Türk tarihi, eskisiyle yenisiyle, İslam öncesiyle İslam sonrasıyla o kadar zengin bir tecrübe birikimine sahip ki, bunları iyi okuyup, anlayıp günümüz sorunlarına dair istifade edilecek kıvamda yorumlama ve değerlendirme muhakemesi kazanmak, çıkış zeminlerimizden birini teşkil ediyor. Geleceğimizi yeniden inşa etmenin temel zeminlerinden biri, tarihsel tecrübe birikimidir. Bu önemli kaynak, güncel hayatiyetini koruyor. İşte bunlardan biri:
Ortalık Asya’da büyük bir Türk devleti olan Göktürklerin varlığı Çinlileri rahatsız ediyordu. Çin, kendince hemen tedbir aldı. 580 yılında Çin diplomat Çang-sun-Çing faaliyete geçti. 4 Göktürk Hanını birbirine düşürerek “böl parçala yut” planını devreye soktu. Batıdaki Yabgu Tardu’ya Hakanlık verdiler. Tardu da Yabgu ünvanını bırakıp Hakan ünvanıyla isyan etti. Batı Doğuya saldırdı. Diğer yandan Doğu Türk hakanı Şe-Tu’nun yeğenleri de isyan ettiler.
Ama bu arada Çinliler Suei hanedanı etrafında birleştiler. Doğu ve Batı Türkleri birbirleriyle uğraşırken Batı hakanı Doğuyu kendi idaresi altına alıp yeniden birlik sağlanacakken Çin, yine devreye girdi ve denge politikasını uygulamaya koydu. Buna göre Çin, bu sefer Batı Hakanı Tardu’ya karşı zor durumda olan Doğu hakanı Şe-tu’yu himaye etmeye başladı. Çin bu yardımı bazı şartlara bağladı.
Çin’in himaye şartları şunlardı: Doğu Türkleri Türklükten çıkıp Çinlileşmelidir. Bunun için Türklerin kıyafetlerini, geleneklerini, âdetlerini, kanunlarını hatta dilini değiştirip bunların yerine Çin kıyafetini, Çin gelenek ve göreneklerini, Çin kanunlarını ve hata Çin dilini kabul ettikleri takdirde Çin tarafından himaye görecekleri söylendi. Çünkü Çinlilere göre milliyet demek kültür demekti. Fakat Doğu Türklerinin hakanı Şe-tu her şartı kabul etti ama milliyetinden zerre taviz vermek istemedi. Şe-tu Çin imparatoruna şu mektubu gönderdi:
“Şimdi oğlum sarayınızda olacak ve her sene haraç olarak soylu atlar takdim edilecektir. Her gün sabahtan akşama kadar sizin emirlerinizden başka bir şey dinlemeyeceğim. Fakat elbiselerimizin önlerini kesmeye, omuzlarımızda dalgalanan saç örgülerimizi çözmeye, dilimizi değiştirmeye ve sizin kanunlarınızı kabul etmeye gelince bizim âdetlerimizle geleneklerimiz, o kadar eskidir ki, ben şimdiye kadar bunları değiştirmeye cesaret edemedim, bütün millet aynı kalbi taşıyor.” (Pien-i tien adlı kaynak. Ayrıca İsmail Hami Danişmend’in Türklük Meseleleri adlı kitabı).
Şimdi de Batı emperyalizmi, genelde İslam dünyasına özelde ise Türkiye’ye aynı şeytan planını uyguluyor. Çin diplomat Çang-sun-Çing’in bugünkü meslektaşı yüzlerce entelektüel ünvanlı derin vazifeli, gazete ve televizyonlarımızda, siyaset arenalarında Türk millet birliğini param parça etmek için bin türlü alavere dalavere çeviriyor. Milleti önce demokratik özgürlük bıçağıyla halklara bölüyor, sonra halkların kardeşliği diye diye halkları birbirine kırdırıyor. Bu arada halkların başına da hakan diye eşkıya başını dikiyor. İslam dünyasını ilkel kabilelere ayrışmış halde paramparça ederken, Çinlilerin Suei hanedanı etrafında birleştikleri gibi bu emperyalistler de Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği gibi adlar altında hızla birleşiyor.
Bizi parçalayıp kendisi birleşen modern emperyalizm, bazı İslam ülkelerini NATO üyesi adı altında Haçlı-Siyon ordusunun askeri ve lojistik destek kaynağı olarak kullanmaya başladı. Sonra bir tarafı diğer tarafa karşı himaye eder göründü. Mesela önceleri Rusya’dan gelecek Komünizme karşı, sonra İran’dan gelecek şeriat tehlikesine karşı, şimdilerde de Suriye’den gelecek mevhum saldırıya karşı güya Türkiye’yi himaye eder görünüyor. Ama bu ve buna benzer himayeler karşılığında duruma ve zamana göre bütün millî ve dinî kimliğimizden vazgeçme şartını koştu. Mesela anayasandan Türklüğü çıkar diyor. Tek hak din İslam olmaz, Hristiyanlığı da Yahudiliği de hak din kabul et diyor.
