editor: okan egesel
Kıbrıs Türkiye'nin vazgeçilmezlerindendir. Yunanistan için, oradaki Rumlar için ne kadar ehemmiyeti varsa en az o kadar da senin için ehemmiyeti vardır. Kıbrıs, Akdeniz'in tamamına bakan bir seyyar gemi rolünü oynuyor. Orada olan bir irade, aklı varsa Akdeniz'in tamamına hakim olur. Afrika'ya hakim olur. Asya'ya da komşu böyle bir üssü bırakmak mümkün değildir.Karpaz burnunu, Güzelyurt, Maraş, Rum kesimine bırakılıyor. Böylece bütün su kaynakları Rumlara teslim ediliyor. Rumlara bırakılan topraklar Türk kesiminin içine sarkıyor. Şu anda 40 bin civarında orada silahlı kuvvetimiz var. Bunu 9999'a indiriyorlar. Bu planın neresinden bakarsanız bakın stratejik olarak Türklerin lehine değildir. Usul olarak da değil, asıl olarak da değildir. Tamamen Türklerin aleyhinedir.Avrupalı çalışacak, milli gelirin 9 bin dolar olacak. Sana para verecek de "bunu gel ye" diyecek; bunu akıl kabul edebilir mi? Hiç mümkün değildir. Biz, kimliğimize sahip çıkmamız lazım. Kendimizden kaçmayalım. Bilakis kendimizle barışalım. O kimliği ayakta tutalım. Çok uzun zamandan beri bu kimliği çok örseledik, çok yorduk, çok gururunu incittik. Yazıktır. Onu tutalım. Onu layık olduğu yere çıkartalım.
p Hocam, biz geçmişte bir Sevr olayı yaşadık. Sevr'in içine ülkemizin bir çok yeri giriyor. Şimdi önümüzde bir de Kıbrıs meselesi var. Bu Kıbrıs meselesi ile birlikte bize Sevr'e ait bir şeyler mi hatırlatmaya çalışıyorlar?
Prof. Dr. Haydar Baş- Burada doğruyu görüp öyle konuşmak istiyorsak şunu çok iyi bilmemiz lazımdır: Batının Türkiye'ye bakışı nedir? Avrupa bize nasıl bakıyor? Bizim bu kadar saygı duyduğumuz, emsalsiz dediğimiz bu dünya bize, binde bir değer veriyor mu? Bunu bir görmekte fayda var. Biz, geçmişte, miting meydanlarında bunları hatırlatmıştık. "Önce Kıbrıs, sonra Güneydoğu, daha sonra Ege, İstanbul, Pontus, büyük Ermenistan hayalleri; bütün bunlar önümüze gelecek" dedik. Bunlar Batının emelleridir. Bunlar, AB'nin Parlamento kararlarıdır. Müsaadenizle bir kaç tanesini okuyayım:
Avrupa bize, Kıbrıs'a
nasıl bakıyor?
"Avrupa Parlamentosu, Türk Hükümetine ve TBMM'ne, özellikle modern Türkiye devletinin kurulması öncesinde Ermeni azınlığın maruz kaldığı soykırımı kamuoyu önünde kabul etmesi ve Türk toplumunun önemli bir parçasını oluşturan Ermeni azınlığa taze bir destek vermesi çağrısında bulunur." Yani, AB Parlamentosu, 15 Kasım 2000 tarihinde, "siz bunlara soykırım yaptınız, bunları katlettiniz. TBMM bunu kabul etsin" diyor.
"Avrupa Parlamentosu, Türk Hükümetinden özellikle işgalci askeri güçlerin geri çekilmesi ve Kıbrıs sorununa adil ve uyulabilir bir çözüm çağrısında bulunur." Yani bizim oradaki askerimizi işgalci bir güç olarak niteleyen AP, askerimizi oradan çekmemizi istiyor. ( 19 Eylül 1996).
