‘Hiçbir şey O’nun benzeri değildir’
İmam Rıza (a.s.) şöyle buyurdu: “İcat eden Allah’tır. Allah’ın, icat edip cisme büründürerek şekillendirdiği ile arasında fark vardır. Çünkü hiçbir şey O’nun benzeri değildir ve O da hiçbir şeye benzememektedir”
18.09.2023 10:30:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





Feth bin Yezid-i Curcanî diyor ki:
İmam Rıza (a.s)'ın Allah Teâlâ hakkında şöyle dediğini duydum: "O latif ve her şeyden haberdar olandır, işiten ve görendir, birdir ve ihtiyaçsızdır. Öyle bir ihtiyaçsız ki ne doğmuştur, ne doğurulmuştur ve ne de benzeri vardır. Eşyayı icat eden cisimlere cisimlik veren ve şekilleri şekillendiren O'dur. Eğer dedikleri gibi olsaydı yaratanla yaratılan, icat edenle icat edilen birbirinden ayırt edilemezdi. Ancak icat eden O'dur. Allah'ın, icat edip cisme büründürerek şekillendirdiği ile arasında fark vardır. Çünkü hiçbir şey O'nun benzeri değildir ve O da hiçbir şeye benzememektedir."
İmam (a.s)'a şöyle arz ettim: "Canım size feda olsun, doğru söylüyorsunuz. Ama siz, 'Allah birdir ve ihtiyaçsızdır" ve 'Hiçbir şeye benzemez' buyurdunuz. Oysa Allah Teâlâ birdir, insan da birdir. Bu yönden birbirlerine benzemediler mi?"
İmam (a.s) buyurdular ki: "Ey Feth! Allah seni sabit kadem kılsın, imkânsız olan bir şey söyledin. Bizim kastettiğimiz benzerlik, manadaki benzerliktir. İsim, bütün varlıklarda aynıdır ve isimlendirilenin nişanesidir. 'İnsana birdir' denildiğinde kasıt; onun iki değil de bir cüsseye sahip olduğudur. Ama insan, gerçek manada bir değildir. Çünkü aza ve renkleri çoktur. İnsan, birbirinden farklı olan bir grup azalar- dan ibarettir. Kanı etinden, eti kanından, asabı (sinir sistemi) damarından, saçı derisinden ve siyahlığı beyazlığından farklıdır. Diğer mahlûklar da böyledir. Demek ki insan, sadece isim olarak tektir. Ama manada tek değildir. Oysa Allah Teâlâ öyle birdir ki, O'ndan başka bir yoktur. O'nun kendisinde hiçbir türlü farklılık söz konusu değildir. O'nda eksiklik veya fazlalık yoktur. Ama insan, birbirinden farklı azalar ve maddeler topluluğundan yaratılmıştır. İnsan, bunların toplamıyla bir şeydir."
"Fedan olayım, beni rahatlattın, Allah da seni rahatlatsın! Allah'ın birliğini tefsir ettiğiniz gibi, O'nun latiflik ve her şeyden haberdar olma (habir) sıfatını da benim için izah eder misiniz? Elbette Allah'ın lütfuyla yarattıklarının lütfu arasında fark olduğunu biliyorum. Ama ben bu farkı bana izah etmenizi istiyorum" dedim.
İmam (a.s) buyurdu ki: "Ey Feth! Allah Teâlâ'ya, yaratmadaki zarafeti ve en küçük varlıklara dahi ilmiyle hükmetmesi dolayısıyla latif diyoruz. Onu, büyüklü küçüklü nebatlardaki sanatının eserini, sivri- sinek veya gözün zor görebildiği hatta daha da küçük, bazıları o kadar küçük ki; büyüğünü küçüğünden, erkeğini dişisinden, yeni doğanı eski doğandan ayırt etmek dahi çok zor hayvanları yaratmadaki inceliği görmüyor musun?
Hâlbuki onların küçüklüğünün nasıl bir zarafet dâhilinde olduğunu eşleşmeye hidayet olduklarını, ölümden kaçışlarını, ihtiyaç duydukları şeyleri denizin engin yerlerinden, ağaç kavuklarından ve çöllerden toplamalarını, birbirleriyle kendilerine has dilleriyle konuşmalarını, yavrularının büyük olanların sözlerini anlamasını, ana ve babalarının yavruları için yiyecek getirmesini gördüğümüzde, daha sonra kırmızının sarı ve beyazın yeşille karışımındaki renklerin oluşumuna, aynı şekilde gözlerimizin zor göreceği, gözlerimizle görülmeyecek, elimizle hissedilmeyecek şeylere baktığımızda bunları yaratanın latif ve dakik olduğunu anlamış oluruz. Latif olan Allah, açıkladığımız şeylerin yaratılışını hiçbir vesile ve alete ihtiyaç duymaksızın tam bir letafet ve incelikle yaratmıştır. Şüphesiz her bir şeyi yapan, yaptığı şeyi başka bir şeyle yapmıştır. Ama halik (yaratıcı) ve latif olan (cismani olmayan) Allah Teâlâ, bütün âlemi yoktan var etmiştir."
