Halifenin, Hz. Fatıma’nın malına el koyması
Hz. Ebu Bekir halife olunca, adamlarını Fedek arazilerini Hz. Fâtımâ adına kontrol eden vekilinin yanına gönderdi. O’nu oradan uzaklaştırarak araziye el koydular
04.02.2023 20:34:00





Hz. Ebu Bekir halife olunca, adamlarını Fedek arazilerini Hz. Fâtımâ adına kontrol eden vekilinin yanına gönderdi. O'nu oradan uzaklaştırarak araziye el koydular.
Bu arada kendisinden başka kimsenin rivayet etmediği bir hadis zikretti.
Peygamberimizin şöyle dediğini duymuştu: "Biz peygamberler topluluğu miras bırakmayız. Bizden geri kalan mallar sadakadır."
O halde Hz. Peygamber miras bırakmamıştı. Ondan geriye kalan mallar Müslüman yoksullara ve miskinlere sadaka olarak dağıtılmalıydı.
Ebu Bekir halife seçildikten on gün sonra Fedek'e birilerini göndererek Hz. Fâtımâ'nın orada bulunan yardımcılarını oradan çıkardı.
Hz. Aişe diyor ki: "Fâtımâ, Hz. Ebu Bekir'e haber göndererek Resulüllah (s.a.v.)'in mirasından payına düşenleri istedi. Fâtımâ o sırada Medine'den, Fedek'ten ve Hayber hurmasından Resulüllah (s.a.v.)'in payına düşen kısımları istiyordu."
Hz. Ebu Bekir şu karşılığı verdi: "Resulüllah (s.a.v.), 'Biz peygamberler miras bırakmayız. Bizden geride kalan mal sadakadır. Âl-i Muhammed bu maldan sadece yiyebilir' buyurmuştur.
Allah'a yemin ederim ki, ben Resulüllah (s.a.v.)'in sadakalarının durumunu hiçbir şekilde değiştirmeyeceğim. Resulüllah (s.a.v.) zamanında nasıl idiyse, bundan sonra öyle olacaktır. Bunlar üzerinde Resulüllah (s.a.v.)'in yaptığı tasarrufun aynısını yapacağım."
Böylece Ebu Bekir, Resulüllah (s.a.v.)'in mirasından Hz. Fâtımâ (a.s.)'a bir pay vermeyi kabul etmedi.
Fedek konusunda Hz. Ebu Bekir
İmam Muhammed Bâkır (a.s.)'ın Fedek ile ilgili rivayeti şöyledir: "Ali (a.s.) Fâtımâ (a.s.)'a dedi ki: 'Git ve Bana, Resulüllah (s.a.v.)'den Sana kalan mirasını iste.'
Bunun üzerine Fâtımâ (a.s.) Ebu Bekir'in yanına geldi ve şöyle dedi:
'Niçin, babam Resulüllah (s.a.v.)'in mirasını Bana vermiyorsun? Neden Benim vekilimi Fedek arazisinden çıkardın? Orayı Resulüllah (s.a.v.)'in, Allah'ın emri ile Bana verdiğini bilmiyor musun?'
Ebu Bekir şöyle dedi: 'Allah dilerse, şüphesiz Sen, haktan başka bir şey söylemezsin. Ama bunun için şahitler getirmen gerekiyor.'
Bunun üzerine Ümmü Eymen geldi ve Ebu Bekir'e şöyle dedi:
'Ey Ebu Bekir! Resulüllah (s.a.v.)'in söylediği bir sözü senin karşına kanıt olarak sunmadıkça şahitlik etmeyeceğim. Allah adına seni yemine veriyorum, Resulüllah (s.a.v.)'in, 'Ümmü Eymen cennet ehlinden bir kadındır' dediğini bilmiyor musun?'
Ebu Bekir, 'Evet, biliyorum' dedi.
Bunun üzerine Ümmü Eymen şöyle dedi: 'Ben şahitlik ediyorum ki, yüce Allah, 'Akraban olan kimseye hakkını ver...' ayetiyle Resulü'ne tavsiyede bulundu, O da Allah'ın bu emri doğrultusunda Fâtımâ'ya Fedek'i verdi.'
