Hz. Ali, Resûlullah’ın sünnetini yeniden canlandırdı
Hz. Ali hilafete geldikten sonra, Resûlullah'ın (s.a.a) sünnetini yeniden canlandırmak, sünnetin gölgesinde bir hayat yaşamaya davet etmek hususunda büyük adımlar attı. Kur’an-ı Kerim'e, Kur’an’ın tefsirine, ümmetin eğitimine ve nerede bulunursa bulunsun fesadın ıslah edilmesine büyük bir önem verdi
06.11.2024 11:03:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Resûlullah'ın irtihalinden sonra nassa karşı içtihat yapma (nas dururken içtihat yapma) kapısı açıldı.
Sözgelimi Hz. Ebu Bekir Kur'an'daki bir ayete veya Peygamber'in (s.a.a) bir hadisine dayanmadan bazı hükümler vermişti. Peygamberimizin (s.a.a) mirasına el koymasını, Ehl-i Beyt'i humus gelirlerindeki haklarından yoksun bırakmasını, Fucae es-Sülemî'yi yakmasını (Tarih-i Taberî, 2/448), kelâle meselesine dair fetvasını (Sünen-i Darimî, 2/365; Sünen'ul-Kubra, Beyhakî, 6/223), nenenin mirasına ilişkin fetvasını (Sünen-i Darimî, 2/359; Usd'ul-Dabe, 3/299) buna örnek gösterebiliriz.
Öte yandan, Hz. Ömer de Peygamber'in (s.a.a) sünnetine aykırı olacak şekilde devletin gelirlerini paylaştırmada toplumda katmanlar oluşturarak kimi katmanlara ayrıcalıklar tanımıştır. (Futûh'ul Büldan, s.55; Tarih'ul-Hulefa, Suyutî, s.136).
Osman b. Affan, Übeydullah b. Ömer hakkında kısas hükmünün uygulanmaması yönünde içtihatta bulunmuştur. (Minhac'us-Sünne, İbni Teymiye, 3/193. Tarih kitaplarında halifelerin içtihatlarına dair daha birçok örnek vardır). Hz. Osman birçok açık hükmü, Peygamberimizin (s.a.a) gösterdiğinden farklı bir şekilde tevil etmiş ve bu da bilindiği gibi Müslümanların ona karşı ayaklanmasına neden olmuştur.
Bu ve benzeri olaylar, İslâm devletinin ve Müslüman ümmetin karşısına birçok ağır problemler ve yıkıcı musibetler çıkarmıştır. İslâm risaleti için belirlenen hareket çizgisinden sapılmış olması, birçok insanın fitne ve sapıklık sarmalına kapılmasının başlıca sebebi işte bu olaylardı. İmam Ali (a.s) bu hususa şöyle işaret eder:
"Hiç kuşkusuz heva ve heveslere tâbi olunması ve uydurma hükümlere uyulması, Allah'ın Kitabına aykırı hareket edilmesi, insanlar
Allah'ın dininden bir dayanak olmaksızın kendileri gibi adamları önder edinmeleri fitnelerin başlangıcıdır. Eğer bâtıl, hakka ilişkin özelliklerden tamamen soyutlanırsa, tereddüt içinde olanlardan yana bir endişe olmaz. Şayet hak bâtıl örtüsünden tamamen soyutlanırsa, artık inatçı düşmanların hakka karşı söyleyebilecekleri bir şeyleri kalmaz. Ama şundan bir demet, şundan da bir demet alınıp karıştırılır. İşte o zaman şeytan dostlarına egemen olur. Ama Allah'ın kendilerine iyilik yazdığı kimseler bundan kurtulur." (Nehc'ül-Belâğa, Hutbe: 50).
İmam Ali (a.s) Peygamber'in (s.a.a) hayatta olmadığı bu süreçte en öncelikli görevinin, dinin hükümlerini eğrilmelerden ve sapmalardan korumak, İslâm devletinin işlerinin gelişimini gözetmek, tökezlemeden ve duraksamadan devam etmesini sağlamak olduğunu düşünüyordu.
