




Abdulkadir Geylani hazretleri buyurdu ki:
Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurdu: "Cehennemdekilerin, Cehennem dibinde toplandıkları bir gün vardır. Sonra onlar için bir daha bir araya gelme yoktur. O gün gelip, toplanmalarına izin verildiğinde Cehennemin dibinden birisi öyle seslenir ki, sesi en yükseğinden en aşağısına, en yakınından en uzağına kadar olanlara ulaşır. Bu duruma haşr denir. Bağırmasında, 'Ey Cehennemlik olanlar! Toplanınız' der. Hepsi toplanırlar. Zebaniler de yanlarında bulunurlar.
Onlar aralarında meşveret ederler. Dertleşirler. Zaitleri büyüklerine ve başkalarına, 'Dünyada size uyduk. Size uyup şirk ettik. Bugün Allah-ü Teâlâ'nın azabından bir parçasını bizden uzaklaştırabilir misiniz' derler. O gururlu başkanlar emirlerinde olanlara, 'Hepimiz Cehennemdeyiz. Biz sizden azabı nasıl giderebiliriz. Gücümüz olsa, kendi azabımızı gideririz. Allah-ü Teâlâ, kulları arasında hükmetti. Herkesi lâyık olan yere gönderdi' derler. Yine onların başkanları kendilerine uyan zaitlere, 'Rahat yüzü görmeyecekseniz ki, bizden yardım istersiniz.' Bu halde kendilerine uyanlara da, ayet-i kerimede bildirildiği gibi, 'Bilâkis o beddua size olsun. Siz küfürde bizden önce idiniz. Sizin aldatmanızla biz de Cehennemliklerden olduk, burası ne korkunç yerdir' derler. Sâd sûresi altmış birinci ayet-i kerimesinde bildirildiği gibi, 'Ey bizim Rabbimiz! Bizi aldatarak Cehenneme takdim olunmamıza sebep olanların azabını Cehennemde kat kat arttır' derler. Tekrar büyükleri onlara İbrahim sûresi, yirmi birinci ayetinde olduğu gibi, 'Eğer Allah-ü Teâlâ bize iman hidayet etmiş olsaydı, biz de size onu gösterirdik. Kurtuluş yolu kapandığından, feryat da etsek, sabır da etsek aynıdır. Bizim için bu azaptan kaçıp kurtulmaya çare yoktur' derler. Yine zaitleri, büyüklerine ve başkanlarına Sebe sûresi otuz üçüncü ayetinde bildirildiği gibi, 'Belki sizin gece-gündüz hileniz, oyunlarınızla bizim kâfir olmamızı, O'na şirk koşmamızı emrederdiniz. Biz sizden, dünyada bizi kendilerine ibadete çağırdığınız şeylerden sakınırız' derler.
Sonra onların başkanları, itaatlıları ve Cehennemliklerin hepsi, şeytanlardan arkadaşları tarafına yüzlerini çevirip, 'Bizleri doğru yoldan saptıran, hak yoldan, ayıran sizdiniz' diyerek üzerlerine yürürler. Kavga ve mücadele ve kötülemelerinin sonunda şeytan yüksek sesle Cehennemliklere ve şakilere hitaben ayet-i kerimede bildirildiği gibi, 'Allah-ü Teâlâ size, haşr ve cezayı hak olarak vaad eyledi. Sizi doğru yola dâvet eyledi. Siz ise davete kulak vermediniz, O'nu kabul ve tasdik etmediniz' ve 'Ben size hilaf olarak, kıyamet ve haşr yoktur diye vaad eyledim. Benim sizi zorla yenmem ve böyle bir hüccetim yoktu. Ancak vesvese ile davet eyledim. Siz kabul ettiniz. Siz beni kötülemeyin, ben düşmanlığımı yerine getirdim diye beni ayıplamayın. Belki kendinizi ayıplayın ki, Rabbinizi bırakıp, benim sözümü tuttunuz. Ne ben size yardım edebilirim, ne de siz bana yardımcı olabilirsiniz. Bundan önce bana uyarak beni ortak tuttuğunuzu ve bana ibadetinizi bugün kötü görür, ondan teberrî ederim' der.
Bu durumda, A'raf sûresi kırk dördüncü âyet-i kerimesinde bildirildiği gibi, 'Aralarında yüksek sesle, Allah-ü Teâlâ'nın laneti, başkalarına ibadet ile kendilerine zulmedenlere olsun' diyerek bir münâdi bağırır."
