Hz. Fatıma’nın, Peygamber Mescidinde yaptığı konuşma -1-
Hz. Ali (a.s.) ve Hz. Fâtıma’nın savunmaları karşısında yetersiz kalmalarına rağmen Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer Fedek’i Hz. Fâtıma’ya vermemekte kararlı idi
13.08.2023 19:33:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Hz. Ali (a.s.) ve Hz. Fâtıma'nın savunmaları karşısında yetersiz kalmalarına rağmen Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer Fedek'i Hz. Fâtıma'ya vermemekte kararlı idi.
Getirdiği şahitleri kabul etmemişler, Fedek'in bağış olduğuna ikna olmamışlardı.
Bu sefer Hz. Fâtıma (a.s.) ikinci bir adım atarak, Fedek'in Resûlullah (a.s.)'dan Kendisine kalan bir miras olduğu savunmasını yaptı.
Haşimoğulları'nın kadınlarını, hizmetçilerini ve akrabalarını yanına alarak Mescid-i Nebevî'ye geldi. Ebu Bekir sahabeler ile oturmakta idi.
O'nun, hakkını aramak için yaptığı bu konuşması, Fedek meselesinin bugün dahi üzerinde konuşulan bir konu olmasını sağlamıştır.
Bu konuşmasında Kur'an ayetlerini delil göstererek hakkı olan mirastan mahrum edildiğini sahabe kalabalığı önünde haykırdı.
Allah'a hamd ve senâ edip, Resulü'ne salat ederek söze başladı:
"Hamd olsun Allah'a, verdiği nimetler için. Şükürler olsun O'na, ilham ettikleri için. İlk defa var edip sunduğu engin nimetler için övgüler olsun O'na; bahşettiği eksiksiz ve bol bağışları için, sunmuş olduğu tüm nimetleri için.
Nimetleri sayılmaz, lütuflarının sonsuzluğunun şükrü edâ edilemez ve ebedi oluşları kavranabilmelerini imkansız kılar.
Nimetlerini daha da arttırmak için insanları şükretmeye çağırmış, nimetlerini bollaştırarak kullarının kendisine hamd etmelerini istemiş ve (kıyamette) benzerlerine davet ederek ihsanını (sâlih kullara) iki kat arttırmıştır.
Tanıklık ederim ki, tek ve ortaksız, Allah'tan başka ilah yoktur. Bu bir sözdür ki, Allah ihlası, sırf kendisine yönelik kulluğu bunun te'vili (esası, özü) olarak öngörmüştür.
Kalplere O'na bağlılığını yerleştirmiştir. Aklın kavranabilmesi için tevhid düşüncesini aşikar etmiştir.
O Allah ki, gözlerin O'nu görmesi, dillerin O'nu vasfetmesi ve tasavvurların keyfiyetini algılaması imkansızdır.
Varlıkları ilk defa var etti, öncesinde var olan bir şeyden değil. Benzeyen bir örneği karşısına almadan onları meydana getirdi. Onları kudretiyle oluşturdu. Dilemesi ile onları yeşertti.
Bunların olmasına ihtiyacı olduğu için değil. Onlara şekil vermede kendisine bir faydası olduğu için değil.
Sadece hikmetini gerçekleştirmek (sağlamlığını bildirmek)için; ibadetine, itaatine dikkatleri çekmek için; kudretini göstermek için, mahlukatının kulluğunu sergilemek (ve onları kulluğa çağırmak) için, davetinin üstünlüğünü ortaya koymak için (onları var etti).
Sonra kullarını intikamından uzaklaştırmak ve onları toplayıp cennetine sevk etmek için ödülü, kendisine yönelik itaatin karşılığı kıldı ve cezayı, kendisine karşı gelinmesinin karşılığı kıldı.
Tanıklık ederim ki, babam Muhammed (s.a.v.) O'nun elçisidir. O'nu henüz mahlukatlar gayb aleminde gizliyken, korku veren perdelerin gerisinde koruma altındayken ve yokluk sınırının eşiğinde bulunuyorken elçi olarak göndermeden önce seçti, kendi risaleti için ayırmadan önce isimlendirdi, göndermeden önce tercih etti.
Çünkü Allah, işlerin varacakları sonu bilir. Zamanın içerdiği hadiseler O'nun bilgisinin kuşatması altındadır. Olgunların konumlarına dair malumat O'nun katındandır.
Allah, O'nu emrini tamamlamak, hükmünü yürürlüğe koymaya verdiği karar ve takdir ettiği rahmetini etkin kılmak için gönderdi.