Ümmetin yönetimini doğrudan ele alma hakkının verilmemesinden dolayı duyduğu acıyı ve kederi içine gömerek halifeler zamanında bu hususta büyük bir çaba sarf etti. İktidara geldikten sonra da, Resulullah'ın (s.a.a) sünnetini yeniden canlandırmak, sünnetin gölgesinde bir hayat yaşamaya davet etmek hususunda büyük adımlar attı. Kur'an-ı Kerim'e, Kur'an'ın tefsirine, ümmetin eğitimine ve nerede bulunursa bulunsun fesadın ıslah edilmesine büyük bir önem verdi.
Sözgelimi Hz. Ebu Bekir Kur'an'daki bir ayete veya Peygamber'in (s.a.a) bir hadisine dayanmadan bazı hükümler vermişti. Peygamberimizin (s.a.a) mirasına el koymasını, Ehl-i Beyt'i humus gelirlerindeki haklarından yoksun bırakmasını, Fucae es-Sülemî'yi yakmasını (Tarih-i Taberî, 2/448), kelâle meselesine dair fetvasını (Sünen-i Darimî, 2/365; Sünen'ul-Kubra, Beyhakî, 6/223), nenenin mirasına ilişkin fetvasını (Sünen-i Darimî, 2/359; Usd'ul-Dabe, 3/299) buna örnek gösterebiliriz.
Öte yandan, Hz. Ömer de Peygamber'in (s.a.a) sünnetine aykırı olacak şekilde devletin gelirlerini paylaştırmada toplumda katmanlar oluşturarak kimi katmanlara ayrıcalıklar tanımıştır. (Futûh'ul Büldan, s.55; Tarih'ul-Hulefa, Suyutî, s.136).
Osman b. Affan, Übeydullah b. Ömer hakkında kısas hükmünün uygulanmaması yönünde içtihatta bulunmuştur. (Minhac'us-Sünne, İbni Teymiye, 3/193. Tarih kitaplarında halifelerin içtihatlarına dair daha birçok örnek vardır). Hz. Osman birçok açık hükmü, Peygamberimizin (s.a.a) gösterdiğinden farklı bir şekilde tevil etmiş ve bu da bilindiği gibi Müslümanların ona karşı ayaklanmasına neden olmuştur.
Bu ve benzeri olaylar, İslâm devletinin ve Müslüman ümmetin karşısına birçok ağır problemler ve yıkıcı musibetler çıkarmıştır. İslâm risaleti için belirlenen hareket çizgisinden sapılmış olması, birçok insanın fitne ve sapıklık sarmalına kapılmasının başlıca sebebi işte bu olaylardı. İmam Ali (a.s) bu hususa şöyle işaret eder:
"Hiç kuşkusuz heva ve heveslere tâbi olunması ve uydurma hükümlere uyulması, Allah'ın Kitabına aykırı hareket edilmesi, insanlar
Allah'ın dininden bir dayanak olmaksızın kendileri gibi adamları önder edinmeleri fitnelerin başlangıcıdır. Eğer bâtıl, hakka ilişkin özelliklerden tamamen soyutlanırsa, tereddüt içinde olanlardan yana bir endişe olmaz. Şayet hak bâtıl örtüsünden tamamen soyutlanırsa, artık inatçı düşmanların hakka karşı söyleyebilecekleri bir şeyleri kalmaz. Ama şundan bir demet, şundan da bir demet alınıp karıştırılır. İşte o zaman şeytan dostlarına egemen olur. Ama Allah'ın kendilerine iyilik yazdığı kimseler bundan kurtulur." (Nehc'ül-Belâğa, Hutbe: 50).
İmam Ali (a.s) Peygamber'in (s.a.a) hayatta olmadığı bu süreçte en öncelikli görevinin, dinin hükümlerini eğrilmelerden ve sapmalardan korumak, İslâm devletinin işlerinin gelişimini gözetmek, tökezlemeden ve duraksamadan devam etmesini sağlamak olduğunu düşünüyordu.
Ümmetin yönetimini doğrudan ele alma hakkının verilmemesinden dolayı duyduğu acıyı ve kederi içine gömerek halifeler zamanında bu hususta büyük bir çaba sarf etti. İktidara geldikten sonra da, Resulullah'ın (s.a.a) sünnetini yeniden canlandırmak, sünnetin gölgesinde bir hayat yaşamaya davet etmek hususunda büyük adımlar attı. Kur'an-ı Kerim'e, Kur'an'ın tefsirine, ümmetin eğitimine ve nerede bulunursa bulunsun fesadın ıslah edilmesine büyük bir önem verdi.