Sonra İmam Ali (a.s.) geldi, O da aynı şekilde şahitlikte bulundu. Ebu Bekir Fedek'in Fâtımâ (a.s.)'a ait olduğunu belirten bir yazı yazarak O'na verdi.
Bu sırada Hz. Ömer içeri girdi ve 'Bu yazı nedir?' diye sordu.
Hz. Ebu Bekir, 'Fâtımâ, Fedek'in Kendisine ait olduğunu iddia etti, Ümmü Eymen ve Ali de O'nun lehine tanıklıkta bulundular. Ben de O'na bu yazıyı verdim' dedi.
Ömer yazıyı Fâtımâ (a.s.)'dan aldı, içine tükürerek parçaladı. Fâtımâ (a.s.) ağlayarak dışarı çıktı."
Bir rivayet de şöyledir:
"Hz. Ebu Bekir Fâtımâ (a.s.)'ın konuşmasından etkilendi ve ağladı. (Elbette bu olay birkaç gün sonra Ebu Bekir'in evinde vukû bulmuştur). Sonra Fedek'in Fâtımâ (a.s.)'a geri verilmesi gerektiğini yazdı. Ama bilindiği gibi Ömer bu mektubu alarak yırttı."
Enteresan olan, Ebu Bekir'in yazdığı belgeyi alarak yırtan Hz. Ömer, kendi hilafeti sırasında Fedek'i Ali (a.s.) ve Abbas'a bırakmıştır.
Allame Semhudi'nin Tarihu'l-Medine'sinde ve Yakut b. Abdul¬lah Rumi'nin Mu'cem'ul-Buldan'ında şu rivayet vardır:
"Ebu Bekir hilafeti zamanında Fedek'e el koydu. Ama Ömer hilafeti zamanında onu Ali'ye ve Abbas'a geri verdi."
Hz. Ali Fedek üzerinde o dönemde tasarrufta bulundu. Bu tasarruf Fedek'in O'na ve ailesine Hz. Ömer tarafından miras hükümlerine göre bırakıldığının ispatıdır.
"Hz. Fâtımâ ilk önce mülkiyet ve tasarruf sahibi olması unvanıyla, Peygamberin (s.a.v.) Fedek'i kendisine bağışladığı esasında Ebu Bekir ile tartıştı. Şeriatın beğendiği tanıkları olmayınca da miras iddiası ile hakkını aradı." Yani "miras" iddiası "bağıştır" iddiası reddedildikten sonra gündeme gelmiştir.
İbn Hacer, Savaik'ul-Muhrika adlı eserinde "Rafızilerin şüphelerinden 7. şüphe" başlığında şunları aktarıyor:
"Fâtımâ ilk önce Fedek'in bir bağış olduğu iddiasında bulundu. Şahitleri reddedilince üzülerek şöyle buyurdu: Artık sizinle konuşmayacağım."
Sire-i Halebi'de bu olay şöyle aktarılmaktadır:
"Resulüllah (s.a.v.)'in rıhletinden on gün geçmeden Hz. Zehra (a.s.)'a halifenin memurlarının Fedek'e el koyup, oradaki işçileri dışarı çıkardıkları haberi geldi.
Bunun üzerine Hz. Zehra Ben-i Haşim kadınları ile birlikte hakkını onlardan geri alabilmek için halifenin yanına gitti ve aralarında şöyle bir konuşma geçti:
Hz. Fâtımâ (a.s.): 'Neden Benim işçilerimi Fedek'ten çıkardın ve neden Benim hakkıma el koydun?'
Halife: 'Ben, Babandan duyduğum üzere peygamberler kendilerinden miras bırakmazlar.'
Hz. Zehra (a.s.): 'Babam hayattayken Fedek'i Bana bağışlamıştı ve Ben, O hayattayken Fedek'in sahibi idim.'
Halife: 'Bunun için şahitlerin var mı?'
Hz. Zehra (a.s.): 'Evet şahitlerim Ali ve Ümmü Eymen'dir.'