Çünkü milletlerin çeşitli dinlere bölündüklerini, ateşlere tapındıklarını, putlara kulluk sunduklarını bildikleri halde Allah'ı inkar etiklerini gördü.
Allah, babam Muhammed (s.a.v.) aracılığıyla mahlukatın içinde bulundukları karanlıkları aydınlattı, kalpleri kıskacına alan buhranları ortadan kaldırdı, gözlerin önündeki bulut perdeleri dağıttı.
Böylece insanlara hidayeti gösterdi. Onları sapıklıktan kurtardı. Onları kör iken görür kıldı. Dosdoğru dine iletti, onları doğru yola çağırdı.
Sonra Allah, şefkatinin ve kendisine özgü kılmanın, seçiminin bir göstergesi olarak O'nun ruhunu kabzetti. O'nu tercih ettiğini, yanına almayı arzuladığını gösterdi.
Muhammed (s.a.v.) şu dünyanın sıkıntılarından rahat etmiştir; seçkin melekler tarafından kuşatılmış, gafur/bağışlayıcı olan Rabbin hoşnutluğu O'nu sarmış ve muktedir sultan, ulu Allah'ın civarına yerleşmiştir.
Allah'ın peygamberi, vahyinin emini, mahlukatın içinde en hayırlısı ve en seçkini babam Muhammed (s.a.v.)'e salat olsun. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi O'nun üzerine olsun."
Sonra Hz. Fâtıma (a.s.) orada bulunan dinleyicilere döndü ve şöyle dedi:
"Siz, ey Allah'ın kulları! O'nun emrinin ve yasağının muhatabısınız. Dininin ve vahyinin taşıyıcıları sizsiniz.
Allah'ın kendi nefislerine emin kıldığı kimselersiniz. Allah'ın dinin diğer milletlere tebliğ etmekle yükümlüsünüz. O'ndan gelen Hakk'ın lideri (Kur'an) sizin içinizdedir.
Çünkü O, Allah'ın size sunduğu bir ahittir ve size halef olarak bıraktığı bir emanettir. O, Allah'ın konuşan kitabı, doğru söyleyen Kur'an, ışıldayan nuru ve parlak ışığıdır.
Kanıtları apaçık ortadadır. Sırları açıktadır. Açık yönleri de göz kamaştırıcıdır. O'na uyanlara gıpta olunur. O'na tâbi olmak insanı Allah'ın hoşnutluğuna götürür.
O'nu dinlemek kurtuluşa vesile olur. O'nun aracılığı ile Allah'ın aydınlık kanıtlarına, ayrıntılı olarak açıklanmış azimet gerektiren hükümlerine, yasaklanmış haramlarına, parlak açıklamalarına, yeterli kanıtlarına, teşvik edilen faziletlerine, bağışlamış ruhsatlarına, yazılmış şeriatlarına ulaşılır.
Allah sizin için imanı, şirkten arınmak; namazı büyük günahlardan temizlenmek; zekatı nefsi temizlemek ve rızkı genişletmek; orucu ihlası kalıcılaştırmak; haccı dini ayakta tutmak ve adaleti, kalpleri uzlaştırma aracı kıldı.
Bize (Ehl-i Beyt'e) itaati, din için bir düzen (halkın düzene girmesi için) farz kıldı; imametimizi tefrikadan korumak için koydu. Cihadı İslam'ın onur ve üstünlük göstergesi; sabrı ilahi ödüle kavuşmaya yardımcı; marufu emretmeyi, kötülükten sakındırmayı, halkın genelinin maslahatı icabı farz kıldı.
Anne ve babaya iyiliği, ilahi gazaba uğramaktan korunmanın yolu; akrabalık bağlarını gözetmeyi, ömrün uzanmasına ve sayının artmasına vesile kıldı.
Kısası kanların dökülmesini önlemek; adakları yerine getirmeyi, bağışlanmak, ölçü ve tartıyı eksiksiz yapmayı, haksızlığı ortadan kaldırmak için farz kıldı.
İçki içmeyi yasaklamayı, pislikten arınma aracı kılmış; (zina vb.) iftira atmaktan uzak durmayı, lanete uğramaktan korunmak için; hırsızlığı terk etmeyi iffetliliğin ve toplumda emniyeti hakim kılmanın bir gereği olarak farz kıldı.
Allah, Rablığın sırf kendisine özgü kılınmasının bir göstergesi olarak da şirk koşmayı haram kılmıştır.
