Gül, Köşk'e çıktığı takdirde Irak politikasına neşter atacak. Talabani'nin ziyareti iç politikada da yankı bulur.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi ile basın toplantısına hazırlanırken, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a veda ziyaretini bitirmek üzereydi. Sezer, Başbakan Tayyip Erdoğan'a veda ziyareti için başbakanlık binasına girerken de Haşimi ile birlikte önlerine çıktığı gazetecilere, Türkiye'nin Irak politikasının geleceğine ilişkin önemli bir değişiklik işareti veriyordu. Gül'ün şu sözlerinden söz ediyorum: "Iraklıların meşru başbakanları, cumhurbaşkanları, dışişleri bakanları bizim muhataplarımızdır. Irak'ın merkezi hükümetini daima muhatap alıyoruz. Bu çerçevede komşu ülkeler, uzak ülkeler birbiriyle yakın ilişki içinde olacaktır. Ama Irak da Türkiye'ye bigâne kalamaz. Irak'ın toprak bütünlüğünü koruyacak şekilde huzura kavuşması bizim birinci çıkarımızdır. Böylelikle bölgede terör yer alamayacaktır, büyük bir ekonomik işbirliğinin önü açılacaktır. Bütün bunlar diplomasinin zaten ana hedefleridir." Değişiklik şu: Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri Celal Talabani, Irak'a cumhurbaşkanı seçildiğinden bu yana, Ankara'da ortaya çıkan bir görüş ayrılığı, Irak politikasını da, ona bağlı olarak PKK ile mücadele hattı ve dolayısıyla ABD ile ilişkileri de ayrı bir eksende geriyordu. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül, tıpkı Başbakan Nuri El Maliki gibi, Talabani'nin de muhatap alınması gerektiğini düşünüyorlardı. Onun PKK varlığına göz yuman Kürt siyasetçi şapkasıyla, uluslararası politikada, Türkiye'nin Irak'ı tanımasından doğan konumunun farklı iki durum olduğu görüşündeydiler. Bir önceki Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök, Köşk'teki bir davette, eski aşiret resilerinin şimdi devlet başkanı olduğunu ve Irak'ı tanıyorsak bu yeni durumu değerlendirmek gerekeceğini söyleyerek hem beklenmedik bir çıkış yapmış, hem devletin içinde süren tartışmayı açığa vurmuş, hem de ortada bir konum almıştı. Cumhurbaşkanı Sezer ise, Talabani ile görüşülmesine kesinlikle karşıydı. Sezer'e göre, Talabani'nin Irak cumhurbaşkanı kimliği, PKK'ya karşı durmayan Kürt politikacı kimliğini diplomatik kurallar içinde görmezden gelmeyi gerektirmiyordu. Sezer'in bu tutumu, CHP lideri Deniz Baykal tarafından da aktif biçimde destekleniyordu. Baykal'ın seçimlerden bir süre önce İsviçre'de katıldığı Sosyalist Enternasyonal toplantısında Talabani ile görüşmeyi reddetmesi bu tutumun açık ifadesiydi. Öte yandan Sezer'in tutumu, Iraklı Kürtler tarafından Talabani'nin salt Kürt kökenli bir cumhurbaşkanı olduğu için Türkiye cumhurbaşkanı tarafından reddedildiği propagandası yapmasına ve ABD'den gelen baskılara rağmen, PKK ile mücadeleye yanaşmamasına gerekçe göstermesine neden oluyordu. Özellikle Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani'nin, PKK'nın Türkiye'deki kanlı terör eylemlerinin kontrolü altındaki topraklardan yönlendirildiğini bile bile kılını kıpırdatmaması Ankara'daki tepkinin artmasına neden oluyordu. Gül'ün dün cumhurbaşkanlığı için yapılan ikinci tur seçimde de yeterli oyu alamaması sürpriz değildi. Zaten Ankara'da bütün hazırlıklar 28 Ekim'de seçileceği üzerine yapılıyor. Dünkü işaret, Gül'ün Çankaya'daki ilk dış politika icraatlarından birinin Irak politikasına neşter atmak olacağını gösteriyor. Talabani'nin Gül'ün ilk cumhurbaşkanı konuğu olup olmayacağı tabii ki şimdiden söylenemez. Ama Talabani'nin Gül'ün konuğu olarak Türkiye'yi ziyareti, Ankara'nın gündemine gireceğe benziyor. Talabani'nin Irak cumhurbaşkanı olarak Ankara'ya gelmesi, yalnızca dış politikada ve PKK ile mücadele siyasetinde değil, iç politikada da yeni dengelere, tartışmalar ve yankılara yol açacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin de bu konuda güvenlik bağlantısı nedeniyle söyleyeceği olabilir. Bu konu Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında da görüşülmeye aday. Böyle bir adımın Türkiye'ye PKK ile mücadelede yeni imkânlar verip vermeyeceği ve sorunun daha fazla kan dökülmeden çözümüne katkıda bulunup bulunmayacağı şu anda büyük bir soru işareti. Ancak Gül'ün bu riski alıp, bu adımı atmak istediği anlaşılıyor. Gül'ün 2002'de başbakan olarak ilk dış politika sınavı Irak olmuştu. 2007'de cumhurbaşkanı seçilirse ilk sınavı da Irak olabilir.Murat Yetkin
