Sevdiği talebelerinden biri anlattı: "Hocamız bir gün murâkabe hâlinde otururken tebessüm ettiler. Bu hâli daha önce hiç görmediğimiz için merak ettik ve, "Tebessüm etmenizin hikmeti ne idi efendim?" diye suâl ettik. Buyurdular ki: "Bir talebemiz Botan Çayı'nda başını yıkamış, saçını tararken tarak saçına takıldı. Canı acıyınca bizden yardım istedi. Onun için tebessüm ettim"
Talebelerinden biri anlattı: "Molla Abdülgafûr isminde, hocamızın büyüklüğüne inanmayan biri vardı ki, değil kendisiyle, bizimle bile namaz kılmaya tahammül edemezdi. Cumâ günleri namazını kılar kılmaz câmiden hemen çıkıp giderdi. Bir gün caminin kapısında Seyyid Sıbgatullah ile karşılaştı. Seyyid Sıbgatullah ona: "Molla Abdülgafûr! Sen bizden ne kötülük gördün ki, arkamızdan konuşup gıybetimizi yaparsın?" buyurdu. O da Seyyid Sıbgatullah'ın kolundan tutarak itti ve; "Bunca insanı aldatıp peşinde koşturduğun yetmez mi ki, beni de onların arkasına katmak istersin" diyerek itmeye devam etti. Kolunu onun elinden kurtaran Seyyid Sıbfatullah, ona öyle bir celâl ile baktı ki, Abdülgafûr, yıldırım isâbet etmiş çınar ağacı gibi yere yıkıldı. Sonra da kalkıp hocamın elini öpmeye başladı. Bir taraftan da: "Ne olur efendim beni affediniz. Kötü ve yalancı benim. Yaptıklarıma pişmân oldum. Sizin büyüklüğünüzü anlayamadım, beni affediniz" diyordu. Sonra Abdülgafûr'a; "Ne gördün ki, böyle birdenbire değiştin?" diye sordular. O da, "Gavs bana öyle celâlli bakınca, yemin ederim ki, başım ta Arşa kadar yükseldi, sonra tekrar yere düştüm. Gavs'ın büyük kerâmetini gördükten sonra, nasıl pişman olmam?" dedi.
Seyyid Sıbgatullah Hazretleri bir gün talebelerine: "Filan tepeye çıkalım, orada sohbet edelim" buyurdular. O gün talebeleriyle yola çıktılar. Tepenin eteklerine gelince, talebelerinden bazıları önden yürüyüp, oturulacak yerleri hocaları tepeye çıkıncaya kadadr düzeltmek istediler. Seyyid Sıbgatullah, oğlu ve yakın talebesi Abdurrahman Tâhi, en arkada ve aşağıda idi. Önden giden talebelerin birinin ayağının altından koca bir taş yuvarlandı. Gittikçe hızlanıyor, hocaları Seyyid Hazretlerinin üzerine doğru geliyordu. Bütün talebeler korkuya kapıldılar. Abdürrahmân Tâhi ise birden hocasının önüne geçerek, taşın Seyyid Hazretlerine değmesine engel olmak istedi. Taş, hikmet-i ilâhi tam önlerinde bir kayaya çarparak arkasında kaldı. Hadiseyi seyretmekte olan Seyyid Sıbgatullah, Abdurrahman Tahî'nin, canı pahasına yaptığı bu hareketten son derece memnun oldu.
Talebelerinden biri anlattı: "Molla Abdülgafûr isminde, hocamızın büyüklüğüne inanmayan biri vardı ki, değil kendisiyle, bizimle bile namaz kılmaya tahammül edemezdi. Cumâ günleri namazını kılar kılmaz câmiden hemen çıkıp giderdi. Bir gün caminin kapısında Seyyid Sıbgatullah ile karşılaştı. Seyyid Sıbgatullah ona: "Molla Abdülgafûr! Sen bizden ne kötülük gördün ki, arkamızdan konuşup gıybetimizi yaparsın?" buyurdu. O da Seyyid Sıbgatullah'ın kolundan tutarak itti ve; "Bunca insanı aldatıp peşinde koşturduğun yetmez mi ki, beni de onların arkasına katmak istersin" diyerek itmeye devam etti. Kolunu onun elinden kurtaran Seyyid Sıbfatullah, ona öyle bir celâl ile baktı ki, Abdülgafûr, yıldırım isâbet etmiş çınar ağacı gibi yere yıkıldı. Sonra da kalkıp hocamın elini öpmeye başladı. Bir taraftan da: "Ne olur efendim beni affediniz. Kötü ve yalancı benim. Yaptıklarıma pişmân oldum. Sizin büyüklüğünüzü anlayamadım, beni affediniz" diyordu. Sonra Abdülgafûr'a; "Ne gördün ki, böyle birdenbire değiştin?" diye sordular. O da, "Gavs bana öyle celâlli bakınca, yemin ederim ki, başım ta Arşa kadar yükseldi, sonra tekrar yere düştüm. Gavs'ın büyük kerâmetini gördükten sonra, nasıl pişman olmam?" dedi.
Seyyid Sıbgatullah Hazretleri bir gün talebelerine: "Filan tepeye çıkalım, orada sohbet edelim" buyurdular. O gün talebeleriyle yola çıktılar. Tepenin eteklerine gelince, talebelerinden bazıları önden yürüyüp, oturulacak yerleri hocaları tepeye çıkıncaya kadadr düzeltmek istediler. Seyyid Sıbgatullah, oğlu ve yakın talebesi Abdurrahman Tâhi, en arkada ve aşağıda idi. Önden giden talebelerin birinin ayağının altından koca bir taş yuvarlandı. Gittikçe hızlanıyor, hocaları Seyyid Hazretlerinin üzerine doğru geliyordu. Bütün talebeler korkuya kapıldılar. Abdürrahmân Tâhi ise birden hocasının önüne geçerek, taşın Seyyid Hazretlerine değmesine engel olmak istedi. Taş, hikmet-i ilâhi tam önlerinde bir kayaya çarparak arkasında kaldı. Hadiseyi seyretmekte olan Seyyid Sıbgatullah, Abdurrahman Tahî'nin, canı pahasına yaptığı bu hareketten son derece memnun oldu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.