Serdar CİNEL
Dört seneden beri yaşanan ekonomik kriz Türk insanının belini büktüğü gibi hükümetlere, siyasîlere ve en kötüsü devlete olan güvenini sarsmış dolayısıyla içinde yaşadığımız buhranın çözülemeyeceği fikri ortaya çıkmıştır. Ortaya çözüm önerileri konulmadığı için de insanların bir kısmı çözümü dış kaynaklı olarak görmeye başlamıştır. Bu bir millet ve bir devlet için son derece tehlikelidir. Çünkü bu durum başka devletlerin egemenliğini kabul etmenin ilk aşaması olarak karşımıza çıkar ki sonuçta bağımsızlık diye ortada bir şey kalmaz. Aynı şekilde ülkemizde bizi bir arada tutan değerlerin, inancın, milliyetçiliğin istismar edilmesi insanımızın manevi direncini maalesef sarsmıştır. Dolayısıyla insanımız güven duygusunu yitirmeye başlamıştır. Ancak bu tehlikeli durumu gören Prof. Dr. Haydar Baş Türkiye'de ikinci Kuvay-ı Milliye hareketini başlatarak milletimizi yekvücut birleştirmiş ve Türk milleti de O'na bağrını açmıştır. Çözümü dışarıda arayanlara karşı "Bu millet büyük bir millettir" diyerek millete güven vermiş, çözüm önerileri orataya koyarak milletin kalbine serin sular serpmiştir. Tıpkı Kurtuluş Savaşında olduğu gibi...
Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'nda yenilince toprakları emperyalist devletler tarafından paylaşılmaya başlanmıştı. Bu esnada ortaya üç tane fikir ortaya çıkmıştı. Ameirkan mandası (himayesi), İngiliz mandası ve ulusal kurtuluş savaşı... Milletine güvenmeyenler başka devletlerin himayesini istiyorlardı. Hatta işbirliği yapmak için çeşitli dernekler kurdular; İngiliz Muhipler Cemiyeti, Wilson Prensipleri Cemiyeti... Bu cemiyetlerin amacı yapılacak işgalleri Türk halkına kabul ettirmek, emperyalist devletlerle işbirliği yapmaktı. Şunu belirtelim ki millî mücadelede vatanımızı elimizden almak için çalışan milletimizi yok etmek için faaliyet gösteren cemiyetler ve kuruluşlar tam olarak incelenmemiştir. O günden bu güne bu kuruluşlar Türk milletinin bağımsızlık duygusu karşısında gerilemişse de bugün sayıları günden güne artmaktadır. Bu faaliyetlerde bulunan kişilerden biri de casus İngiliz papazı Rew Frew'dir. İşgalci ülkelerin her biri daha fazla toprak alabilmek için yeraltı faaliyetlerinde bulunarak etki alanlarını artırmayı amaçlamışlar dolayısıyla yerli işbirlikçilerini kullanımşlardır. İngilizler yerli işbirlikçi bulabilmek amacıyla casus papaz Frew'i görevlendirmişti. Papaz Frew ilk iş olarak hükümet yetkililerini elde ettiği gibi Sait Molla adında bir devlet yetkilisini kandırmayı başarmış ve 20 Mayıs 1919'da İstanbul'da İngiliz Muhipler Cemiyeti kurulmuştur. O dönemin milliyetçileri Sait Molla'nın faaliyetlerini engellemek istemişse de bunu başaramadılar. Hatta Sait Molla daha da ileri giderek Teali İslam Cemiyetini kurarak ayaklanmalar için Kürt Teali Cemiyeti ile işbirliği yapıyordu. Tabiî ki İngilizler de onu destekliyordu. İngiliz Muhipler Cemiyeti üyeleri fakir mahallelere giderek halka bedava et dağıtarak bazı boş vaatlerde bulunup para dağıtarak halkın sempatisini kazanmaya çalışılıyorlardı. Ama aynı tarihlerde İstanbul işgal edildiğinde Fransız komutan Esperey İstanbul'a beyaz bir atın üzerinde girmişti. Sebebi kendisine sorulduğunda "Fatih de İstanbul'u fethettiği zaman İstanbul'a böyle girmişti" cevabını verdi. İstanbul'un işgaline en çok azınlıklar sevinmişti. Çılgınca eğlenceler başlamış, Rumlar ellerindeki Yunan bayraklarını sallayarak sevinç gösterilerinde bulunuyorlardı. Hatta Rum çocukları Müslüman Türk çocuklarını taşa tutuyorlardı. İşgal devletleri işgallerde karışıklık çıkmasın diye gasp bürosu kurdular.