Bir de azınlık mevzuu var. Lozan'daki tarife göre azınlık, müslim, gayrimüslime göre belirlenmiştir. AB, "Bugün ben bu tarifi kabul etmiyorum" diyor. Etnik ayırıma göre kabul ediyor. Yani Lazı, Kürdü, Boşnağı vs. azınlık kabul ediyor. Kısaca adamlar, "Bizim azınlık tarifimize göre sizin bölünmeniz, parçalanmanız lazım" diyor. Sözün tamını aptala söylerler. Bize tamın tamını söylediler. Adamlar hiç bir şey gizlemiyorlar. Yalan konuştukları yok. Bizi aldatmıyorlar.
Yine, "Avrupa Parlamentosu, Ege'deki Kardak Adası ile ilgili olarak Türkiye'nin provokatif askeri operasyonlarından kaygı duymaktadır. Kardak Adası 1923 Lozan, 1932 İtalya Türkiye arasındaki protokol ve 1947 Paris Anlaşmasına göre 12 Ada gurubuna dahildir. Haritalarda Yunan toprağı olarak gösterilmektedir" ( 15 Şubat 1996) diyor.
Ondan sonra da "Fener Rum Patrikhanesindeki Patriğe ekümenik sıfatı vererek bir site devleti hakkı tanıyacaksınız" diyor. Bu insanların dediği budur. Biz o zaman dedik ki; AB, bütün bunları gündem edecek ve önümüze koyacak, siz isteseniz de bunu yapacak, istemeseniz de yapacak. Şimdi yapıyor mu, yapmıyor mu? Yapıyor. Hemen gündeme getirdiler. O zaman hatayı biz, kendi nefsimizde arayalım. Var olma, varlığımızı ortaya koyma, aidiyetimizi kabul etme noktasında millet olduğumuzun şuuruna, bilincine varalım, ona göre yapılması gerekenleri yapalım.
Annan planı tamamen Türklerin aleyhinedir
p Kıbrıs'ta bir Annan planından bahsediliyor. AB'nin bu Annan planı üzerinden bir hesabı olduğu görülüyor. Annan planı ile Kıbrıs'ta Türkiye'ye dayatılan nedir? Kıbrıs elden gidiyor mu?
Prof. Dr. Haydar Baş- Karpaz burnu, Türkiye'ye yakın bir burundur. Orasını Rumlara bırakıyorlar. Güzelyurt, Maraş, Rum kesimine bırakılıyor. Böylece bütün su kaynakları Rumlara teslim ediliyor. Rumlara bırakılan topraklar Türk kesiminin içine sarkıyor. Bu, aynı zamanda oradaki Türklerin savunmasını güçleştiriyor. Şu anda 40 bin civarında orada silahlı kuvvetimiz var. Bunu 9999'a indiriyorlar. Kısaca bu planın neresinden bakarsanız bakın stratejik olarak Türklerin lehine kesinlikle değildir. Usul olarak da değil, asıl olarak da değildir. Tamamen Türklerin aleyhinedir. 1974'lü yılları biz çok iyi biliyoruz. Gece giderken sinek avlar gibi Türkleri avlıyorlardı. Evlerini basıyorlardı. Banyolarda boğuyorlardı. Şimdi bunlar unutuldu. Adam şimdi kalkıyor, "Ben hürriyet istiyorum. Denktaş buna mani oluyor" diye birkaç tane provokatif adam tutmuşlar, onları konuşturuyorlar. Yalan. Onların anaları, babaları orada neler çekmiş. Annan planı hayata geçtikten sonra bunlar tekrar hortlamayacak mı? O zaman yeniden bir Kıbrıs çıkartması mı gerekiyor? Dolayısıyla bu planın Türkler için zerre kadar hayrı yoktur. Ama bu plan üzerinde konuşulmaz mı, tartışılmaz mı; bu ayrı konudur. Eğer oradaki Türklerin lehine bir mantık, bir mantalite çıkartabilirseniz, buyurun, hodri meydan, yapın. Ama onda muvaffak olabileceğimizi zannetmiyorum.
