Hamas ve Hizbullah'ı Kaide'yle bir tutan Bush yönetimi ve Bin Ladin yanlış yapıyor. Bu iki örgüt artık Filistin ve Lübnan'ın sosyal dokusunun önemli parçaları; halklarına mahrum oldukları hizmetleri veriyorlar.
Terörle savaş adını verdiğimiz süreçte, Bush yönetiminin ideolojistleri ve 'stratejik iletişimci'leri, tek bir kötüler birliğiyle karşı karşıya olduğumuza inanmamızı istiyor. Usame bin Ladin de benzer biçimde, ayrı ayrı grupların Kaide bayrağı altında birleştiğine, güçlü yeraltı ordularının Batı'yı veya en azından Ortadoğu hükümetlerini tehdit etme gücüne sahip olduğuna inanmamızı... Bin Ladin, Hizbullah'la Kaide'yi aynı kefeye koyarak ABD Başkanı George W. Bush kadar hata yapıyor, fakat Müslümanların kim olursa olsun ortak bir koruyucu aradığı gerçeğini ABD yönetiminden daha iyi kavramış. Bin Ladin'in iki numaralı adamı Ayman Zevahiri'nin yeni video kasedine göre Kaide, Lübnanlılar ve Filistinlilerle saf tutuyor. Zevahiri, 'Haçlıların ve Siyonistlerin Müslümanlara karşı başlattığı bir kampanya'dan dem vuruyor; İsrail, Lübnan ve Gazze sakinlerine veya başka Müslümanlara karşı savaşırken Kaide'nin tembelce kenarda durmayacağını söylüyor; Cihad'ın amacı 'tüm Filistin'in kurtuluşu' ve İspanya'dan Güney Asya'ya bir İslam imparatorluğu kurmakken, İsrail'e taviz vermenin mümkün olmadığını anlatıyor. Kaide, Şiilere yanaşmaya çalışıyor Zevahiri, dünyanın güçsüz ve bastırılmış halklarını birlik olmaya çağırıyor. Burada sözünü ettiği de Şiiler. Kaide sadece Lübnan'da Hizbullah'a değil, Irak nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Şiilere de yaklaşmak istiyor. Bu söylemle, Kaide daha aşağı görülen Şiiler dahil tüm Müslümanları temsil ediyor. Sivil toplum kuruluşu devrimi Hizbullah, Kaide, Şii, Sünni, Taliban, Hamas. 11 Eylül'den sonra onlar önce teröristti, sonra şer ekseni üyeleri, suçlu, haydut oldular. Hep demokrasi ve modernite karşıtı ajandalara sahip kişilerce dışarıdan yönetildikleri, insanları sebepsiz yere öldürdükleri söylendi. Fakat, Hizbullah'ın da Hamas'ın da varlığı yakın zamanda düzenlenen seçimlerle meşrulaştı. Üstelik, bu iki örgüt de Kaide'yle bağlantılandırılmaktan nefret ediyor. Lübnan hükümeti BM'de sızlanırken İsrail ordusuna üç haftadır direnen ve Lübnanlıları savunan Hizbullah'ın Müslüman âleminin kahramanına dönüştüğünü söylemek abartılı olmaz. Geçtiğimiz yıllarda Hizbullah sadece roket biriktirmedi. Aynı zamanda yönetimde görev aldı, Güney Lübnan'daki yoksul vatandaşlara sosyal hizmet sağladı. ABD hükümeti Hizbullah'ın İran ve Suriye yardımıyla elde ettiği askeri güce takıldı kaldı. Fakat Hizbullah zaman içinde Filistin'de de Hamas'ın yaptığı gibi, Lübnan'ın siyasi ve sosyal dokusunun parçası halini aldı; çünkü bu iki örgüt de etkili tepki veren güçler. Aslında tanık olduğumuz, 1990'ların sivil toplum kuruluşu devriminin manifestosu. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, ateşkes sağlamaya çalışırken Hizbullah karşıtı söyleminin tonunu düşürüp çözüm sağlanmasına yardımcı olmayan İran ve Suriye'ye odaklandı, Lübnan hükümetini tüm ülkede kontrolü ele almaya sevk etmeye çalıştı. Rice, Time dergisine, "Lübnan ordusu ülkedeki tek silahlı güç olmalı, istikrarlı bir ortam milislerin bağımsızca gezmesini engeller" diyordu. Rice, ABD'nin birkaç gün veya hafta içinde daha fazla şiddete yol açmayacak bir ateşkes istediğini söylüyor. Dışişleri bakanının şiddete odaklanmasının nedeni mevcut çatışmalar; fakat Lübnan'ın yaşadığı sosyal ve siyasi dönüşümü, aynı şeyin Irak'ta da başladığını görmezden geliyor. ABD kalp kazanmayı bilmiyor Demokrasi veya değil, bu ülkelerdeki hükümetler vatandaşlarına güvenlik ve sosyal hizmet sağlamakta apaçık başarısız. Ve Hizbullah ve Hamas halklarına tam da bunu veriyor. Elbette onları uluslararası hukuku ve ülke sınırlarını tanımak, kendi bölgelerini yönetmek konusunda cesaretlendirmeliyiz: Ama izin verin, ülkelerini yönetsinler. Hizbullah'ı 'terörist' diye damgalamak ve elinden roketlerini alarak onu ortadan kaldırabileceğimize inanmak, tam da Rice'ın kaçınmak istediğini söylediği şeyi yapmak: Bu duruş, aylar veya yıllar sonra yeni bir çatışmanın zeminini hazırlar. 'Terörle savaş'ın beş yıl içinde yarattığı atmosferde Bush ve Bin Ladin biliyor ki, gerçek savaş, toplumlar değişmeyi sürdürürken kitlelerin kalbini kazanmak üzerine yapılıyor. Fakat ABD bu cephede savaşmıyor bile. Sebep sadece ABD'nin inanılmaz beceriksizliği değil. Asıl sebep, savaştığımız güçlerin 'çekiciliği'ni yanlış kavramamızda yatıyor. William Arkin/ The Washington Post/ Radikal
Terörle savaş adını verdiğimiz süreçte, Bush yönetiminin ideolojistleri ve 'stratejik iletişimci'leri, tek bir kötüler birliğiyle karşı karşıya olduğumuza inanmamızı istiyor. Usame bin Ladin de benzer biçimde, ayrı ayrı grupların Kaide bayrağı altında birleştiğine, güçlü yeraltı ordularının Batı'yı veya en azından Ortadoğu hükümetlerini tehdit etme gücüne sahip olduğuna inanmamızı... Bin Ladin, Hizbullah'la Kaide'yi aynı kefeye koyarak ABD Başkanı George W. Bush kadar hata yapıyor, fakat Müslümanların kim olursa olsun ortak bir koruyucu aradığı gerçeğini ABD yönetiminden daha iyi kavramış. Bin Ladin'in iki numaralı adamı Ayman Zevahiri'nin yeni video kasedine göre Kaide, Lübnanlılar ve Filistinlilerle saf tutuyor. Zevahiri, 'Haçlıların ve Siyonistlerin Müslümanlara karşı başlattığı bir kampanya'dan dem vuruyor; İsrail, Lübnan ve Gazze sakinlerine veya başka Müslümanlara karşı savaşırken Kaide'nin tembelce kenarda durmayacağını söylüyor; Cihad'ın amacı 'tüm Filistin'in kurtuluşu' ve İspanya'dan Güney Asya'ya bir İslam imparatorluğu kurmakken, İsrail'e taviz vermenin mümkün olmadığını anlatıyor. Kaide, Şiilere yanaşmaya çalışıyor Zevahiri, dünyanın güçsüz ve bastırılmış halklarını birlik olmaya çağırıyor. Burada sözünü ettiği de Şiiler. Kaide sadece Lübnan'da Hizbullah'a değil, Irak nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Şiilere de yaklaşmak istiyor. Bu söylemle, Kaide daha aşağı görülen Şiiler dahil tüm Müslümanları temsil ediyor. Sivil toplum kuruluşu devrimi Hizbullah, Kaide, Şii, Sünni, Taliban, Hamas. 