Emperyalist Haçlı-Siyon ittifakı, Türkiye’de Türk millet birliğini mezheplere, etnik özelliklere ve hayat tarzları farklılığına göre parçalamak için olağanüstü bir çaba sarfediyor. Bir dönem bir tarafı destekledi ve bu destek karşılığında onlara dininden vazgeç dedi. Onlar da vazgeçtiler ve gerçek laiklik yerine laikçilik dinini benimseyerek, dindar Müslümanlara saldırdılar. Bir dönem geldi İslamcıları himaye eder göründüler. Onlara da Türklüğünüzden ve bütün millî değerlerinizden vazgeçin dediler. Bunlar da dünden razıymış gibi bir tavır içinde, güya ordu vesayetine karşı Amerika ve Avrupa vesayetini benimsediler, Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şerrine sığındılar.
Eski zamanın emperyalist Çin’inin bugünkü izdüşümü Amerika, İsrail ve Avrupa emperyalizmidir. Genelde bütün İslam dünyasında, özelde Türkiye’de bu emperyalist troyka (üçlü sacayağı), Çin’in o zamanki önce böl parçala, sonra birbirine düşür, sonra da tarafları duruma göre dönem dönem himaye eder görün, ama bu görüntüyü pahalıya sat, politikasını devam ettiriyorlar.
Mesela himaye ediyor görüntüsü karşılığında esir aldığı Müslüman tarafların bazen dininden, bazen milliyetinden vazgeçmesini şart koşuyor, hatta bunu dayatıyor. Öyle dayatıyor ki bir kısım mankurtlaşmış zavallı Müslüman, Allah’tan yardım isteyeceğine Amerika, İsrail, Avrupa fitne üçgeninden yardım dilenmeye, Allah’tan korkacağına bunlardan korkmaya başlıyor ki ne şahsiyeti kalıyor, ne kimliği, ne kişiliği. Bunlar acınacak halde de değildir artık. Ortadaki zilleti çok ağır ifadelerle tavsif etmek lazım ama neyse daha fazla söylemeyelim. Bugünkü hal ve gidişatımız budur vesselam.
Modern Haçlı-Siyon imparatorluğuna en azından Şe-tu gibi “her şeyimizi alabilirsiniz, ama imanımızı ve milliyetimizi asla” diyecek yüreklilikte biraz şahsiyetlice mektup yazacak bir Türk beyi çıksa, istiklal yolu açılacak gibi. Ümitsiz değiliz.
Ortalık Asya’da büyük bir Türk devleti olan Göktürklerin varlığı Çinlileri rahatsız ediyordu. Çin, kendince hemen tedbir aldı. 580 yılında Çin diplomat Çang-sun-Çing faaliyete geçti. 4 Göktürk Hanını birbirine düşürerek “böl parçala yut” planını devreye soktu. Batıdaki Yabgu Tardu’ya Hakanlık verdiler. Tardu da Yabgu ünvanını bırakıp Hakan ünvanıyla isyan etti. Batı Doğuya saldırdı. Diğer yandan Doğu Türk hakanı Şe-Tu’nun yeğenleri de isyan ettiler.
Ama bu arada Çinliler Suei hanedanı etrafında birleştiler. Doğu ve Batı Türkleri birbirleriyle uğraşırken Batı hakanı Doğuyu kendi idaresi altına alıp yeniden birlik sağlanacakken Çin, yine devreye girdi ve denge politikasını uygulamaya koydu. Buna göre Çin, bu sefer Batı Hakanı Tardu’ya karşı zor durumda olan Doğu hakanı Şe-tu’yu himaye etmeye başladı. Çin bu yardımı bazı şartlara bağladı.
Çin’in himaye şartları şunlardı: Doğu Türkleri Türklükten çıkıp Çinlileşmelidir. Bunun için Türklerin kıyafetlerini, geleneklerini, âdetlerini, kanunlarını hatta dilini değiştirip bunların yerine Çin kıyafetini, Çin gelenek ve göreneklerini, Çin kanunlarını ve hata Çin dilini kabul ettikleri takdirde Çin tarafından himaye görecekleri söylendi. Çünkü Çinlilere göre milliyet demek kültür demekti. Fakat Doğu Türklerinin hakanı Şe-tu her şartı kabul etti ama milliyetinden zerre taviz vermek istemedi. Şe-tu Çin imparatoruna şu mektubu gönderdi:
“Şimdi oğlum sarayınızda olacak ve her sene haraç olarak soylu atlar takdim edilecektir. Her gün sabahtan akşama kadar sizin emirlerinizden başka bir şey dinlemeyeceğim. Fakat elbiselerimizin önlerini kesmeye, omuzlarımızda dalgalanan saç örgülerimizi çözmeye, dilimizi değiştirmeye ve sizin kanunlarınızı kabul etmeye gelince bizim âdetlerimizle geleneklerimiz, o kadar eskidir ki, ben şimdiye kadar bunları değiştirmeye cesaret edemedim, bütün millet aynı kalbi taşıyor.” (Pien-i tien adlı kaynak. Ayrıca İsmail Hami Danişmend’in Türklük Meseleleri adlı kitabı).