Kıbrıs Türkiye için vazgeçilmezdir
p Bir de AB, sorunlu bir ada olan Kıbrıs adasını istiyor. Hatta Türkiye'yi karşısına alarak bunu yapmaya çalışıyor. Fakat biz, neredeyse, "Kıbrıs, Türkiye açısından ehemmiyetini kaybetti" anlayışındayız. Kıbrıs'ın Türkiye için ne ehemmiyeti var?
Prof. Dr. Haydar Baş- Dikkat ederseniz Yunanistan için, oradaki Rumlar için ne kadar ehemmiyeti varsa bir o kadar da senin için ehemmiyeti vardır. Olaya niye böyle bakmıyoruz. Yani Yunanistan için ehemmiyeti var, oradaki Rumlar için değeri var, senin için yok; bu kadar mantıksız iş mi olur? Bir defa Kıbrıs, Akdeniz'in tamamına bakan bir seyyar gemi rolünü oynuyor. Ama bu sabit. Öyle bir gemi ki böyle bir donanmayı sen nerede bulacaksın? Orada olan bir irade Akdeniz'in tamamına aklı varsa hakim olur. Afrika'ya hakim olur. Asya'ya komşu. Böyle bir üssü sen bırakacaksın, ondan sonra ne yapacaksın? Bir zamanlar Ruslar, 1974'te, "Size 50 bin asker verelim. Rumlara, Yunanlılara karşı koyun" dediler. Türkler de, "50 bin asker vereceksin de ondan sonra sizi oradan kaç askerle çıkartacağız" dediler.
Biz şunu çok iyi bilelim. Biz, millet kimliğimiz unuttuk. Yeniden millet kimliğimize kavuşma seferberliği başlatmamız lazım. Aksi takdirde Allah belamızı veriyor, farkında olmuyoruz. Seni yok etmeye çalışan adamların karşısında bir bilek bir yürek olmak gerekirken sen kalkıyorsun benimle uğraşıyorsun, ben seninle uğraşıyorum. Bu, aynı zamanda hem bir seviyesizlik, hem bir ahlaksızlıktır. Niye bir ve beraber olup da şu vatana göz diken insanların karşısında durmak istemiyoruz?
Denktaş Kıbrıs'ın tapusudur
p Kıbrıs'ta çözümsüzlüğün adresi olarak Denktaş gösterilmeye çalışılıyor. Denktaş'ın bugüne kadar sergilediği duruşu Türkiye'nin izlediği strateji dışında değerlendirmek mümkün müdür? Bazıları da gelinen bu noktada Denktaş artık şapkasını alıp düşünmesi lazım diyor. Siz ne diyorsunuz?
Prof. Dr. Haydar Baş- Denktaş oranın tabiri caizse tapusudur. Denktaş'a çeşitli provokatörler oyun oynamaktadır. Hiç kimse bu oyuna gelmesin. Zaman ona sahip çıkma zamanıdır.
Avrupa bizi istemiyor
p Hocam, Türkiye'nin AB üyeliği bir türlü gerçekleşmiyor. Kopenhag Kriterleri gereği birçok kanunlar çıkarttık. Ama bırakın üyeliği müzakere tarihi bile alamadık. Niçin bu tarih verilmiyor?
Prof. Dr. Haydar Baş- Dilerseniz bu soruya da Avrupa Parlamentosunda söz sahibi insanların ağzından cevap verelim. Bu insanlar yalan konuşmuyorlar. Biz, kendimize ediyoruz. 1999 yılında, AB Dışilişkiler Komitesi Başkanı olan Paul Spencer, "Türklere ileride bir gün AB'nin parçası olacakları yolunda 30 yıldır söz vererek hiç dürüst bir davranışta bulunmadığımızı düşünüyorum. Türkiye'ye gerçek niyetimizi anlatmamız çok daha dürüst bir davranış olurdu" diyor. Yani, "Türkleri biz almayacağız" demek istiyor. Almanya'nın eski başbakanlarından Schmidt ve Kohl, Fransa eski Cumhurbaşkanı Jiscard D'estaing, AB'nin bir Hıristiyan birliği olduğunu ifade ediyor. "Burası bir Hıristiyan birliğidir. Türklerin burada işi yoktur" diyor.
