korlar. Peynirdi, zeytindi, ekmekti, işte süttü, ayrandı konur. Başlanır yenmeye.
Adamlardan biri: "Efendimiz filan yerden gelmekte olan kervanın yolunu eşkıyalar kesti."
Aradan dakika geçmiyor. Öteki geliyor. "Efendim filan yerdeki şeyimize taun hastalığı bulaştı." "Ya bırakın" diyor. "Yemeği yiyelim de ondan sonra bunu bize dersiniz."
Hz. Musa taşı gediğine koyuyor: "Ey çoban! Seninle ilk karşılaştığımız gün ne yemiştik? Peynir ekmek değil mi?" "Evet" "Şimdi?" "Aynısını."
"Onu da huzurla yiyemiyorsun. Dün de çobandın, bugün de çobansın. Ben yerinde olsaydım, dünkü çobanlığımı tercih ederdim. Çünkü onun hesabını vermek kolay. Bununkini zor."
Şimdi hayat onun için her yönüyle bir imtihan anlatabildim mi?
Allah'tan zengin olmayı isteyeceğiz ama hakkını verirsek. Zekâtını verirsen, sadakanı verirsen, fakire fukaraya yardım edersen, öğrencileri fakirleri okutursan, yetiştirirsen…
Büyük cihat, insanın en zor olan yaptığı savaşıdır. Şimdi seninle kalkar kavga ederiz. Bu kolay olan. Ama insanın, kendini dövmesi mümkün mü? Zor olanda budur. Milletler arası, gruplar arası yapılan savaşın adı cihaddır. Bu küçük cihad.
İnsanın, kendi nefsiyle yapacağı cihat. Yani, yalan konuşmayı kesmen. Mücadele ederek o zemimeyi ahlâk-ı hamideye tebdil etmen. İnsanlardan nefreti muhabbete çevirmen.
Allah'a olan kulluk alışkanlığını sevgi ve muhabbetle, Allah'a kalp boyutunda yürümeye, O'nun tecellilerine ermeye vesile edecek bir yolu takip etmen.
Bunu çoğaltabiliriz. Bunlar zordur. Onun için bunun adına da cihad-ı ekber denir. Ahlâk-ı zemimenin/kötü ahlâkın, ahlâk-ı hamideye tebdil edilmesi.
İşte bu mücadelenin adına büyük cihat denir. Bilmem anlatabildim mi? O zor ama dışımızdaki güçlerle kavga etmek mücadele etmek kolay. O da küçük cihaddır.
Dışarıdakini kazanırsın ama hiçbir işe yaramıyor. Nefsin için kazandın. Yani, tamam neticede bunu kazanan diyelim bir devlet başkanı. Nefsi için yaptı. Galip geldi, başkan oldu. Eğer Allah'a itaatte geri kaldıysa onun kazanması, onun için kayıp olur.
Yani senin, maddi olarak kazandıkların kullukta seni yüceltiyorsa, işte asıl kazanç odur.
O da, insanın kendi nefsiyle yapacağı cihad-ı ekberi aksatmadan yapmasıyla mümkündür ki, ikisini at başı yürütmek lazımdır. Birini diğerine, diğerini ötekine tercih etmek noksandır. Doğru değildir, diyebiliriz efendim." (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan Sohbetlerinden)
Ne vermişse. Servet, mevki, rütbe, makam, zenginlik. Tersini; fakirlik, zillet efendim, hastalıklar vesair…
Bütün bunları müspet taraftan, menfi taraftan elinize aldığınız zaman hepsiyle Allah kulunu deniyor. Servet veriyor, şöhret veriyor, zenginlik veriyor, mevki veriyor.
Kul orada Allah'ına şükreder, "ya Rabbi sana şükürler olsun, bana ne kadar güzel nimetler ihsan ettin" deyip de, O'nu unutmadan Allah'ı zikrederse işte bu servet onun yücelmesine sebep olur.
Hayır, bu servet, bu şöhret aldı bunu götürdü. Gece gündüz kumarda, içkide, şurada burada. Bu sefer o servet, onun başına bela oldu. Öyle değil mi?
Onun için güç ile beraber denenmek çok zordur. Gücün var, o güçle Allah, seni deniyorsa, mağduriyetle denenmiş insana nispetle şansın azdır.
Yani; mağdur, fakirsin, hastasın ne bileyim itibarın yoktur. Hep O'nun kapısındasın… Fakirler, hastalar, mazlumlar. Şimdi onun için bunların hepsi bir deneme, bir imtihandır.
Hz. Musa bir dağda çobanlık yapan adama rastlıyor. İşte; "selam nasılsın iyi misin? Ben Musa'yım" diyor. "O zaman" diyor.