Böylece Ali (a.s.) ve Ümmü Eymen, Peygamber (s.a.v.) hayattayken Hz. Zehra (a.s.)'ın Fedek'in sahibi olduğuna şahitlik ettiler.
Halife, Hz. Zehra (a.s.)'ın iddiasını ispat etmek için getirdiği şahitleri yeterli görmedi ve şöyle dedi: Ben asla bir erkek ve bir kadının şahitliğini kabul etmem. Ya iki erkek ya da bir erkek ve iki kadını şahit getir."
Sünni eserlerde, Hz. Ebu Bekir'in şerî hükümlere göre karar verdiği, iki erkek veya dört kadın veya bir erkek ve iki kadının şahitliğinin aranması gereğinin doğru olduğu, Hz. Fâtımâ'nın bu hükmün kapsamında şahitleri olmadığı için, Ebu Bekir'in verdiği kararın doğru olduğu savunması yer alır.
Ancak Ehl-i Beyt alimleri ise, "Şerî hükümlere göre hareket edilecekse, şahit istemekle ilgili hükümlere geçilmeden evvel şahit getirmesi gereken tarafın hangisi olduğu tespit edilmeli idi" diyorlar ve şu hadisi esas alıyorlar: "Belge getirmek iddia sahibine, yemin etmek de inkar edene aittir."
Yani, İslam fıkhına göre, mal üzerinde tasarrufta bulunan değil, tersini iddia eden şahit getirmeli idi.
Buna göre, Hz. Ebu Bekir'in yapması gereken bu malı halen tasarruf edenden değil, Fedek'in Hz. Fâtımâ'nın olmadığını iddia edenden (kendisinden) şahit istemesidir.
Hz. Fâtımâ (a.s.) şahit getirmesine gerek olmadığı halde şahit getirmiş ve Hz. Ebu Bekir kabul etmemişse; o zaman Hz. Ebu Bekir kendi iddiası için şahit getirmeli idi.
Şerh-u Nehcül Belağa'dan Hz. Ebu Bekir'in şahidi olarak Ömer ve Ebu Ubeyde'nin yer aldığını da nakledelim:
Bu şahitler, "Peygamber (s.a.v.) kendi ailesinin zaruri ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra bu gelirin geri kalanını umumiyetin mesalihi için harcıyordu. Eğer Fedek Hz. Zehra'nın malı ise, neden Peygamber (s.a.v.) bu gelirin bir kısmını diğer şeyler için sarf etmişti?" dediler.
Şahitler arasındaki ihtilaflar sonucu halife ayağa kalktı ve her iki tarafın da sözlerinin sahih olduğunu ilan ederek şöyle dedi:
"Her iki tarafın şahitleri de sahih ve doğru söylüyorlar ve ben tüm şahitlerin sözünü kabul ediyorum.
Hem Ali, hem Ümmü Eymen, hem Ömer ve Ebu Ubeyde doğru söylüyorlar. Zira Zehra (a.s.)'ın elinde olan Fedek, Peygamberin (s.a.v.) malı idi ve O, buranın geliri ile kendi ailesinin zaruri ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra geri kalanını Müslümanlar arasında taksim ediyordu. Ben de bu konuda Peygamberin (s.a.v.) yolunu takip edeceğim."
Hz Zehra (a.s.) şöyle buyurdu: "Ben de gelirden geri kalanı İslam'ın mesalihi için harcayacağım."
Hz. Ebu Bekir ise şöyle karşılık verdi: "Ben, Senin yerine bu işi yaparım."
"Hz. Fâtımâ (a.s.)'ın şahitlerinden Hz. Ali'yi, O'nun eşi olduğu için, Hasan (a.s.) ve Hüseyin (a.s.)'ı evladı olduğu için, Ümmü Eymen'i Hz. Fâtımâ (a.s.)'ın cariyesi olduğu için kabul etmediğini söylemiştir. Böylece Fedek gerçek sahibinin elinden alınmış oldu."
