Hasret, vuslat ve Zikrullah -2-
Hasret, O’nun firkatinden gönüle olan tecellidir. Yoksa öyle bir tecelli olmasa, hatırlanmaz bile…
26.10.2024 18:13:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Hasret, O'nun firkatinden gönüle olan tecellidir. Yoksa öyle bir tecelli olmasa, hatırlanmaz bile… Kulun Allah'a hasreti, aslında Allah'ın kula hasretidir. Bir başka mânâda, Allah'ın kulunun kalbinde Zâtını sevmesidir.
Âyet-i kerimenin beyanına göre, Allah kuluna şah damarından daha yakındır: "Biz, ona şahdamarından daha yakınız."
Bu âyet-i kerimede, "Kul, Allah'a yakındır" denmiyor. "Allah kuluna yakındır" deniliyor. Cenâb-ı Hakk'ın kuluna yakın olmasıyla, kulun Allah'a yakın olması bir değildir. Nitekim âyet-i kerimede şöyle buyurulur: "Allah'a kaçın..."
Demek ki, biz O'ndan çok uzaktayız ki, O'na koşmamız gerekiyor.
İki insan bile bir mekânda olur, duyguları düşünceleri, idealleri, gâyeleri ayrı olur. Hatta aynı işleri yaparlar, aynı dairededirler fakat her şeyleri ayrı, zevkleri, fikirleri ayrı. Sadece bürokratik işlerde beraberler.
Ama bir de çok ayrı işlerle meşgul olmalarına rağmen, binlerce kilometre ötede kendi zevkini, kendi duygusunu, kendi fikrini yaşayan insan vardır. Kişi aslında yanında olanla değil, uzakta olan, aynı fikri paylaştığı insanla beraberdir.
Allah kuluna tabii ki yakın… Ama kul Allah'a o kadar uzak ki, Cenâb-ı Hakk'ın zevki, gâyesi, Allah fikri, ideali ile beraber olunulursa; O'na yakın olunur. Bunun sonucu Allah'a vuslattır. Eğer O'na yakın olunmazsa, Allah'tan çok uzak düşülür.
Yani kul, Allah'ı çokça hatırlamak ve zikretmekle, O'na yakın olur. Yakın hâline erişilir. Nitekim hadis-i şeriflerde şöyle buyurulur:
"Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Allah Teâla şöyle buyuruyor: Ben kulumun zannı üzereyim. Beni andığı zaman, onunla beraberim. Eğer Beni kendi nefsinde (kendi kendine) anarsa, Ben de onu kendi nefsimde anarım.
Eğer Beni bir topluluğun içinde zikrederse, Ben de onu o topluluktan daha hayırlı bir topluluğun içinde anarım. Bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir arşın yaklaşırım. Bana bir arşın yaklaşırsa Ben ona bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim."
Ebû Saîd'den (radiyallahu anh); "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Kim evinden namaza çıkarken, 'Allah'ım! Senden isteyenlerin hakkı için Sana doğru şu (evden namaza) çıkışım için Senden diliyorum.
Biliyorsun ki, beni evimden namaza çıkartan ne kötü bir niyet, ne kibir, ne de gösteriş ve riyâdır. Ben sadece günahlarımdan kaçmak ve Sana kavuşmak için çıktım. Rahmetini umarak, azabından korkarak çıktım.
Rızânı aramak, gazabından korunmak için çıktım. Rahmetinle beni ateşten kurtarmanı diliyorum' derse, kendisi için Allah'tan mağfiret dileyecek olan tam yetmiş bin melek görevlendirir. Namazını bitirinceye kadar Allah ona, cemâli ile tecelli eder."
Allah'ı istemenin bir yolu olması lazımdır. Bunun için de Allah'ı çokça zikretmek gereklidir… Zikrullah ile ilgili yazılmış tüm eserlerde, Cenâb-ı Hakk'ın kulun kalbine olan tecellisinden bahsedilir. Muhabbet oradadır. Zikrullah ile kulun kalp âlemi fetholunur. Allah'ın muhabbeti o kulun kalbine iner." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
Âyet-i kerimenin beyanına göre, Allah kuluna şah damarından daha yakındır: "Biz, ona şahdamarından daha yakınız."
Bu âyet-i kerimede, "Kul, Allah'a yakındır" denmiyor. "Allah kuluna yakındır" deniliyor. Cenâb-ı Hakk'ın kuluna yakın olmasıyla, kulun Allah'a yakın olması bir değildir. Nitekim âyet-i kerimede şöyle buyurulur: "Allah'a kaçın..."
Demek ki, biz O'ndan çok uzaktayız ki, O'na koşmamız gerekiyor.
İki insan bile bir mekânda olur, duyguları düşünceleri, idealleri, gâyeleri ayrı olur. Hatta aynı işleri yaparlar, aynı dairededirler fakat her şeyleri ayrı, zevkleri, fikirleri ayrı. Sadece bürokratik işlerde beraberler.
Ama bir de çok ayrı işlerle meşgul olmalarına rağmen, binlerce kilometre ötede kendi zevkini, kendi duygusunu, kendi fikrini yaşayan insan vardır. Kişi aslında yanında olanla değil, uzakta olan, aynı fikri paylaştığı insanla beraberdir.
Allah kuluna tabii ki yakın… Ama kul Allah'a o kadar uzak ki, Cenâb-ı Hakk'ın zevki, gâyesi, Allah fikri, ideali ile beraber olunulursa; O'na yakın olunur. Bunun sonucu Allah'a vuslattır. Eğer O'na yakın olunmazsa, Allah'tan çok uzak düşülür.
Yani kul, Allah'ı çokça hatırlamak ve zikretmekle, O'na yakın olur. Yakın hâline erişilir. Nitekim hadis-i şeriflerde şöyle buyurulur:
"Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Allah Teâla şöyle buyuruyor: Ben kulumun zannı üzereyim. Beni andığı zaman, onunla beraberim. Eğer Beni kendi nefsinde (kendi kendine) anarsa, Ben de onu kendi nefsimde anarım.
Eğer Beni bir topluluğun içinde zikrederse, Ben de onu o topluluktan daha hayırlı bir topluluğun içinde anarım. Bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir arşın yaklaşırım. Bana bir arşın yaklaşırsa Ben ona bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim."
Ebû Saîd'den (radiyallahu anh); "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Kim evinden namaza çıkarken, 'Allah'ım! Senden isteyenlerin hakkı için Sana doğru şu (evden namaza) çıkışım için Senden diliyorum.
Biliyorsun ki, beni evimden namaza çıkartan ne kötü bir niyet, ne kibir, ne de gösteriş ve riyâdır. Ben sadece günahlarımdan kaçmak ve Sana kavuşmak için çıktım. Rahmetini umarak, azabından korkarak çıktım.
Rızânı aramak, gazabından korunmak için çıktım. Rahmetinle beni ateşten kurtarmanı diliyorum' derse, kendisi için Allah'tan mağfiret dileyecek olan tam yetmiş bin melek görevlendirir. Namazını bitirinceye kadar Allah ona, cemâli ile tecelli eder."
Allah'ı istemenin bir yolu olması lazımdır. Bunun için de Allah'ı çokça zikretmek gereklidir… Zikrullah ile ilgili yazılmış tüm eserlerde, Cenâb-ı Hakk'ın kulun kalbine olan tecellisinden bahsedilir. Muhabbet oradadır. Zikrullah ile kulun kalp âlemi fetholunur. Allah'ın muhabbeti o kulun kalbine iner." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)