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi ile basın toplantısına hazırlanırken, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a veda ziyaretini bitirmek üzereydi. Sezer, Başbakan Tayyip Erdoğan'a veda ziyareti için başbakanlık binasına girerken de Haşimi ile birlikte önlerine çıktığı gazetecilere, Türkiye'nin Irak politikasının geleceğine ilişkin önemli bir değişiklik işareti veriyordu. Gül'ün şu sözlerinden söz ediyorum: "Iraklıların meşru başbakanları, cumhurbaşkanları, dışişleri bakanları bizim muhataplarımızdır. Irak'ın merkezi hükümetini daima muhatap alıyoruz. Bu çerçevede komşu ülkeler, uzak ülkeler birbiriyle yakın ilişki içinde olacaktır. Ama Irak da Türkiye'ye bigâne kalamaz. Irak'ın toprak bütünlüğünü koruyacak şekilde huzura kavuşması bizim birinci çıkarımızdır. Böylelikle bölgede terör yer alamayacaktır, büyük bir ekonomik işbirliğinin önü açılacaktır. Bütün bunlar diplomasinin zaten ana hedefleridir." Değişiklik şu: Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri Celal Talabani, Irak'a cumhurbaşkanı seçildiğinden bu yana, Ankara'da ortaya çıkan bir görüş ayrılığı, Irak politikasını da, ona bağlı olarak PKK ile mücadele hattı ve dolayısıyla ABD ile ilişkileri de ayrı bir eksende geriyordu. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül, tıpkı Başbakan Nuri El Maliki gibi, Talabani'nin de muhatap alınması gerektiğini düşünüyorlardı. Onun PKK varlığına göz yuman Kürt siyasetçi şapkasıyla, uluslararası politikada, Türkiye'nin Irak'ı tanımasından doğan konumunun farklı iki durum olduğu görüşündeydiler. Bir önceki Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök, Köşk'teki bir davette, eski aşiret resilerinin şimdi devlet başkanı olduğunu ve Irak'ı tanıyorsak bu yeni durumu değerlendirmek gerekeceğini söyleyerek hem beklenmedik bir çıkış yapmış, hem devletin içinde süren tartışmayı açığa vurmuş, hem de ortada bir konum almıştı. Cumhurbaşkanı Sezer ise, Talabani ile görüşülmesine kesinlikle karşıydı. Sezer'e göre, Talabani'nin Irak cumhurbaşkanı kimliği, PKK'ya karşı durmayan Kürt politikacı kimliğini diplomatik kurallar içinde görmezden gelmeyi gerektirmiyordu. Sezer'in bu tutumu, CHP lideri Deniz Baykal tarafından da aktif biçimde destekleniyordu. Baykal'ın seçimlerden bir süre önce İsviçre'de katıldığı Sosyalist Enternasyonal toplantısında Talabani ile görüşmeyi reddetmesi bu tutumun açık ifadesiydi. Öte yandan Sezer'in tutumu, Iraklı Kürtler tarafından Talabani'nin salt Kürt kökenli bir cumhurbaşkanı olduğu için Türkiye cumhurbaşkanı tarafından reddedildiği propagandası yapmasına ve ABD'den gelen baskılara rağmen, PKK ile mücadeleye yanaşmamasına gerekçe göstermesine neden oluyordu. Özellikle Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani'nin, PKK'nın Türkiye'deki kanlı terör eylemlerinin kontrolü altındaki topraklardan yönlendirildiğini bile bile kılını kıpırdatmaması Ankara'daki tepkinin artmasına neden oluyordu. Gül'ün dün cumhurbaşkanlığı için yapılan ikinci tur seçimde de yeterli oyu alamaması sürpriz değildi. Zaten Ankara'da bütün hazırlıklar 28 Ekim'de seçileceği üzerine yapılıyor. Dünkü işaret, Gül'ün Çankaya'daki ilk dış politika icraatlarından birinin Irak politikasına neşter atmak olacağını gösteriyor. Talabani'nin Gül'ün ilk cumhurbaşkanı konuğu olup olmayacağı tabii ki şimdiden söylenemez. Ama Talabani'nin Gül'ün konuğu olarak Türkiye'yi ziyareti, Ankara'nın gündemine gireceğe benziyor. Talabani'nin Irak cumhurbaşkanı olarak Ankara'ya gelmesi, yalnızca dış politikada ve PKK ile mücadele siyasetinde değil, iç politikada da yeni dengelere, tartışmalar ve yankılara yol açacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin de bu konuda güvenlik bağlantısı nedeniyle söyleyeceği olabilir. Bu konu Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında da görüşülmeye aday. Böyle bir adımın Türkiye'ye PKK ile mücadelede yeni imkânlar verip vermeyeceği ve sorunun daha fazla kan dökülmeden çözümüne katkıda bulunup bulunmayacağı şu anda büyük bir soru işareti. Ancak Gül'ün bu riski alıp, bu adımı atmak istediği anlaşılıyor. Gül'ün 2002'de başbakan olarak ilk dış politika sınavı Irak olmuştu. 2007'de cumhurbaşkanı seçilirse ilk sınavı da Irak olabilir.Murat Yetkin