Şimdi de Batı emperyalizmi, genelde İslam dünyasına özelde ise Türkiye’ye aynı şeytan planını uyguluyor. Çin diplomat Çang-sun-Çing’in bugünkü meslektaşı yüzlerce entelektüel ünvanlı derin vazifeli, gazete ve televizyonlarımızda, siyaset arenalarında Türk millet birliğini param parça etmek için bin türlü alavere dalavere çeviriyor. Milleti önce demokratik özgürlük bıçağıyla halklara bölüyor, sonra halkların kardeşliği diye diye halkları birbirine kırdırıyor. Bu arada halkların başına da hakan diye eşkıya başını dikiyor. İslam dünyasını ilkel kabilelere ayrışmış halde paramparça ederken, Çinlilerin Suei hanedanı etrafında birleştikleri gibi bu emperyalistler de Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği gibi adlar altında hızla birleşiyor.
Bizi parçalayıp kendisi birleşen modern emperyalizm, bazı İslam ülkelerini NATO üyesi adı altında Haçlı-Siyon ordusunun askeri ve lojistik destek kaynağı olarak kullanmaya başladı. Sonra bir tarafı diğer tarafa karşı himaye eder göründü. Mesela önceleri Rusya’dan gelecek Komünizme karşı, sonra İran’dan gelecek şeriat tehlikesine karşı, şimdilerde de Suriye’den gelecek mevhum saldırıya karşı güya Türkiye’yi himaye eder görünüyor. Ama bu ve buna benzer himayeler karşılığında duruma ve zamana göre bütün millî ve dinî kimliğimizden vazgeçme şartını koştu. Mesela anayasandan Türklüğü çıkar diyor. Tek hak din İslam olmaz, Hristiyanlığı da Yahudiliği de hak din kabul et diyor.
Emperyalist Haçlı-Siyon ittifakı, Türkiye’de Türk millet birliğini mezheplere, etnik özelliklere ve hayat tarzları farklılığına göre parçalamak için olağanüstü bir çaba sarfediyor. Bir dönem bir tarafı destekledi ve bu destek karşılığında onlara dininden vazgeç dedi. Onlar da vazgeçtiler ve gerçek laiklik yerine laikçilik dinini benimseyerek, dindar Müslümanlara saldırdılar. Bir dönem geldi İslamcıları himaye eder göründüler. Onlara da Türklüğünüzden ve bütün millî değerlerinizden vazgeçin dediler. Bunlar da dünden razıymış gibi bir tavır içinde, güya ordu vesayetine karşı Amerika ve Avrupa vesayetini benimsediler, Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şerrine sığındılar.
Eski zamanın emperyalist Çin’inin bugünkü izdüşümü Amerika, İsrail ve Avrupa emperyalizmidir. Genelde bütün İslam dünyasında, özelde Türkiye’de bu emperyalist troyka (üçlü sacayağı), Çin’in o zamanki önce böl parçala, sonra birbirine düşür, sonra da tarafları duruma göre dönem dönem himaye eder görün, ama bu görüntüyü pahalıya sat, politikasını devam ettiriyorlar.
Mesela himaye ediyor görüntüsü karşılığında esir aldığı Müslüman tarafların bazen dininden, bazen milliyetinden vazgeçmesini şart koşuyor, hatta bunu dayatıyor. Öyle dayatıyor ki bir kısım mankurtlaşmış zavallı Müslüman, Allah’tan yardım isteyeceğine Amerika, İsrail, Avrupa fitne üçgeninden yardım dilenmeye, Allah’tan korkacağına bunlardan korkmaya başlıyor ki ne şahsiyeti kalıyor, ne kimliği, ne kişiliği. Bunlar acınacak halde de değildir artık. Ortadaki zilleti çok ağır ifadelerle tavsif etmek lazım ama neyse daha fazla söylemeyelim. Bugünkü hal ve gidişatımız budur vesselam.
Modern Haçlı-Siyon imparatorluğuna en azından Şe-tu gibi “her şeyimizi alabilirsiniz, ama imanımızı ve milliyetimizi asla” diyecek yüreklilikte biraz şahsiyetlice mektup yazacak bir Türk beyi çıksa, istiklal yolu açılacak gibi. Ümitsiz değiliz.
Prof. Dr. Nurullah Çetin / diğer yazıları
- Dayatılan kapitalist stil / 26.12.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015