"Peygambersin, Allah'ın nebisisin sen, bana dua et de bu çobanlıktan kurtulayım" diyor.
"Şurada elli tane altmış tane koyun var. Gece gündüz bunların peşinde bu dağlarda bunların peşinde bıktım" diyor.
Hz. Musa da, "Allah, senin çobanlığını daim eylesin" diyor. O da kızıyor ona, "Niye bana dua etmedi de ben zengin olmadım? Benim zenginliğimi niye istemedi?"
Günlerden bir gün adam zengin olur. Hanları, hamamları, kervansarayları, kervanları her şeyi yerinde.
İşbu ya, Hz. Musa bir gün bunun oturduğu konağın veya sarayın önünden geçerken adam, görür onu tanır.
"Ya bu Musa" der. Hemen hizmetçisine, "Git, şu adamı çağır gelsin."
Çağırır, gelir. "Beni, tanıdın mı?" "Evet, tanıdım. Sen şu dağdaki çoban değil misin?"
"Ya Musa bak, ben, senden bir dua istemiştim. Onu da, bana yapmadın. Şimdi görüyor musun? Benim ne kadar servetim oldu, şöhretim oldu." "Ben" diyor.
"Çok uzak yoldan geliyorum. Bir şeycikler getir de şöyle atıştırayım."
Hemen ne var ne yok korlar. Peynirdi, zeytindi, ekmekti, işte süttü, ayrandı konur. Başlanır yenmeye.
Adamlardan biri: "Efendimiz filan yerden gelmekte olan kervanın yolunu eşkıyalar kesti."
Aradan dakika geçmiyor. Öteki geliyor. "Efendim filan yerdeki şeyimize taun hastalığı bulaştı." "Ya bırakın" diyor. "Yemeği yiyelim de ondan sonra bunu bize dersiniz."
Hz. Musa taşı gediğine koyuyor: "Ey çoban! Seninle ilk karşılaştığımız gün ne yemiştik? Peynir ekmek değil mi?" "Evet" "Şimdi?" "Aynısını."
"Onu da huzurla yiyemiyorsun. Dün de çobandın, bugün de çobansın. Ben yerinde olsaydım, dünkü çobanlığımı tercih ederdim. Çünkü onun hesabını vermek kolay. Bununkini zor."
Şimdi hayat onun için her yönüyle bir imtihan anlatabildim mi?
Allah'tan zengin olmayı isteyeceğiz ama hakkını verirsek. Zekâtını verirsen, sadakanı verirsen, fakire fukaraya yardım edersen, öğrencileri fakirleri okutursan, yetiştirirsen…
Büyük cihat, insanın en zor olan yaptığı savaşıdır. Şimdi seninle kalkar kavga ederiz. Bu kolay olan. Ama insanın, kendini dövmesi mümkün mü? Zor olanda budur. Milletler arası, gruplar arası yapılan savaşın adı cihaddır. Bu küçük cihad.
İnsanın, kendi nefsiyle yapacağı cihat. Yani, yalan konuşmayı kesmen. Mücadele ederek o zemimeyi ahlâk-ı hamideye tebdil etmen. İnsanlardan nefreti muhabbete çevirmen.
Allah'a olan kulluk alışkanlığını sevgi ve muhabbetle, Allah'a kalp boyutunda yürümeye, O'nun tecellilerine ermeye vesile edecek bir yolu takip etmen.
Bunu çoğaltabiliriz. Bunlar zordur. Onun için bunun adına da cihad-ı ekber denir. Ahlâk-ı zemimenin/kötü ahlâkın, ahlâk-ı hamideye tebdil edilmesi.
İşte bu mücadelenin adına büyük cihat denir. Bilmem anlatabildim mi? O zor ama dışımızdaki güçlerle kavga etmek mücadele etmek kolay. O da küçük cihaddır.
Dışarıdakini kazanırsın ama hiçbir işe yaramıyor. Nefsin için kazandın. Yani, tamam neticede bunu kazanan diyelim bir devlet başkanı. Nefsi için yaptı. Galip geldi, başkan oldu. Eğer Allah'a itaatte geri kaldıysa onun kazanması, onun için kayıp olur.
Yani senin, maddi olarak kazandıkların kullukta seni yüceltiyorsa, işte asıl kazanç odur.
O da, insanın kendi nefsiyle yapacağı cihad-ı ekberi aksatmadan yapmasıyla mümkündür ki, ikisini at başı yürütmek lazımdır. Birini diğerine, diğerini ötekine tercih etmek noksandır. Doğru değildir, diyebiliriz efendim." (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan Sohbetlerinden)