O kadar garip bir dönemden geçiyoruz ki her şey birbirine karışmış halde. Hak ile bâtıl, doğru ile yanlış, yalan ile doğru adeta iç içe. Aslında doğrunun da, yanlışın da ölçüleri, sınırları bellidir. Bu ölçüler elbette Kur'an, Sünnet ve Ehl-i Beyt'tir. Bu sınırların dışına çıkmak ise yanlışın içinde olmaktır. Elbette bu sınırları kabul etmek iman, karşı gelmek ise imansızlığın alametidir. Durum bu kadar açık iken yaşadığımız olayları gözden geçirecek olursak, doğru ve yanlışın tam ortasında olanlar ortaya çıkacaktır. Elbette günümüzün en önemli gelişmelerinin başında seçimler ve terör gelmektedir. Bu bağlamda, doğru ve yanlışın birbirine karışması nasıl oluyor örneklendirip açalım isterseniz.Dün Diyarbakır'da "Kürt sorunu vardır" sözleri ile sanki ülkemizde öyle bir sorun varmış gibi algı oluşturanlar doğru mu konuşuyorlardı? Elbette yalan, yanlış konuşuyorlardı. Terörle müzakere adı altında verilen tavizler AKP milletvekillerince defalarca itiraf edildi. Teröre her platformda destek verenler, Yahudi Barzani gibi kişileri programlarına onur konuğu yapmaktan çekinmediler. Teröristlere verdikleri tavizleri konuşmaktan çekinmediler. O zamanın bakanlarından Hüseyin Çelik'in, "Birkaç Mehmet öldü diye meclisi toplayamayız" açıklamaları hatırlardadır.Askerimize kelle diyenler, kendi çocuklarını askere göndermemelerine rağmen askerliğin yan gelip yatma yeri olmadığını ifade edenler büyük yanlıştadırlar. Bebek katili Öcalan ile görüşülmesini önce ağır ifadelerle inkâr edip sonra bunu kendilerinin yaptığını itiraf edenler sözleri ile kendilerini yalanlamaktadırlar. Gelelim bu günlere? Terörü sanki kendileri semirtmemiş gibi teröre toplumsal tepki algılaması ile birlikte aslında seçim ve oy devşirme mitingleri düzenlenmektedirler. Bunlar halkı aldatmak, doğru ve yanlışı birbirine karıştırmaktan başka bir şey değildir. Elbette yanlışlara doğru diyen Türk halkı aldatılmaya çok müsait yapıdadır. Büyük İsrail'i kurmak için boşaltılan Suriye'deki durumda bu yanlışların faklı versiyonudur. Ülkesini terk etmek zorunda kalan bu insanlara "gelin gelin siz muhacirsiniz biz ensarız" diyen cübbeli şalvarlı İngiliz ajanı sahte hocaların haykırışları zihinlerdedir. Ancak sadece söylemden ve algı oluşturmaktan öteye geçemeyecek olan böyle hezeyanlar halkı aldatmak ve göz boyamaktan ibarettir. Elbette sahtekârlıklarının cezasını dünya ve ukbada çekeceklerdir. Bizler de bunlara şahitler olacağız, bekleyip göreceğiz. Ve şu an onların muhacir diye nitelendirdiği Müslümanlar umut yolculuğunda ya denizlerde can vermekte ya da ecnebilerin yardımlarını beklemekteler maalesef. Ve bu mezhepsel farklılıkları bahane edip savaş fetvaları verenlerle batı idealleri için Müslümanları vatanlarından edenler, yanlışı doğru diye pazarlamak istemektedirler.Son olarak suçluları ve suçları belirtip yanlış ve doğruyu da anlattıktan sonra bunların peşlerinden gidenler elbette masum değildir. Kişi sevdiğiyle beraberdir. Dünyada da böyledir, ahirette de böyledir. Yazımızın başında belirttiğimiz gibi ölçü Kur'an, Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'tir. Onlarla birlikte olmak elbette onların yolundan gitmektir. Çözüm "Müslüman Müslümanın kardeşidir" düsturuyla Ehl-i Beyt çatısı altında bir ve beraber olmaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
H. İbrahim TALAY / diğer yazıları
- Kısır politika ve milli siyaset / 31.05.2020
- Asıl zavallı kim? / 22.05.2020
- İstikamet / 08.05.2020
- Sahte kahramanlar / 28.04.2020
- Şehr-i emin ve liyakat / 04.02.2019
- Suç, ceza ve adalet / 20.01.2019
- Çözümün adresi belli / 08.05.2018
- Tren gecikmez raydan çıkar / 05.05.2018
- Kul hakkı ve Milli Ekonomi Modeli / 28.04.2018
- Yağmur duası ve Milli Ekonomi Modeli / 27.02.2018
- Asıl zavallı kim? / 22.05.2020
- İstikamet / 08.05.2020
- Sahte kahramanlar / 28.04.2020
- Şehr-i emin ve liyakat / 04.02.2019
- Suç, ceza ve adalet / 20.01.2019
- Çözümün adresi belli / 08.05.2018
- Tren gecikmez raydan çıkar / 05.05.2018
- Kul hakkı ve Milli Ekonomi Modeli / 28.04.2018
- Yağmur duası ve Milli Ekonomi Modeli / 27.02.2018