Mes'udi, Müruc'uz-Zeheb kitabında şahitlerle ilgili şöyle yazıyor:
"Peygamber (s.a.v.)'in kızı, Fedek hakkında Ebu Bekir ile müzakere etti ve Fedek'i ondan geri istedi. O, Ali (a.s.), Hasan (a.s.), Hüseyin (a.s.) ve Ümmü Eymen'i şahitleri olarak getirdi."
Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Hz. Ali tathir ayeti ile masumiyetleri ispatlanmış kişilerdendir. Dolayısıyla onların şahitliği başka hiç kimseninki ile kıyaslanamayacak kadar güvenilirdir.
Kaldı ki, tamamen hakkın ve hakikatin ortaya çıkması isteniyorsa yapılması gereken, Hz. Fâtımâ (a.s.)'dan yemin istemek olmalıydı.
Çünkü "Mallar ve borçlar hususunda müddeinin (davacının) kasemi de eklenirse bir kadın şahitle de hükmedebileceği yazmaktadır. Resulüllah (s.a.v.)'in bir şahit ile davacının kasemine dayanarak hüküm verdiği rivayettir."
Bu noktada şahitliği kabul görmeyen İmam Ali'nin doğruluğu hakkında hadisleri verelim:
"Ey iman edenler! Allah'tan sakının ve sâdıklarla (doğrularla) birlikte olun."
Sünni kaynaklardan başlarsak: İbrahim bin Muhammed Himvini, Ferais'us-Simtayn'de, "Sâdıklarla birlikte olun. Yani Ali bin Ebi Tâlib'le birlikte olun" şeklinde tefsir etmiştir.
Aynı ayetle ilgili olarak, Celaluddin Suyuti, Durrü'l Mensur'da İbn-i Abbas'tan rivayetle, Resulüllah (s.a.v.)'in şöyle dediğini rivayet ediyorlar: "Bu ayetteki, sâdıklardan kasıt, Muhammed ve Ali'dir."
"Allah'a ve O'nun Resulü (s.a.v.)'e iman edenler; işte onlar Rableri katında sıddıklar ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Onların mükafatları ve nurları vardır."
İmam Ahmed bin Hanbel, Müsned'de, bu ayetin Hz. Ali (a.s.) hakkında nâzil olduğunu ve O'nun sadıklardan olduğunu nakletmiştir.
Yani, Hz. Ebu Bekir, doğruluğu ayetle sabit bir kişinin şehadetini kabul etmemiştir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Bu arada kendisinden başka kimsenin rivayet etmediği bir hadis zikretti.
Peygamberimizin şöyle dediğini duymuştu: "Biz peygamberler topluluğu miras bırakmayız. Bizden geri kalan mallar sadakadır."
O halde Hz. Peygamber miras bırakmamıştı. Ondan geriye kalan mallar Müslüman yoksullara ve miskinlere sadaka olarak dağıtılmalıydı.
Ebu Bekir halife seçildikten on gün sonra Fedek'e birilerini göndererek Hz. Fâtımâ'nın orada bulunan yardımcılarını oradan çıkardı.
Hz. Aişe diyor ki: "Fâtımâ, Hz. Ebu Bekir'e haber göndererek Resulüllah (s.a.v.)'in mirasından payına düşenleri istedi. Fâtımâ o sırada Medine'den, Fedek'ten ve Hayber hurmasından Resulüllah (s.a.v.)'in payına düşen kısımları istiyordu."
Hz. Ebu Bekir şu karşılığı verdi: "Resulüllah (s.a.v.), 'Biz peygamberler miras bırakmayız. Bizden geride kalan mal sadakadır. Âl-i Muhammed bu maldan sadece yiyebilir' buyurmuştur.
Allah'a yemin ederim ki, ben Resulüllah (s.a.v.)'in sadakalarının durumunu hiçbir şekilde değiştirmeyeceğim. Resulüllah (s.a.v.) zamanında nasıl idiyse, bundan sonra öyle olacaktır. Bunlar üzerinde Resulüllah (s.a.v.)'in yaptığı tasarrufun aynısını yapacağım."
Böylece Ebu Bekir, Resulüllah (s.a.v.)'in mirasından Hz. Fâtımâ (a.s.)'a bir pay vermeyi kabul etmedi.
