




Abdulkadir Geylani hazretleri şöyle buyurdu:
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu: "İnsanlar Allah-ü Teâlâ'nın huzurunda dizleri üzerine çökerler. Günah ve kusurlarını itiraf ederler. Hayretlerinin çokluğundan ve dehşete kapılmalarından ötürü gözleri bulanıp görmez olurlar. Kalpleri anlayamaz olur. Aza ve organları rahatsız ve kudretsiz olup konuşamazlar. Ayet-i kerimede bildirildiği şekilde, kendileri ile yakınları ve akrabaları arasında, yaklaşma ve birleşme kesildiğinden, birbirleriyle görüşmeye, birbirlerinin hâlinden konuşmaya, onlara sormaya güçleri olmaz.
Dünyada iken inkâr ettikleri, inanmadıkları ahiret hallerini, elem ve kederleri ve çeşit çeşit azapları yakinen gördüklerinde, Secde suresi on ikinci ayet-i kerimesinde bildirildiği gibi, 'Yâ Rabbi, gördük ve işittik. Şimdi bizi dünyaya gönder de, sâlih ameller işleyelim' derlerse de, istekleri kabul olmaz. Cehennemde susuz kalırlar. Kendilerine su verilmez. Açtırlar, doyurulmazlar. Çıplaktırlar giydirilmezler. Mağlupturlar, yardım olunmazlar. Mahzundurlar, sevindirilmezler. Nefislerinde, çoluk, çocuk, mal ve kazançlarında zarar ve ziyandadırlar."
Yine buyurdu: "İnsanlar bu halde iken Allah-ü Teâlâ Cehennem hazinedarlarına, bukağı, zincir ve gürzler alarak yardımcılar ile Cehennemden çıkmalarını emreder. Hemen Cehennemden çıkıp Allah-ü Teâlâ'nın emrini gözetirler. Şakiler onlara bakıp, ellerindeki bukağı ve zincirleri ve elbiselerini gördüklerinde, parmaklarını ısırıp yerler. Kendilerine, eyvah helak olduk deyip, gözyaşlarını yerlere akıtırlar. Ayakları titrer. Her iyilikten me'yus ve ümitsiz olurlar. Bu anda Allah-ü Teâlâ Cehennem meleklerine, Hakka suresinin otuz birinci ayetinde olduğu gibi, 'Onları tutunuz, zincir ve bukağılarla bağlayınız, sonra Cehenneme atınız' der."
Yine buyurdu: "Allah-ü Teâlâ, şakileri Cehennemin hangi tabakasına atmak dilerse, o tabakada görevli zebanileri çağırıp, onlara, 'Bunları alınız' diye emredince, her birine yetmiş melek yapışıp bağlarlar. Ağır bukağıları boyunlarına, zincirleri kızgınlık ve gazapla burunlarına takıp başları ile ayakları arasına arkaları tarafından bir araya getirirler. Bu durumda bel kemikleri kırılır."
Yine buyurdu: "Bu durumda onlar gözlerini dikip, kapaklarını yummadan dururlar. Şah damarları şişer. Boyunlarındaki etler yanıp soyulur. Bukağıların kızgınlığı beyinlerine işleyip, beyinleri kaynar. Ayaklarına kadar derilerine tesir eder. Vücutlarından derileri sökülüp, etleri yeşil olup, etlerinden sarı sular akar. Bukağılar boyunlarına konduğu zaman, omuzları ile kulakları arasını doldurur, etlerini yakar. Dudakları yanıp dişleri meydana çıkar. Dilleri korkunç seslerle feryat eder.
Cehennemin yüksek alevleri onların damar ve sinirlerinde kan gibi akar, her parçasına işler. Boyunlarındaki bukağılar, bağlar ve demirlerin kızgınlıklarının çokluğu kalplerine işler. Yürekleri boğazına gelip boğazları şişer. Şişkinlikleri artar. Sesleri kesilir, derileri yanıp mahvolur. Bu durumda Allah-ü Teâlâ Cehennem zebanilerine, onlara elbise giydirmelerini emreder. Zebaniler İbrahim sûresi, elli birinci ayetinde bildirildiği gibi, onlara siyah ve kokusu pis ve gayet kaim katrandan elbise ve don giydirirler. Bunların hararetinden öyle alevli ateş çıkar ki, bu ateş dağların üzerine konsaydı, büyüklük ve sertliklerine rağmen, erirlerdi."