Biz defalarca şunu söyledik ve dedik ki; biz Avrupa'ya karşı değiliz, Avrupa bize karşıdır. Onlar diyor ki; "Türklerin medeniyet farkı var, kültür farkı var, din farkı var, örf-adet-gelenek farkı var. Bu insanlar bizimle asırlar boyu çatıştı. Biz bu insanlarla beraber olamayız." İşte burada saydığımız insanların da anlatmaya çalıştığı ve şu ana kadar alınan kararların da ortaya koyduğu tavır, bu, bizim ifade etmeye çalıştığımız tavırdır. Biz, onun için, "Bizi almazlar" diyoruz. Bizim onlarla beraber olmaktan bir endişemiz yok. Niye yok? Çünkü biz güçlüyüz. Maneviyat olarak da güçlüyüz, kültür olarak da güçlüyüz, akide olarak da güçlüyüz. Ama o seni kabul etmez.
Mesela işçi olarak bizim ağabeylerimiz, arkadaşlarımız Almanya'ya gittiler. Kültür seviyeleri üstün olmamalarına rağmen, birçoğu belki de ilkokul diplomasını alel usul almalarına rağmen, 20'lik çiviyi kapının arkasına vurup ceketini oraya asan insan, Mercedes fabrikasında, Ford fabrikasında vs çalıştılar, orada buluş sahibi oldular. Kabiliyetli bir milletiz. Özü sağlam bir milletiz. Adam baktı ki o seviyede gelen insan şimdi burada patron oldu. Bugünkü seviyedekini ben buraya alırsam anam,dinim ağlar, diyor. Adamlar bir hesap içerisinde ve bizi almazlar. İşini özü budur. Bunda ümitvar olmamız kendimizi kandırmamızdır.
Sonra, Avrupalı çalışacak, milli gelirin 9 bin dolar olacak. Sana para verecek de "bunu gel ye" diyecek; bunu akıl kabul edebilir mi? Hiç mümkün değildir. Tekrar ediyorum. Biz, kimliğimize sahip çıkmamız lazım. Kendimizden kaçmayalım. Bilakis kendimizle barışalım. O kimliği ayakta tutalım. Çok uzun zamandan beri bu kimliği çok örseledik, çok yorduk, çok gururunu incittik. Yazıktır. Onu tutalım. O, buna layık değildir, bizim yaptıklarımıza layık değildir. Ayıptır. İnsan olana gülerler. Onu layık olduğu yere çıkartalım.
Birlik ve beraberlik ihtiyacı
p Seçimde iktidara gelseydiniz Türkiye bu badireden nasıl kurtulurdu? Neler yapardınız?
Prof. Dr. Haydar Baş- Getirirsiniz iktidara nasıl kurtulacağını gösteririm. Ben bu işi yaparım. Bunu yapacak irade bizde var, inanç, azim, gayret, bilgi, şuur, benlik, kimlik var. Hepsi bizde var. Zaten şu anlattıklarımızı düşünürseniz, ekonomik olarak ne yapılacak izah ettik. İç ve dış siyaset olarak ne yapılacak, izah ettik. Tekrar ediyorum, bu memleketin önce birliğe beraberliğe, devlet millet kaynaşmasına, sivil asker dostluğuna ihtiyacı vardır. O zaman bize çok yüklendiler. "Bunları şunlar kurdurdu, bunlar kurdurdu" dediler. Benim arkamda öyle güçler var ki bizi haber yapan televizyonlar kapandı; onu bile açtıramadılar! Artı, nasıl bir güç ki bu beni hiç bir televizyona çıkartamıyor. Oralara girmeyelim. Sonra biz siyasete kendi isteğimizle girmedik. Biz, 50 vilayette kuvay-ı milliye programları yaptık. Millet bana, "Önümüze geç. Hocam nerede kaldın? Geç kaldın" dedi. Beni Hz. Ali gibi ortada bırakıp arkadan vurduysalar bunun kabahati bende değildir. Ben bu işi hallederdim. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Ben yaparım dedim mi yaparım.
p Hocam, verdiğiniz bu bilgiler için teşekkür ederiz.