11 Eylül'den sonra onlar önce teröristti, sonra şer ekseni üyeleri, suçlu, haydut oldular. Hep demokrasi ve modernite karşıtı ajandalara sahip kişilerce dışarıdan yönetildikleri, insanları sebepsiz yere öldürdükleri söylendi. Fakat, Hizbullah'ın da Hamas'ın da varlığı yakın zamanda düzenlenen seçimlerle meşrulaştı. Üstelik, bu iki örgüt de Kaide'yle bağlantılandırılmaktan nefret ediyor. Lübnan hükümeti BM'de sızlanırken İsrail ordusuna üç haftadır direnen ve Lübnanlıları savunan Hizbullah'ın Müslüman âleminin kahramanına dönüştüğünü söylemek abartılı olmaz. Geçtiğimiz yıllarda Hizbullah sadece roket biriktirmedi. Aynı zamanda yönetimde görev aldı, Güney Lübnan'daki yoksul vatandaşlara sosyal hizmet sağladı. ABD hükümeti Hizbullah'ın İran ve Suriye yardımıyla elde ettiği askeri güce takıldı kaldı. Fakat Hizbullah zaman içinde Filistin'de de Hamas'ın yaptığı gibi, Lübnan'ın siyasi ve sosyal dokusunun parçası halini aldı; çünkü bu iki örgüt de etkili tepki veren güçler. Aslında tanık olduğumuz, 1990'ların sivil toplum kuruluşu devriminin manifestosu. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, ateşkes sağlamaya çalışırken Hizbullah karşıtı söyleminin tonunu düşürüp çözüm sağlanmasına yardımcı olmayan İran ve Suriye'ye odaklandı, Lübnan hükümetini tüm ülkede kontrolü ele almaya sevk etmeye çalıştı. Rice, Time dergisine, "Lübnan ordusu ülkedeki tek silahlı güç olmalı, istikrarlı bir ortam milislerin bağımsızca gezmesini engeller" diyordu. Rice, ABD'nin birkaç gün veya hafta içinde daha fazla şiddete yol açmayacak bir ateşkes istediğini söylüyor. Dışişleri bakanının şiddete odaklanmasının nedeni mevcut çatışmalar; fakat Lübnan'ın yaşadığı sosyal ve siyasi dönüşümü, aynı şeyin Irak'ta da başladığını görmezden geliyor. ABD kalp kazanmayı bilmiyor Demokrasi veya değil, bu ülkelerdeki hükümetler vatandaşlarına güvenlik ve sosyal hizmet sağlamakta apaçık başarısız. Ve Hizbullah ve Hamas halklarına tam da bunu veriyor. Elbette onları uluslararası hukuku ve ülke sınırlarını tanımak, kendi bölgelerini yönetmek konusunda cesaretlendirmeliyiz: Ama izin verin, ülkelerini yönetsinler. Hizbullah'ı 'terörist' diye damgalamak ve elinden roketlerini alarak onu ortadan kaldırabileceğimize inanmak, tam da Rice'ın kaçınmak istediğini söylediği şeyi yapmak: Bu duruş, aylar veya yıllar sonra yeni bir çatışmanın zeminini hazırlar. 'Terörle savaş'ın beş yıl içinde yarattığı atmosferde Bush ve Bin Ladin biliyor ki, gerçek savaş, toplumlar değişmeyi sürdürürken kitlelerin kalbini kazanmak üzerine yapılıyor. Fakat ABD bu cephede savaşmıyor bile. Sebep sadece ABD'nin inanılmaz beceriksizliği değil. Asıl sebep, savaştığımız güçlerin 'çekiciliği'ni yanlış kavramamızda yatıyor. William Arkin/ The Washington Post/ Radikal
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.