Maalesef günümüzde de yaşanılan çeşitli sıkıntılar karşısında yerli işbirlikçiler tarafından halka başka devletlerin sempatisi aşılanıyor. Ekonomik gücü zayıflamış öğrencilerimize misyonerler burs vererek onları kendilerine çekmeye, halkın kendine olan güvenini sarsmaya çalışıyorlar. Yani tarih boyunca başaramadıkları emperyalist emellerini gerçekleştirmek için tarihte kullandıkları senaryoları tekrar gündeme getirmeye çalışıyorlar. Mustafa Kemal bütün bunlara karşı tarihte eşi benzeri olamyan bir mücadele başlatarak Türk halkını esaretten kurtarmıştı. Milletine zor zamanında sahip çıkmış en zor olanı seçerek ateşten gömlek giymişti. O isteseydi en iyi makamalara yükselebilirdi, soğukta yerde yatacağına kuş tüyü yataklarda yatabilirdi. Hiç birini tercih etmedi. Günlerce askeriyle yemek yemeden, aç kaldı, her türlü zorluğu göğüsledi. Ama sonuçta Türk milletini bayraksız ve esaret altında bırakmadı.
Peki neden? Tabiî ki Bağımsız Türkiye için... Türk halkı ona destek verdi ve bağımsızlık kazanıldı. Kurtuluş Savaşı esnasında Ahıskalı Tahsin, annesine gönderdiği mektubunda şunları söylüyordu:
"Anne vatan için çarpışmaya gidiyorum. Dönersem görüşürüz. Şehit olursam arkamdan ağlama. İftihar et. Kafkasya'da savaşmış olan Şeyh Şamilin yanına cennete giderim."
Biz vatanımızı bu anlayışla kurtardık. Şimdilerde AB sürecinde topraklarımız parçalanmak isteniyor. Kıbrıs, Güneydoğu tartışılıyor. Avrupa Parlamentosu "Sözde Ermeni Soykırımını" kabul ediyor. Türk milletinin bunu kabul etmesi mümkün değildir. Etmediğinin en önemli göstergesi Trabzon'da, İstanbul Çağlayan'da, Ankara Tandoğan'da yapılan bağımsızlık mitingleridir. Bu vatan sahipsiz değildir. Kurtuluş Savaşı halkın desteği ile kazanılmış, kaynağını gücünü halktan alan bir savaştır. Bugün de vatana sahip çıkılacaksa icazet Atlantik ötesinden değil halktan alınmalıdır. Bu millet başak bir devletin egemenliğini tarih boyunca kabul etmemiştir ve bundan sonra da etmeyecektir.
Milletimize güveniyoruz...
Dört seneden beri yaşanan ekonomik kriz Türk insanının belini büktüğü gibi hükümetlere, siyasîlere ve en kötüsü devlete olan güvenini sarsmış dolayısıyla içinde yaşadığımız buhranın çözülemeyeceği fikri ortaya çıkmıştır. Ortaya çözüm önerileri konulmadığı için de insanların bir kısmı çözümü dış kaynaklı olarak görmeye başlamıştır. Bu bir millet ve bir devlet için son derece tehlikelidir. Çünkü bu durum başka devletlerin egemenliğini kabul etmenin ilk aşaması olarak karşımıza çıkar ki sonuçta bağımsızlık diye ortada bir şey kalmaz. Aynı şekilde ülkemizde bizi bir arada tutan değerlerin, inancın, milliyetçiliğin istismar edilmesi insanımızın manevi direncini maalesef sarsmıştır. Dolayısıyla insanımız güven duygusunu yitirmeye başlamıştır. Ancak bu tehlikeli durumu gören Prof. Dr. Haydar Baş Türkiye'de ikinci Kuvay-ı Milliye hareketini başlatarak milletimizi yekvücut birleştirmiş ve Türk milleti de O'na bağrını açmıştır. Çözümü dışarıda arayanlara karşı "Bu millet büyük bir millettir" diyerek millete güven vermiş, çözüm önerileri orataya koyarak milletin kalbine serin sular serpmiştir. Tıpkı Kurtuluş Savaşında olduğu gibi...
Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'nda yenilince toprakları emperyalist devletler tarafından paylaşılmaya başlanmıştı. Bu esnada ortaya üç tane fikir ortaya çıkmıştı. Ameirkan mandası (himayesi), İngiliz mandası ve ulusal kurtuluş savaşı... Milletine güvenmeyenler başka devletlerin himayesini istiyorlardı. Hatta işbirliği yapmak için çeşitli dernekler kurdular; İngiliz Muhipler Cemiyeti, Wilson Prensipleri Cemiyeti... Bu cemiyetlerin amacı yapılacak işgalleri Türk halkına kabul ettirmek, emperyalist devletlerle işbirliği yapmaktı. Şunu belirtelim ki millî mücadelede vatanımızı elimizden almak için çalışan milletimizi yok etmek için faaliyet gösteren cemiyetler ve kuruluşlar tam olarak incelenmemiştir. O günden bu güne bu kuruluşlar Türk milletinin bağımsızlık duygusu karşısında gerilemişse de bugün sayıları günden güne artmaktadır. Bu faaliyetlerde bulunan kişilerden biri de casus İngiliz papazı Rew Frew'dir. İşgalci ülkelerin her biri daha fazla toprak alabilmek için yeraltı faaliyetlerinde bulunarak etki alanlarını artırmayı amaçlamışlar dolayısıyla yerli işbirlikçilerini kullanımşlardır. İngilizler yerli işbirlikçi bulabilmek amacıyla casus papaz Frew'i görevlendirmişti. Papaz Frew ilk iş olarak hükümet yetkililerini elde ettiği gibi Sait Molla adında bir devlet yetkilisini kandırmayı başarmış ve 20 Mayıs 1919'da İstanbul'da İngiliz Muhipler Cemiyeti kurulmuştur. O dönemin milliyetçileri Sait Molla'nın faaliyetlerini engellemek istemişse de bunu başaramadılar. Hatta Sait Molla daha da ileri giderek Teali İslam Cemiyetini kurarak ayaklanmalar için Kürt Teali Cemiyeti ile işbirliği yapıyordu. Tabiî ki İngilizler de onu destekliyordu. İngiliz Muhipler Cemiyeti üyeleri fakir mahallelere giderek halka bedava et dağıtarak bazı boş vaatlerde bulunup para dağıtarak halkın sempatisini kazanmaya çalışılıyorlardı. Ama aynı tarihlerde İstanbul işgal edildiğinde Fransız komutan Esperey İstanbul'a beyaz bir atın üzerinde girmişti. Sebebi kendisine sorulduğunda "Fatih de İstanbul'u fethettiği zaman İstanbul'a böyle girmişti" cevabını verdi. İstanbul'un işgaline en çok azınlıklar sevinmişti. Çılgınca eğlenceler başlamış, Rumlar ellerindeki Yunan bayraklarını sallayarak sevinç gösterilerinde bulunuyorlardı. Hatta Rum çocukları Müslüman Türk çocuklarını taşa tutuyorlardı. İşgal devletleri işgallerde karışıklık çıkmasın diye gasp bürosu kurdular.
Maalesef günümüzde de yaşanılan çeşitli sıkıntılar karşısında yerli işbirlikçiler tarafından halka başka devletlerin sempatisi aşılanıyor. Ekonomik gücü zayıflamış öğrencilerimize misyonerler burs vererek onları kendilerine çekmeye, halkın kendine olan güvenini sarsmaya çalışıyorlar. Yani tarih boyunca başaramadıkları emperyalist emellerini gerçekleştirmek için tarihte kullandıkları senaryoları tekrar gündeme getirmeye çalışıyorlar. Mustafa Kemal bütün bunlara karşı tarihte eşi benzeri olamyan bir mücadele başlatarak Türk halkını esaretten kurtarmıştı. Milletine zor zamanında sahip çıkmış en zor olanı seçerek ateşten gömlek giymişti. O isteseydi en iyi makamalara yükselebilirdi, soğukta yerde yatacağına kuş tüyü yataklarda yatabilirdi. Hiç birini tercih etmedi. Günlerce askeriyle yemek yemeden, aç kaldı, her türlü zorluğu göğüsledi. Ama sonuçta Türk milletini bayraksız ve esaret altında bırakmadı.
Peki neden? Tabiî ki Bağımsız Türkiye için... Türk halkı ona destek verdi ve bağımsızlık kazanıldı. Kurtuluş Savaşı esnasında Ahıskalı Tahsin, annesine gönderdiği mektubunda şunları söylüyordu:
"Anne vatan için çarpışmaya gidiyorum. Dönersem görüşürüz. Şehit olursam arkamdan ağlama. İftihar et. Kafkasya'da savaşmış olan Şeyh Şamilin yanına cennete giderim."
Biz vatanımızı bu anlayışla kurtardık. Şimdilerde AB sürecinde topraklarımız parçalanmak isteniyor. Kıbrıs, Güneydoğu tartışılıyor. Avrupa Parlamentosu "Sözde Ermeni Soykırımını" kabul ediyor. Türk milletinin bunu kabul etmesi mümkün değildir. Etmediğinin en önemli göstergesi Trabzon'da, İstanbul Çağlayan'da, Ankara Tandoğan'da yapılan bağımsızlık mitingleridir. Bu vatan sahipsiz değildir. Kurtuluş Savaşı halkın desteği ile kazanılmış, kaynağını gücünü halktan alan bir savaştır. Bugün de vatana sahip çıkılacaksa icazet Atlantik ötesinden değil halktan alınmalıdır. Bu millet başak bir devletin egemenliğini tarih boyunca kabul etmemiştir ve bundan sonra da etmeyecektir.
Milletimize güveniyoruz...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.