Allah'ın güzel isimlerindendir Hay, yani diridir O. Hayat sahibidir. Gönlümüze hayat veren Haydar Baş Hocam 14.04. 2020'de Hakk'a yürüdü, rahmetler olsun. Rabbim ailesine, sevenlerine sabırlar versin.
Onu anlatmak çok zor ama anlatılacak çok şey var. Bu ummandan biz de damlalar aktaralım.
O aşk ve iman ocağının suyunu kana kana içmiş bir insandı. O gönül erbabının sırlarına vâkıf bir insandı. Allah'ın sayısız nimetlerinden bizlere de tattırandı.
Allah için sevenlerdendi. Dinini, vatanını, bayrağını, ailesini, öğrencilerini, bütün kutsallarını seven onlar için mücadele edendi. Mücadele ederken hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan, çekinmeden... İşin içine canını koyardı, kaç kere bu yolda tehlikeler geçirdi ama devletine, hukukuna bağlı yaşadı. Allah onu hiçbir zaman yalnız bırakmadı.
Çok sevdiği memleketini ve sevgisini en üst noktada yaşadı. Vatanının taşını, havasını, toprağını, çiçeğini, ağacını, hayvanını, bitkisini değerli kıldı.
İnsan, Onun için en önemlisi olandı. İnsanı öyle bir anlamlı kıldı ki "İnsan gönüldür, gönül!" dedi. "Ben insanların cebine bakmam, gönlüne bakarım" dedi. Günümüzün bütün maddeperest anlayışlarına kılıç çekti.
Milli Ekonomi Modeli anlayışında, "Kaynaklar sınırsızdır, hırslarına sınır koy" dedi. "Yaşadığın müddetçe hesabın Allah'ın rızası olsun" dedi. "Son nefes için yaşıyorum" dedi.
Gönül insanı idi. Gönlü o kadar genişti ki sayısız seveni vardı. Gönlü bir ummandı. Bu kadar sevgiyi nasıl bir gönüle sığdırıyordu? Bunun cevabını Hazreti Fâtıma Annemiz Hazreti Ali'ye vermişti. Allah sevgisini gönlümüze taşıyan bu insan neler yapmadı ki?
Ehl-i Beyt'in hak davasını ve imanını bize O anlattı. Yıllarca bizden uzaklaştırılan isimlerini, kendilerinin Ehl-i Beyt taraftarı olduklarını söyleyen insanların dahi bilmedikleri Ehl-i Beyt'i ve 12 İmamı bize tanıttı. Aslında onlar bizde isim olarak yaşıyorlardı. Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin, Cafer, Musa, Kazım, Rıza... Ama bu sevgiyi içimize kalbimize öyle bir işledi ki "Sabahın seher vaktinde Ali'yi gördük." Kerbela'da "İmam Hüseyin'i şehit verdik." Mübarek şehitlerin anası Fatıma annemize sarıldık. Bu büyük insanları gönlümüze sultan yaptı.
Bize Cumhuriyetimizi kuran, "O olmasaydı namusumuz, dinimiz olmazdı" dediği Atatürk'ü tanıttı. Atatürk yeniden doğdu onunla. "Hoş Geldin Atatürk" dedik.
Aynı yolun yolcuları birbirini çok iyi tanırlar, mübarek Ehl-i Beyt hakkı yenilenlerin sözcüsü, mazlumların ocağıdır. Atatürk'ün annesini tanıdık, Zübeyde Annemizi. Babası Ali Rıza'nın isminin İmam Rıza'dan geldiğini öğrendik.
İl il gezerek isimleri unutulan milli kahramanlarımızı marşlar söyleyerek "Bu vatan bizimdir, bizim kalacak" nidalarıyla hem bize hem de evlatlarımıza öğretti. "Tuna Nehri akmam diyor/Etrafımı yıkmam diyor/
Şanı büyük Osman Paşa/Plevne'den çıkmam diyor…" Biz bunları okurken aynı zamanda ağladık. "Çırpınırdı Karadeniz/Bakıp Türk'ün bayrağına" marş okunduğunda o yaşanan manevi hava Allah'ı zikreden insanların nefesleri ile aynı şekilde idi.
Haydar Hoca şunu söyledi: "Milli bütünlüğümüz, dini bütünlüğümüzdür; dini bütünlüğümüz, milli bütünlüğüzdür."
Çok insan yetiştirdi ve biriktirdi. Dini ve milli ayarları yerine oturmuş, insana hizmet eden gönül sultanları… O, Hacı Bektaş Veli gibi Mevlana gibi Yunus Emre gibi hem gezdi hem insan yetiştirdi.
Çok sevdiği Ehl-i Beyt'in kaderini o da yaşadı, hakkı anlattı. Siyasetini Allah için yaptı. Ayağına demir çarıkları giydi; bazen köy köy gezdi bazen dünyayı gezdi.
Gören göz gördü. Arkasına sırtını verenler kazandı ama karşısına geçen kaybetti. Öyle şeyler söyledi ve yaptı ki insanların hem karnı doydu hem gönlü. İnanan ve nasiplenen dünyanın öbür ucunda bile aldı hakkını, inanmayan ve nasipsiz burnunun ucunda göremedi hakikati.
Sevenin en büyük isteği, özlemi Sevgiliye kavuşmaktır, O'na ulaşmaktır. O da sevdiğine kavuştu...