Fedek konusunda Hz. Ebu Bekir
İmam Muhammed Bâkır (a.s.)'ın Fedek ile ilgili rivayeti şöyledir: "Ali (a.s.) Fâtımâ (a.s.)'a dedi ki: 'Git ve Bana, Resulüllah (s.a.v.)'den Sana kalan mirasını iste.'
Bunun üzerine Fâtımâ (a.s.) Ebu Bekir'in yanına geldi ve şöyle dedi:
'Niçin, babam Resulüllah (s.a.v.)'in mirasını Bana vermiyorsun? Neden Benim vekilimi Fedek arazisinden çıkardın? Orayı Resulüllah (s.a.v.)'in, Allah'ın emri ile Bana verdiğini bilmiyor musun?'
Ebu Bekir şöyle dedi: 'Allah dilerse, şüphesiz Sen, haktan başka bir şey söylemezsin. Ama bunun için şahitler getirmen gerekiyor.'
Bunun üzerine Ümmü Eymen geldi ve Ebu Bekir'e şöyle dedi:
'Ey Ebu Bekir! Resulüllah (s.a.v.)'in söylediği bir sözü senin karşına kanıt olarak sunmadıkça şahitlik etmeyeceğim. Allah adına seni yemine veriyorum, Resulüllah (s.a.v.)'in, 'Ümmü Eymen cennet ehlinden bir kadındır' dediğini bilmiyor musun?'
Ebu Bekir, 'Evet, biliyorum' dedi.
Bunun üzerine Ümmü Eymen şöyle dedi: 'Ben şahitlik ediyorum ki, yüce Allah, 'Akraban olan kimseye hakkını ver...' ayetiyle Resulü'ne tavsiyede bulundu, O da Allah'ın bu emri doğrultusunda Fâtımâ'ya Fedek'i verdi.'
Sonra İmam Ali (a.s.) geldi, O da aynı şekilde şahitlikte bulundu. Ebu Bekir Fedek'in Fâtımâ (a.s.)'a ait olduğunu belirten bir yazı yazarak O'na verdi.
Bu sırada Hz. Ömer içeri girdi ve 'Bu yazı nedir?' diye sordu.
Hz. Ebu Bekir, 'Fâtımâ, Fedek'in Kendisine ait olduğunu iddia etti, Ümmü Eymen ve Ali de O'nun lehine tanıklıkta bulundular. Ben de O'na bu yazıyı verdim' dedi.
Ömer yazıyı Fâtımâ (a.s.)'dan aldı, içine tükürerek parçaladı. Fâtımâ (a.s.) ağlayarak dışarı çıktı."
Bir rivayet de şöyledir:
"Hz. Ebu Bekir Fâtımâ (a.s.)'ın konuşmasından etkilendi ve ağladı. (Elbette bu olay birkaç gün sonra Ebu Bekir'in evinde vukû bulmuştur). Sonra Fedek'in Fâtımâ (a.s.)'a geri verilmesi gerektiğini yazdı. Ama bilindiği gibi Ömer bu mektubu alarak yırttı."
Enteresan olan, Ebu Bekir'in yazdığı belgeyi alarak yırtan Hz. Ömer, kendi hilafeti sırasında Fedek'i Ali (a.s.) ve Abbas'a bırakmıştır.
Allame Semhudi'nin Tarihu'l-Medine'sinde ve Yakut b. Abdul¬lah Rumi'nin Mu'cem'ul-Buldan'ında şu rivayet vardır:
"Ebu Bekir hilafeti zamanında Fedek'e el koydu. Ama Ömer hilafeti zamanında onu Ali'ye ve Abbas'a geri verdi."
Hz. Ali Fedek üzerinde o dönemde tasarrufta bulundu. Bu tasarruf Fedek'in O'na ve ailesine Hz. Ömer tarafından miras hükümlerine göre bırakıldığının ispatıdır.