'O halde Allah'tan gereği gibi korkup sakının. Ancak Müslüman olarak ölün.'
'Emrettiklerine ve yasakladıklarına uymak suretiyle Allah'a itaat edin. Çünkü ancak alim kulları Allah'tan korkar.'
Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Fatıma eserinden)
Getirdiği şahitleri kabul etmemişler, Fedek'in bağış olduğuna ikna olmamışlardı.
Bu sefer Hz. Fâtıma (a.s.) ikinci bir adım atarak, Fedek'in Resûlullah (a.s.)'dan Kendisine kalan bir miras olduğu savunmasını yaptı.
Haşimoğulları'nın kadınlarını, hizmetçilerini ve akrabalarını yanına alarak Mescid-i Nebevî'ye geldi. Ebu Bekir sahabeler ile oturmakta idi.
O'nun, hakkını aramak için yaptığı bu konuşması, Fedek meselesinin bugün dahi üzerinde konuşulan bir konu olmasını sağlamıştır.
Bu konuşmasında Kur'an ayetlerini delil göstererek hakkı olan mirastan mahrum edildiğini sahabe kalabalığı önünde haykırdı.
Allah'a hamd ve senâ edip, Resulü'ne salat ederek söze başladı:
"Hamd olsun Allah'a, verdiği nimetler için. Şükürler olsun O'na, ilham ettikleri için. İlk defa var edip sunduğu engin nimetler için övgüler olsun O'na; bahşettiği eksiksiz ve bol bağışları için, sunmuş olduğu tüm nimetleri için.
Nimetleri sayılmaz, lütuflarının sonsuzluğunun şükrü edâ edilemez ve ebedi oluşları kavranabilmelerini imkansız kılar.
Nimetlerini daha da arttırmak için insanları şükretmeye çağırmış, nimetlerini bollaştırarak kullarının kendisine hamd etmelerini istemiş ve (kıyamette) benzerlerine davet ederek ihsanını (sâlih kullara) iki kat arttırmıştır.
Tanıklık ederim ki, tek ve ortaksız, Allah'tan başka ilah yoktur. Bu bir sözdür ki, Allah ihlası, sırf kendisine yönelik kulluğu bunun te'vili (esası, özü) olarak öngörmüştür.
Kalplere O'na bağlılığını yerleştirmiştir. Aklın kavranabilmesi için tevhid düşüncesini aşikar etmiştir.
O Allah ki, gözlerin O'nu görmesi, dillerin O'nu vasfetmesi ve tasavvurların keyfiyetini algılaması imkansızdır.
Varlıkları ilk defa var etti, öncesinde var olan bir şeyden değil. Benzeyen bir örneği karşısına almadan onları meydana getirdi. Onları kudretiyle oluşturdu. Dilemesi ile onları yeşertti.
Bunların olmasına ihtiyacı olduğu için değil. Onlara şekil vermede kendisine bir faydası olduğu için değil.
Sadece hikmetini gerçekleştirmek (sağlamlığını bildirmek)için; ibadetine, itaatine dikkatleri çekmek için; kudretini göstermek için, mahlukatının kulluğunu sergilemek (ve onları kulluğa çağırmak) için, davetinin üstünlüğünü ortaya koymak için (onları var etti).
Sonra kullarını intikamından uzaklaştırmak ve onları toplayıp cennetine sevk etmek için ödülü, kendisine yönelik itaatin karşılığı kıldı ve cezayı, kendisine karşı gelinmesinin karşılığı kıldı.
Tanıklık ederim ki, babam Muhammed (s.a.v.) O'nun elçisidir. O'nu henüz mahlukatlar gayb aleminde gizliyken, korku veren perdelerin gerisinde koruma altındayken ve yokluk sınırının eşiğinde bulunuyorken elçi olarak göndermeden önce seçti, kendi risaleti için ayırmadan önce isimlendirdi, göndermeden önce tercih etti.
Çünkü Allah, işlerin varacakları sonu bilir. Zamanın içerdiği hadiseler O'nun bilgisinin kuşatması altındadır. Olgunların konumlarına dair malumat O'nun katındandır.
Allah, O'nu emrini tamamlamak, hükmünü yürürlüğe koymaya verdiği karar ve takdir ettiği rahmetini etkin kılmak için gönderdi.
Çünkü milletlerin çeşitli dinlere bölündüklerini, ateşlere tapındıklarını, putlara kulluk sunduklarını bildikleri halde Allah'ı inkar etiklerini gördü.