(Günyetü't-Tâlibin'den…)
Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurdu: "Cehennemdekilerin, Cehennem dibinde toplandıkları bir gün vardır. Sonra onlar için bir daha bir araya gelme yoktur. O gün gelip, toplanmalarına izin verildiğinde Cehennemin dibinden birisi öyle seslenir ki, sesi en yükseğinden en aşağısına, en yakınından en uzağına kadar olanlara ulaşır. Bu duruma haşr denir. Bağırmasında, 'Ey Cehennemlik olanlar! Toplanınız' der. Hepsi toplanırlar. Zebaniler de yanlarında bulunurlar.
Onlar aralarında meşveret ederler. Dertleşirler. Zaitleri büyüklerine ve başkalarına, 'Dünyada size uyduk. Size uyup şirk ettik. Bugün Allah-ü Teâlâ'nın azabından bir parçasını bizden uzaklaştırabilir misiniz' derler. O gururlu başkanlar emirlerinde olanlara, 'Hepimiz Cehennemdeyiz. Biz sizden azabı nasıl giderebiliriz. Gücümüz olsa, kendi azabımızı gideririz. Allah-ü Teâlâ, kulları arasında hükmetti. Herkesi lâyık olan yere gönderdi' derler. Yine onların başkanları kendilerine uyan zaitlere, 'Rahat yüzü görmeyecekseniz ki, bizden yardım istersiniz.' Bu halde kendilerine uyanlara da, ayet-i kerimede bildirildiği gibi, 'Bilâkis o beddua size olsun. Siz küfürde bizden önce idiniz. Sizin aldatmanızla biz de Cehennemliklerden olduk, burası ne korkunç yerdir' derler. Sâd sûresi altmış birinci ayet-i kerimesinde bildirildiği gibi, 'Ey bizim Rabbimiz! Bizi aldatarak Cehenneme takdim olunmamıza sebep olanların azabını Cehennemde kat kat arttır' derler. Tekrar büyükleri onlara İbrahim sûresi, yirmi birinci ayetinde olduğu gibi, 'Eğer Allah-ü Teâlâ bize iman hidayet etmiş olsaydı, biz de size onu gösterirdik. Kurtuluş yolu kapandığından, feryat da etsek, sabır da etsek aynıdır. Bizim için bu azaptan kaçıp kurtulmaya çare yoktur' derler. Yine zaitleri, büyüklerine ve başkanlarına Sebe sûresi otuz üçüncü ayetinde bildirildiği gibi, 'Belki sizin gece-gündüz hileniz, oyunlarınızla bizim kâfir olmamızı, O'na şirk koşmamızı emrederdiniz. Biz sizden, dünyada bizi kendilerine ibadete çağırdığınız şeylerden sakınırız' derler.
Sonra onların başkanları, itaatlıları ve Cehennemliklerin hepsi, şeytanlardan arkadaşları tarafına yüzlerini çevirip, 'Bizleri doğru yoldan saptıran, hak yoldan, ayıran sizdiniz' diyerek üzerlerine yürürler. Kavga ve mücadele ve kötülemelerinin sonunda şeytan yüksek sesle Cehennemliklere ve şakilere hitaben ayet-i kerimede bildirildiği gibi, 'Allah-ü Teâlâ size, haşr ve cezayı hak olarak vaad eyledi. Sizi doğru yola dâvet eyledi. Siz ise davete kulak vermediniz, O'nu kabul ve tasdik etmediniz' ve 'Ben size hilaf olarak, kıyamet ve haşr yoktur diye vaad eyledim. Benim sizi zorla yenmem ve böyle bir hüccetim yoktu. Ancak vesvese ile davet eyledim. Siz kabul ettiniz. Siz beni kötülemeyin, ben düşmanlığımı yerine getirdim diye beni ayıplamayın. Belki kendinizi ayıplayın ki, Rabbinizi bırakıp, benim sözümü tuttunuz. Ne ben size yardım edebilirim, ne de siz bana yardımcı olabilirsiniz. Bundan önce bana uyarak beni ortak tuttuğunuzu ve bana ibadetinizi bugün kötü görür, ondan teberrî ederim' der.
Bu durumda, A'raf sûresi kırk dördüncü âyet-i kerimesinde bildirildiği gibi, 'Aralarında yüksek sesle, Allah-ü Teâlâ'nın laneti, başkalarına ibadet ile kendilerine zulmedenlere olsun' diyerek bir münâdi bağırır."
(Günyetü't-Tâlibin'den…)
HAKAN AKKUŞ
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.