(Uyun-u Ahbar'ir-Rıza (a.s), Şeyh Saduk îbn-i Babeveyh)
İmam Rıza (a.s)'ın Allah Teâlâ hakkında şöyle dediğini duydum: "O latif ve her şeyden haberdar olandır, işiten ve görendir, birdir ve ihtiyaçsızdır. Öyle bir ihtiyaçsız ki ne doğmuştur, ne doğurulmuştur ve ne de benzeri vardır. Eşyayı icat eden cisimlere cisimlik veren ve şekilleri şekillendiren O'dur. Eğer dedikleri gibi olsaydı yaratanla yaratılan, icat edenle icat edilen birbirinden ayırt edilemezdi. Ancak icat eden O'dur. Allah'ın, icat edip cisme büründürerek şekillendirdiği ile arasında fark vardır. Çünkü hiçbir şey O'nun benzeri değildir ve O da hiçbir şeye benzememektedir."
İmam (a.s)'a şöyle arz ettim: "Canım size feda olsun, doğru söylüyorsunuz. Ama siz, 'Allah birdir ve ihtiyaçsızdır" ve 'Hiçbir şeye benzemez' buyurdunuz. Oysa Allah Teâlâ birdir, insan da birdir. Bu yönden birbirlerine benzemediler mi?"
İmam (a.s) buyurdular ki: "Ey Feth! Allah seni sabit kadem kılsın, imkânsız olan bir şey söyledin. Bizim kastettiğimiz benzerlik, manadaki benzerliktir. İsim, bütün varlıklarda aynıdır ve isimlendirilenin nişanesidir. 'İnsana birdir' denildiğinde kasıt; onun iki değil de bir cüsseye sahip olduğudur. Ama insan, gerçek manada bir değildir. Çünkü aza ve renkleri çoktur. İnsan, birbirinden farklı olan bir grup azalar- dan ibarettir. Kanı etinden, eti kanından, asabı (sinir sistemi) damarından, saçı derisinden ve siyahlığı beyazlığından farklıdır. Diğer mahlûklar da böyledir. Demek ki insan, sadece isim olarak tektir. Ama manada tek değildir. Oysa Allah Teâlâ öyle birdir ki, O'ndan başka bir yoktur. O'nun kendisinde hiçbir türlü farklılık söz konusu değildir. O'nda eksiklik veya fazlalık yoktur. Ama insan, birbirinden farklı azalar ve maddeler topluluğundan yaratılmıştır. İnsan, bunların toplamıyla bir şeydir."
"Fedan olayım, beni rahatlattın, Allah da seni rahatlatsın! Allah'ın birliğini tefsir ettiğiniz gibi, O'nun latiflik ve her şeyden haberdar olma (habir) sıfatını da benim için izah eder misiniz? Elbette Allah'ın lütfuyla yarattıklarının lütfu arasında fark olduğunu biliyorum. Ama ben bu farkı bana izah etmenizi istiyorum" dedim.
İmam (a.s) buyurdu ki: "Ey Feth! Allah Teâlâ'ya, yaratmadaki zarafeti ve en küçük varlıklara dahi ilmiyle hükmetmesi dolayısıyla latif diyoruz. Onu, büyüklü küçüklü nebatlardaki sanatının eserini, sivri- sinek veya gözün zor görebildiği hatta daha da küçük, bazıları o kadar küçük ki; büyüğünü küçüğünden, erkeğini dişisinden, yeni doğanı eski doğandan ayırt etmek dahi çok zor hayvanları yaratmadaki inceliği görmüyor musun?
Hâlbuki onların küçüklüğünün nasıl bir zarafet dâhilinde olduğunu eşleşmeye hidayet olduklarını, ölümden kaçışlarını, ihtiyaç duydukları şeyleri denizin engin yerlerinden, ağaç kavuklarından ve çöllerden toplamalarını, birbirleriyle kendilerine has dilleriyle konuşmalarını, yavrularının büyük olanların sözlerini anlamasını, ana ve babalarının yavruları için yiyecek getirmesini gördüğümüzde, daha sonra kırmızının sarı ve beyazın yeşille karışımındaki renklerin oluşumuna, aynı şekilde gözlerimizin zor göreceği, gözlerimizle görülmeyecek, elimizle hissedilmeyecek şeylere baktığımızda bunları yaratanın latif ve dakik olduğunu anlamış oluruz. Latif olan Allah, açıkladığımız şeylerin yaratılışını hiçbir vesile ve alete ihtiyaç duymaksızın tam bir letafet ve incelikle yaratmıştır. Şüphesiz her bir şeyi yapan, yaptığı şeyi başka bir şeyle yapmıştır. Ama halik (yaratıcı) ve latif olan (cismani olmayan) Allah Teâlâ, bütün âlemi yoktan var etmiştir."
(Uyun-u Ahbar'ir-Rıza (a.s), Şeyh Saduk îbn-i Babeveyh)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.