(Günyetü't-Tâlibîn'den…)
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu: "İnsanlar Allah-ü Teâlâ'nın huzurunda dizleri üzerine çökerler. Günah ve kusurlarını itiraf ederler. Hayretlerinin çokluğundan ve dehşete kapılmalarından ötürü gözleri bulanıp görmez olurlar. Kalpleri anlayamaz olur. Aza ve organları rahatsız ve kudretsiz olup konuşamazlar. Ayet-i kerimede bildirildiği şekilde, kendileri ile yakınları ve akrabaları arasında, yaklaşma ve birleşme kesildiğinden, birbirleriyle görüşmeye, birbirlerinin hâlinden konuşmaya, onlara sormaya güçleri olmaz.
Dünyada iken inkâr ettikleri, inanmadıkları ahiret hallerini, elem ve kederleri ve çeşit çeşit azapları yakinen gördüklerinde, Secde suresi on ikinci ayet-i kerimesinde bildirildiği gibi, 'Yâ Rabbi, gördük ve işittik. Şimdi bizi dünyaya gönder de, sâlih ameller işleyelim' derlerse de, istekleri kabul olmaz. Cehennemde susuz kalırlar. Kendilerine su verilmez. Açtırlar, doyurulmazlar. Çıplaktırlar giydirilmezler. Mağlupturlar, yardım olunmazlar. Mahzundurlar, sevindirilmezler. Nefislerinde, çoluk, çocuk, mal ve kazançlarında zarar ve ziyandadırlar."
Yine buyurdu: "İnsanlar bu halde iken Allah-ü Teâlâ Cehennem hazinedarlarına, bukağı, zincir ve gürzler alarak yardımcılar ile Cehennemden çıkmalarını emreder. Hemen Cehennemden çıkıp Allah-ü Teâlâ'nın emrini gözetirler. Şakiler onlara bakıp, ellerindeki bukağı ve zincirleri ve elbiselerini gördüklerinde, parmaklarını ısırıp yerler. Kendilerine, eyvah helak olduk deyip, gözyaşlarını yerlere akıtırlar. Ayakları titrer. Her iyilikten me'yus ve ümitsiz olurlar. Bu anda Allah-ü Teâlâ Cehennem meleklerine, Hakka suresinin otuz birinci ayetinde olduğu gibi, 'Onları tutunuz, zincir ve bukağılarla bağlayınız, sonra Cehenneme atınız' der."
Yine buyurdu: "Allah-ü Teâlâ, şakileri Cehennemin hangi tabakasına atmak dilerse, o tabakada görevli zebanileri çağırıp, onlara, 'Bunları alınız' diye emredince, her birine yetmiş melek yapışıp bağlarlar. Ağır bukağıları boyunlarına, zincirleri kızgınlık ve gazapla burunlarına takıp başları ile ayakları arasına arkaları tarafından bir araya getirirler. Bu durumda bel kemikleri kırılır."
Yine buyurdu: "Bu durumda onlar gözlerini dikip, kapaklarını yummadan dururlar. Şah damarları şişer. Boyunlarındaki etler yanıp soyulur. Bukağıların kızgınlığı beyinlerine işleyip, beyinleri kaynar. Ayaklarına kadar derilerine tesir eder. Vücutlarından derileri sökülüp, etleri yeşil olup, etlerinden sarı sular akar. Bukağılar boyunlarına konduğu zaman, omuzları ile kulakları arasını doldurur, etlerini yakar. Dudakları yanıp dişleri meydana çıkar. Dilleri korkunç seslerle feryat eder.
Cehennemin yüksek alevleri onların damar ve sinirlerinde kan gibi akar, her parçasına işler. Boyunlarındaki bukağılar, bağlar ve demirlerin kızgınlıklarının çokluğu kalplerine işler. Yürekleri boğazına gelip boğazları şişer. Şişkinlikleri artar. Sesleri kesilir, derileri yanıp mahvolur. Bu durumda Allah-ü Teâlâ Cehennem zebanilerine, onlara elbise giydirmelerini emreder. Zebaniler İbrahim sûresi, elli birinci ayetinde bildirildiği gibi, onlara siyah ve kokusu pis ve gayet kaim katrandan elbise ve don giydirirler. Bunların hararetinden öyle alevli ateş çıkar ki, bu ateş dağların üzerine konsaydı, büyüklük ve sertliklerine rağmen, erirlerdi."
(Günyetü't-Tâlibîn'den…)
HAKAN AKKUŞ
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.