Allah, babam Muhammed (s.a.v.) aracılığıyla mahlukatın içinde bulundukları karanlıkları aydınlattı, kalpleri kıskacına alan buhranları ortadan kaldırdı, gözlerin önündeki bulut perdeleri dağıttı.
Böylece insanlara hidayeti gösterdi. Onları sapıklıktan kurtardı. Onları kör iken görür kıldı. Dosdoğru dine iletti, onları doğru yola çağırdı.
Sonra Allah, şefkatinin ve kendisine özgü kılmanın, seçiminin bir göstergesi olarak O'nun ruhunu kabzetti. O'nu tercih ettiğini, yanına almayı arzuladığını gösterdi.
Muhammed (s.a.v.) şu dünyanın sıkıntılarından rahat etmiştir; seçkin melekler tarafından kuşatılmış, gafur/bağışlayıcı olan Rabbin hoşnutluğu O'nu sarmış ve muktedir sultan, ulu Allah'ın civarına yerleşmiştir.
Allah'ın peygamberi, vahyinin emini, mahlukatın içinde en hayırlısı ve en seçkini babam Muhammed (s.a.v.)'e salat olsun. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi O'nun üzerine olsun."
Sonra Hz. Fâtıma (a.s.) orada bulunan dinleyicilere döndü ve şöyle dedi:
"Siz, ey Allah'ın kulları! O'nun emrinin ve yasağının muhatabısınız. Dininin ve vahyinin taşıyıcıları sizsiniz.
Allah'ın kendi nefislerine emin kıldığı kimselersiniz. Allah'ın dinin diğer milletlere tebliğ etmekle yükümlüsünüz. O'ndan gelen Hakk'ın lideri (Kur'an) sizin içinizdedir.
Çünkü O, Allah'ın size sunduğu bir ahittir ve size halef olarak bıraktığı bir emanettir. O, Allah'ın konuşan kitabı, doğru söyleyen Kur'an, ışıldayan nuru ve parlak ışığıdır.
Kanıtları apaçık ortadadır. Sırları açıktadır. Açık yönleri de göz kamaştırıcıdır. O'na uyanlara gıpta olunur. O'na tâbi olmak insanı Allah'ın hoşnutluğuna götürür.
O'nu dinlemek kurtuluşa vesile olur. O'nun aracılığı ile Allah'ın aydınlık kanıtlarına, ayrıntılı olarak açıklanmış azimet gerektiren hükümlerine, yasaklanmış haramlarına, parlak açıklamalarına, yeterli kanıtlarına, teşvik edilen faziletlerine, bağışlamış ruhsatlarına, yazılmış şeriatlarına ulaşılır.
Allah sizin için imanı, şirkten arınmak; namazı büyük günahlardan temizlenmek; zekatı nefsi temizlemek ve rızkı genişletmek; orucu ihlası kalıcılaştırmak; haccı dini ayakta tutmak ve adaleti, kalpleri uzlaştırma aracı kıldı.
Bize (Ehl-i Beyt'e) itaati, din için bir düzen (halkın düzene girmesi için) farz kıldı; imametimizi tefrikadan korumak için koydu. Cihadı İslam'ın onur ve üstünlük göstergesi; sabrı ilahi ödüle kavuşmaya yardımcı; marufu emretmeyi, kötülükten sakındırmayı, halkın genelinin maslahatı icabı farz kıldı.
Anne ve babaya iyiliği, ilahi gazaba uğramaktan korunmanın yolu; akrabalık bağlarını gözetmeyi, ömrün uzanmasına ve sayının artmasına vesile kıldı.
Kısası kanların dökülmesini önlemek; adakları yerine getirmeyi, bağışlanmak, ölçü ve tartıyı eksiksiz yapmayı, haksızlığı ortadan kaldırmak için farz kıldı.
İçki içmeyi yasaklamayı, pislikten arınma aracı kılmış; (zina vb.) iftira atmaktan uzak durmayı, lanete uğramaktan korunmak için; hırsızlığı terk etmeyi iffetliliğin ve toplumda emniyeti hakim kılmanın bir gereği olarak farz kıldı.
Allah, Rablığın sırf kendisine özgü kılınmasının bir göstergesi olarak da şirk koşmayı haram kılmıştır.
'O halde Allah'tan gereği gibi korkup sakının. Ancak Müslüman olarak ölün.'
'Emrettiklerine ve yasakladıklarına uymak suretiyle Allah'a itaat edin. Çünkü ancak alim kulları Allah'tan korkar.'
Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Fatıma eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.