Kıbrıs Türkiye'nin vazgeçilmezlerindendir. Yunanistan için, oradaki Rumlar için ne kadar ehemmiyeti varsa en az o kadar da senin için ehemmiyeti vardır. Kıbrıs, Akdeniz'in tamamına bakan bir seyyar gemi rolünü oynuyor. Orada olan bir irade, aklı varsa Akdeniz'in tamamına hakim olur. Afrika'ya hakim olur. Asya'ya da komşu böyle bir üssü bırakmak mümkün değildir.Karpaz burnunu, Güzelyurt, Maraş, Rum kesimine bırakılıyor. Böylece bütün su kaynakları Rumlara teslim ediliyor. Rumlara bırakılan topraklar Türk kesiminin içine sarkıyor. Şu anda 40 bin civarında orada silahlı kuvvetimiz var. Bunu 9999'a indiriyorlar. Bu planın neresinden bakarsanız bakın stratejik olarak Türklerin lehine değildir. Usul olarak da değil, asıl olarak da değildir. Tamamen Türklerin aleyhinedir.Avrupalı çalışacak, milli gelirin 9 bin dolar olacak. Sana para verecek de "bunu gel ye" diyecek; bunu akıl kabul edebilir mi? Hiç mümkün değildir. Biz, kimliğimize sahip çıkmamız lazım. Kendimizden kaçmayalım. Bilakis kendimizle barışalım. O kimliği ayakta tutalım. Çok uzun zamandan beri bu kimliği çok örseledik, çok yorduk, çok gururunu incittik. Yazıktır. Onu tutalım. Onu layık olduğu yere çıkartalım.
p Hocam, biz geçmişte bir Sevr olayı yaşadık. Sevr'in içine ülkemizin bir çok yeri giriyor. Şimdi önümüzde bir de Kıbrıs meselesi var. Bu Kıbrıs meselesi ile birlikte bize Sevr'e ait bir şeyler mi hatırlatmaya çalışıyorlar?
Prof. Dr. Haydar Baş- Burada doğruyu görüp öyle konuşmak istiyorsak şunu çok iyi bilmemiz lazımdır: Batının Türkiye'ye bakışı nedir? Avrupa bize nasıl bakıyor? Bizim bu kadar saygı duyduğumuz, emsalsiz dediğimiz bu dünya bize, binde bir değer veriyor mu? Bunu bir görmekte fayda var. Biz, geçmişte, miting meydanlarında bunları hatırlatmıştık. "Önce Kıbrıs, sonra Güneydoğu, daha sonra Ege, İstanbul, Pontus, büyük Ermenistan hayalleri; bütün bunlar önümüze gelecek" dedik. Bunlar Batının emelleridir. Bunlar, AB'nin Parlamento kararlarıdır. Müsaadenizle bir kaç tanesini okuyayım:
Avrupa bize, Kıbrıs'a
nasıl bakıyor?
"Avrupa Parlamentosu, Türk Hükümetine ve TBMM'ne, özellikle modern Türkiye devletinin kurulması öncesinde Ermeni azınlığın maruz kaldığı soykırımı kamuoyu önünde kabul etmesi ve Türk toplumunun önemli bir parçasını oluşturan Ermeni azınlığa taze bir destek vermesi çağrısında bulunur." Yani, AB Parlamentosu, 15 Kasım 2000 tarihinde, "siz bunlara soykırım yaptınız, bunları katlettiniz. TBMM bunu kabul etsin" diyor.
"Avrupa Parlamentosu, Türk Hükümetinden özellikle işgalci askeri güçlerin geri çekilmesi ve Kıbrıs sorununa adil ve uyulabilir bir çözüm çağrısında bulunur." Yani bizim oradaki askerimizi işgalci bir güç olarak niteleyen AP, askerimizi oradan çekmemizi istiyor. ( 19 Eylül 1996).