"Hz. Fâtımâ ilk önce mülkiyet ve tasarruf sahibi olması unvanıyla, Peygamberin (s.a.v.) Fedek'i kendisine bağışladığı esasında Ebu Bekir ile tartıştı. Şeriatın beğendiği tanıkları olmayınca da miras iddiası ile hakkını aradı." Yani "miras" iddiası "bağıştır" iddiası reddedildikten sonra gündeme gelmiştir.
İbn Hacer, Savaik'ul-Muhrika adlı eserinde "Rafızilerin şüphelerinden 7. şüphe" başlığında şunları aktarıyor:
"Fâtımâ ilk önce Fedek'in bir bağış olduğu iddiasında bulundu. Şahitleri reddedilince üzülerek şöyle buyurdu: Artık sizinle konuşmayacağım."
Sire-i Halebi'de bu olay şöyle aktarılmaktadır:
"Resulüllah (s.a.v.)'in rıhletinden on gün geçmeden Hz. Zehra (a.s.)'a halifenin memurlarının Fedek'e el koyup, oradaki işçileri dışarı çıkardıkları haberi geldi.
Bunun üzerine Hz. Zehra Ben-i Haşim kadınları ile birlikte hakkını onlardan geri alabilmek için halifenin yanına gitti ve aralarında şöyle bir konuşma geçti:
Hz. Fâtımâ (a.s.): 'Neden Benim işçilerimi Fedek'ten çıkardın ve neden Benim hakkıma el koydun?'
Halife: 'Ben, Babandan duyduğum üzere peygamberler kendilerinden miras bırakmazlar.'
Hz. Zehra (a.s.): 'Babam hayattayken Fedek'i Bana bağışlamıştı ve Ben, O hayattayken Fedek'in sahibi idim.'
Halife: 'Bunun için şahitlerin var mı?'
Hz. Zehra (a.s.): 'Evet şahitlerim Ali ve Ümmü Eymen'dir.'
Böylece Ali (a.s.) ve Ümmü Eymen, Peygamber (s.a.v.) hayattayken Hz. Zehra (a.s.)'ın Fedek'in sahibi olduğuna şahitlik ettiler.
Halife, Hz. Zehra (a.s.)'ın iddiasını ispat etmek için getirdiği şahitleri yeterli görmedi ve şöyle dedi: Ben asla bir erkek ve bir kadının şahitliğini kabul etmem. Ya iki erkek ya da bir erkek ve iki kadını şahit getir."
Sünni eserlerde, Hz. Ebu Bekir'in şerî hükümlere göre karar verdiği, iki erkek veya dört kadın veya bir erkek ve iki kadının şahitliğinin aranması gereğinin doğru olduğu, Hz. Fâtımâ'nın bu hükmün kapsamında şahitleri olmadığı için, Ebu Bekir'in verdiği kararın doğru olduğu savunması yer alır.
Ancak Ehl-i Beyt alimleri ise, "Şerî hükümlere göre hareket edilecekse, şahit istemekle ilgili hükümlere geçilmeden evvel şahit getirmesi gereken tarafın hangisi olduğu tespit edilmeli idi" diyorlar ve şu hadisi esas alıyorlar: "Belge getirmek iddia sahibine, yemin etmek de inkar edene aittir."
Yani, İslam fıkhına göre, mal üzerinde tasarrufta bulunan değil, tersini iddia eden şahit getirmeli idi.
Buna göre, Hz. Ebu Bekir'in yapması gereken bu malı halen tasarruf edenden değil, Fedek'in Hz. Fâtımâ'nın olmadığını iddia edenden (kendisinden) şahit istemesidir.
Hz. Fâtımâ (a.s.) şahit getirmesine gerek olmadığı halde şahit getirmiş ve Hz. Ebu Bekir kabul etmemişse; o zaman Hz. Ebu Bekir kendi iddiası için şahit getirmeli idi.
Şerh-u Nehcül Belağa'dan Hz. Ebu Bekir'in şahidi olarak Ömer ve Ebu Ubeyde'nin yer aldığını da nakledelim:
Bu şahitler, "Peygamber (s.a.v.) kendi ailesinin zaruri ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra bu gelirin geri kalanını umumiyetin mesalihi için harcıyordu. Eğer Fedek Hz. Zehra'nın malı ise, neden Peygamber (s.a.v.) bu gelirin bir kısmını diğer şeyler için sarf etmişti?" dediler.
Şahitler arasındaki ihtilaflar sonucu halife ayağa kalktı ve her iki tarafın da sözlerinin sahih olduğunu ilan ederek şöyle dedi:
"Her iki tarafın şahitleri de sahih ve doğru söylüyorlar ve ben tüm şahitlerin sözünü kabul ediyorum.
Hem Ali, hem Ümmü Eymen, hem Ömer ve Ebu Ubeyde doğru söylüyorlar. Zira Zehra (a.s.)'ın elinde olan Fedek, Peygamberin (s.a.v.) malı idi ve O, buranın geliri ile kendi ailesinin zaruri ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra geri kalanını Müslümanlar arasında taksim ediyordu. Ben de bu konuda Peygamberin (s.a.v.) yolunu takip edeceğim."
Hz Zehra (a.s.) şöyle buyurdu: "Ben de gelirden geri kalanı İslam'ın mesalihi için harcayacağım."
Hz. Ebu Bekir ise şöyle karşılık verdi: "Ben, Senin yerine bu işi yaparım."
"Hz. Fâtımâ (a.s.)'ın şahitlerinden Hz. Ali'yi, O'nun eşi olduğu için, Hasan (a.s.) ve Hüseyin (a.s.)'ı evladı olduğu için, Ümmü Eymen'i Hz. Fâtımâ (a.s.)'ın cariyesi olduğu için kabul etmediğini söylemiştir. Böylece Fedek gerçek sahibinin elinden alınmış oldu."
Mes'udi, Müruc'uz-Zeheb kitabında şahitlerle ilgili şöyle yazıyor:
"Peygamber (s.a.v.)'in kızı, Fedek hakkında Ebu Bekir ile müzakere etti ve Fedek'i ondan geri istedi. O, Ali (a.s.), Hasan (a.s.), Hüseyin (a.s.) ve Ümmü Eymen'i şahitleri olarak getirdi."
Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Hz. Ali tathir ayeti ile masumiyetleri ispatlanmış kişilerdendir. Dolayısıyla onların şahitliği başka hiç kimseninki ile kıyaslanamayacak kadar güvenilirdir.
Kaldı ki, tamamen hakkın ve hakikatin ortaya çıkması isteniyorsa yapılması gereken, Hz. Fâtımâ (a.s.)'dan yemin istemek olmalıydı.
Çünkü "Mallar ve borçlar hususunda müddeinin (davacının) kasemi de eklenirse bir kadın şahitle de hükmedebileceği yazmaktadır. Resulüllah (s.a.v.)'in bir şahit ile davacının kasemine dayanarak hüküm verdiği rivayettir."
Bu noktada şahitliği kabul görmeyen İmam Ali'nin doğruluğu hakkında hadisleri verelim:
"Ey iman edenler! Allah'tan sakının ve sâdıklarla (doğrularla) birlikte olun."
Sünni kaynaklardan başlarsak: İbrahim bin Muhammed Himvini, Ferais'us-Simtayn'de, "Sâdıklarla birlikte olun. Yani Ali bin Ebi Tâlib'le birlikte olun" şeklinde tefsir etmiştir.
Aynı ayetle ilgili olarak, Celaluddin Suyuti, Durrü'l Mensur'da İbn-i Abbas'tan rivayetle, Resulüllah (s.a.v.)'in şöyle dediğini rivayet ediyorlar: "Bu ayetteki, sâdıklardan kasıt, Muhammed ve Ali'dir."
"Allah'a ve O'nun Resulü (s.a.v.)'e iman edenler; işte onlar Rableri katında sıddıklar ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Onların mükafatları ve nurları vardır."
İmam Ahmed bin Hanbel, Müsned'de, bu ayetin Hz. Ali (a.s.) hakkında nâzil olduğunu ve O'nun sadıklardan olduğunu nakletmiştir.
Yani, Hz. Ebu Bekir, doğruluğu ayetle sabit bir kişinin şehadetini kabul etmemiştir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.