Bir de azınlık mevzuu var. Lozan'daki tarife göre azınlık, müslim, gayrimüslime göre belirlenmiştir. AB, "Bugün ben bu tarifi kabul etmiyorum" diyor. Etnik ayırıma göre kabul ediyor. Yani Lazı, Kürdü, Boşnağı vs. azınlık kabul ediyor. Kısaca adamlar, "Bizim azınlık tarifimize göre sizin bölünmeniz, parçalanmanız lazım" diyor. Sözün tamını aptala söylerler. Bize tamın tamını söylediler. Adamlar hiç bir şey gizlemiyorlar. Yalan konuştukları yok. Bizi aldatmıyorlar.
Yine, "Avrupa Parlamentosu, Ege'deki Kardak Adası ile ilgili olarak Türkiye'nin provokatif askeri operasyonlarından kaygı duymaktadır. Kardak Adası 1923 Lozan, 1932 İtalya Türkiye arasındaki protokol ve 1947 Paris Anlaşmasına göre 12 Ada gurubuna dahildir. Haritalarda Yunan toprağı olarak gösterilmektedir" ( 15 Şubat 1996) diyor.
Ondan sonra da "Fener Rum Patrikhanesindeki Patriğe ekümenik sıfatı vererek bir site devleti hakkı tanıyacaksınız" diyor. Bu insanların dediği budur. Biz o zaman dedik ki; AB, bütün bunları gündem edecek ve önümüze koyacak, siz isteseniz de bunu yapacak, istemeseniz de yapacak. Şimdi yapıyor mu, yapmıyor mu? Yapıyor. Hemen gündeme getirdiler. O zaman hatayı biz, kendi nefsimizde arayalım. Var olma, varlığımızı ortaya koyma, aidiyetimizi kabul etme noktasında millet olduğumuzun şuuruna, bilincine varalım, ona göre yapılması gerekenleri yapalım.
Annan planı tamamen Türklerin aleyhinedir
p Kıbrıs'ta bir Annan planından bahsediliyor. AB'nin bu Annan planı üzerinden bir hesabı olduğu görülüyor. Annan planı ile Kıbrıs'ta Türkiye'ye dayatılan nedir? Kıbrıs elden gidiyor mu?
Prof. Dr. Haydar Baş- Karpaz burnu, Türkiye'ye yakın bir burundur. Orasını Rumlara bırakıyorlar. Güzelyurt, Maraş, Rum kesimine bırakılıyor. Böylece bütün su kaynakları Rumlara teslim ediliyor. Rumlara bırakılan topraklar Türk kesiminin içine sarkıyor. Bu, aynı zamanda oradaki Türklerin savunmasını güçleştiriyor. Şu anda 40 bin civarında orada silahlı kuvvetimiz var. Bunu 9999'a indiriyorlar. Kısaca bu planın neresinden bakarsanız bakın stratejik olarak Türklerin lehine kesinlikle değildir. Usul olarak da değil, asıl olarak da değildir. Tamamen Türklerin aleyhinedir. 1974'lü yılları biz çok iyi biliyoruz. Gece giderken sinek avlar gibi Türkleri avlıyorlardı. Evlerini basıyorlardı. Banyolarda boğuyorlardı. Şimdi bunlar unutuldu. Adam şimdi kalkıyor, "Ben hürriyet istiyorum. Denktaş buna mani oluyor" diye birkaç tane provokatif adam tutmuşlar, onları konuşturuyorlar. Yalan. Onların anaları, babaları orada neler çekmiş. Annan planı hayata geçtikten sonra bunlar tekrar hortlamayacak mı? O zaman yeniden bir Kıbrıs çıkartması mı gerekiyor? Dolayısıyla bu planın Türkler için zerre kadar hayrı yoktur. Ama bu plan üzerinde konuşulmaz mı, tartışılmaz mı; bu ayrı konudur. Eğer oradaki Türklerin lehine bir mantık, bir mantalite çıkartabilirseniz, buyurun, hodri meydan, yapın. Ama onda muvaffak olabileceğimizi zannetmiyorum.
Kıbrıs Türkiye için vazgeçilmezdir
p Bir de AB, sorunlu bir ada olan Kıbrıs adasını istiyor. Hatta Türkiye'yi karşısına alarak bunu yapmaya çalışıyor. Fakat biz, neredeyse, "Kıbrıs, Türkiye açısından ehemmiyetini kaybetti" anlayışındayız. Kıbrıs'ın Türkiye için ne ehemmiyeti var?
Prof. Dr. Haydar Baş- Dikkat ederseniz Yunanistan için, oradaki Rumlar için ne kadar ehemmiyeti varsa bir o kadar da senin için ehemmiyeti vardır. Olaya niye böyle bakmıyoruz. Yani Yunanistan için ehemmiyeti var, oradaki Rumlar için değeri var, senin için yok; bu kadar mantıksız iş mi olur? Bir defa Kıbrıs, Akdeniz'in tamamına bakan bir seyyar gemi rolünü oynuyor. Ama bu sabit. Öyle bir gemi ki böyle bir donanmayı sen nerede bulacaksın? Orada olan bir irade Akdeniz'in tamamına aklı varsa hakim olur. Afrika'ya hakim olur. Asya'ya komşu. Böyle bir üssü sen bırakacaksın, ondan sonra ne yapacaksın? Bir zamanlar Ruslar, 1974'te, "Size 50 bin asker verelim. Rumlara, Yunanlılara karşı koyun" dediler. Türkler de, "50 bin asker vereceksin de ondan sonra sizi oradan kaç askerle çıkartacağız" dediler.
Biz şunu çok iyi bilelim. Biz, millet kimliğimiz unuttuk. Yeniden millet kimliğimize kavuşma seferberliği başlatmamız lazım. Aksi takdirde Allah belamızı veriyor, farkında olmuyoruz. Seni yok etmeye çalışan adamların karşısında bir bilek bir yürek olmak gerekirken sen kalkıyorsun benimle uğraşıyorsun, ben seninle uğraşıyorum. Bu, aynı zamanda hem bir seviyesizlik, hem bir ahlaksızlıktır. Niye bir ve beraber olup da şu vatana göz diken insanların karşısında durmak istemiyoruz?
Denktaş Kıbrıs'ın tapusudur
p Kıbrıs'ta çözümsüzlüğün adresi olarak Denktaş gösterilmeye çalışılıyor. Denktaş'ın bugüne kadar sergilediği duruşu Türkiye'nin izlediği strateji dışında değerlendirmek mümkün müdür? Bazıları da gelinen bu noktada Denktaş artık şapkasını alıp düşünmesi lazım diyor. Siz ne diyorsunuz?
Prof. Dr. Haydar Baş- Denktaş oranın tabiri caizse tapusudur. Denktaş'a çeşitli provokatörler oyun oynamaktadır. Hiç kimse bu oyuna gelmesin. Zaman ona sahip çıkma zamanıdır.
Avrupa bizi istemiyor
p Hocam, Türkiye'nin AB üyeliği bir türlü gerçekleşmiyor. Kopenhag Kriterleri gereği birçok kanunlar çıkarttık. Ama bırakın üyeliği müzakere tarihi bile alamadık. Niçin bu tarih verilmiyor?
Prof. Dr. Haydar Baş- Dilerseniz bu soruya da Avrupa Parlamentosunda söz sahibi insanların ağzından cevap verelim. Bu insanlar yalan konuşmuyorlar. Biz, kendimize ediyoruz. 1999 yılında, AB Dışilişkiler Komitesi Başkanı olan Paul Spencer, "Türklere ileride bir gün AB'nin parçası olacakları yolunda 30 yıldır söz vererek hiç dürüst bir davranışta bulunmadığımızı düşünüyorum. Türkiye'ye gerçek niyetimizi anlatmamız çok daha dürüst bir davranış olurdu" diyor. Yani, "Türkleri biz almayacağız" demek istiyor. Almanya'nın eski başbakanlarından Schmidt ve Kohl, Fransa eski Cumhurbaşkanı Jiscard D'estaing, AB'nin bir Hıristiyan birliği olduğunu ifade ediyor. "Burası bir Hıristiyan birliğidir. Türklerin burada işi yoktur" diyor.
Biz defalarca şunu söyledik ve dedik ki; biz Avrupa'ya karşı değiliz, Avrupa bize karşıdır. Onlar diyor ki; "Türklerin medeniyet farkı var, kültür farkı var, din farkı var, örf-adet-gelenek farkı var. Bu insanlar bizimle asırlar boyu çatıştı. Biz bu insanlarla beraber olamayız." İşte burada saydığımız insanların da anlatmaya çalıştığı ve şu ana kadar alınan kararların da ortaya koyduğu tavır, bu, bizim ifade etmeye çalıştığımız tavırdır. Biz, onun için, "Bizi almazlar" diyoruz. Bizim onlarla beraber olmaktan bir endişemiz yok. Niye yok? Çünkü biz güçlüyüz. Maneviyat olarak da güçlüyüz, kültür olarak da güçlüyüz, akide olarak da güçlüyüz. Ama o seni kabul etmez.
Mesela işçi olarak bizim ağabeylerimiz, arkadaşlarımız Almanya'ya gittiler. Kültür seviyeleri üstün olmamalarına rağmen, birçoğu belki de ilkokul diplomasını alel usul almalarına rağmen, 20'lik çiviyi kapının arkasına vurup ceketini oraya asan insan, Mercedes fabrikasında, Ford fabrikasında vs çalıştılar, orada buluş sahibi oldular. Kabiliyetli bir milletiz. Özü sağlam bir milletiz. Adam baktı ki o seviyede gelen insan şimdi burada patron oldu. Bugünkü seviyedekini ben buraya alırsam anam,dinim ağlar, diyor. Adamlar bir hesap içerisinde ve bizi almazlar. İşini özü budur. Bunda ümitvar olmamız kendimizi kandırmamızdır.
Sonra, Avrupalı çalışacak, milli gelirin 9 bin dolar olacak. Sana para verecek de "bunu gel ye" diyecek; bunu akıl kabul edebilir mi? Hiç mümkün değildir. Tekrar ediyorum. Biz, kimliğimize sahip çıkmamız lazım. Kendimizden kaçmayalım. Bilakis kendimizle barışalım. O kimliği ayakta tutalım. Çok uzun zamandan beri bu kimliği çok örseledik, çok yorduk, çok gururunu incittik. Yazıktır. Onu tutalım. O, buna layık değildir, bizim yaptıklarımıza layık değildir. Ayıptır. İnsan olana gülerler. Onu layık olduğu yere çıkartalım.
Birlik ve beraberlik ihtiyacı
p Seçimde iktidara gelseydiniz Türkiye bu badireden nasıl kurtulurdu? Neler yapardınız?
Prof. Dr. Haydar Baş- Getirirsiniz iktidara nasıl kurtulacağını gösteririm. Ben bu işi yaparım. Bunu yapacak irade bizde var, inanç, azim, gayret, bilgi, şuur, benlik, kimlik var. Hepsi bizde var. Zaten şu anlattıklarımızı düşünürseniz, ekonomik olarak ne yapılacak izah ettik. İç ve dış siyaset olarak ne yapılacak, izah ettik. Tekrar ediyorum, bu memleketin önce birliğe beraberliğe, devlet millet kaynaşmasına, sivil asker dostluğuna ihtiyacı vardır. O zaman bize çok yüklendiler. "Bunları şunlar kurdurdu, bunlar kurdurdu" dediler. Benim arkamda öyle güçler var ki bizi haber yapan televizyonlar kapandı; onu bile açtıramadılar! Artı, nasıl bir güç ki bu beni hiç bir televizyona çıkartamıyor. Oralara girmeyelim. Sonra biz siyasete kendi isteğimizle girmedik. Biz, 50 vilayette kuvay-ı milliye programları yaptık. Millet bana, "Önümüze geç. Hocam nerede kaldın? Geç kaldın" dedi. Beni Hz. Ali gibi ortada bırakıp arkadan vurduysalar bunun kabahati bende değildir. Ben bu işi hallederdim. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Ben yaparım dedim mi yaparım.
p Hocam, verdiğiniz bu bilgiler için teşekkür ederiz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.