Muhyiddin-i ArabiEndülüs'te, Fas'ta, Tunus'ta, Mısır ve Mekke-i Mükerreme'de kaldığı zamanlarda hadis ilmini ve diğer ilimlerden bir kısmını; İbn-i Asâkir ve Ebû'l-Ferec ibn-il-Cevzî, İbn-i Sekîne, İbn-i Ülvan, Câbir bin Ebû Eyyûb gibi büyük alimlerden öğrendi. Gittiği yerlerde büyük alimler ile görüşüp, onlardan ilim öğrenmek sûretiyle, fen ve din ilimlerinde en iyi şekilde yetişti.
Tefsîr, hadîs, fıkıh, kırâat gibi pekçok ilimlerde büyük alim oldu. Tasavvufta, Ebû Midyen Magribi, Cemâleddîn Yûnus bin Yahyâ, Ebû Abdullah Temim, Ebû'l-Hasan ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylani Hazretlerinin ruhaniyetinden feyz aldı, yüksek derecelere kavuşup, meşhur oldu. Mekke'de bulunduğu sırada Fütûhât-ı Mekkiyye adlı eserini yazdı.
Gavs-ül-a'zam Seyyid Abdülkâdir Geylânî Hazretleri, bir gün en önde gelen talebelerinden Cemâleddîn Yûnus bin Yahyâ'yı yanına çağırarak; "Benden sonra, benim künyem olan Muhyyiddîn isminde, Allah-u Teala'nın çok sevdiği evliyasından bir kimse gelecektir. Bu hırkamı ona teslim edersin" buyurdu. Yûnus bin Yahyâ, uzun yıllar sonra talebesi olan Muhyiddîn-i Arabî'ye, hocasının vasiyeti olan o hırkayı teslim etti. Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri, zamanında, ilminden ve feyzinden istifade etmek için kendisine müracaat edilen belli başlı büyük alimlerden oldu. Şam, Irak, Cezire ve Anadolu taraflarına seyahat etti. Konya'ya gelip, Selçuklu Sultanı tarafından çok ikrâm ve hürmet gördü. Sultanlardan kendisine birçok tahsisat tayin olunduğu ve hediyeler gönderildiği halde, hepsini fakirlere dağıtırdı. Sofiyye-i aliyyeden ve kelâm alimlerinden olan Sadreddîn-i Konevi'nin hocası ve üvey babası oldu.
Hocasının üstâdı olan Abdülkâdir-i Geylânî Hazretlerinin hırkasını üvey oğlu ve talebesi olan Sadreddin-i Konevî'ye giydirdi.
Konya'da bir müddet kaldıktan sonra Haleb'e giden Muhyiddin-i Arabî Hazretleri 1215 senesinde tekrar Konya'ya döndü. Aynı sene içinde Sivas'a oradan da Malatya'ya gitti. 1230 senesinde Şam'a giderek oraya yerleşti.
Tefsîr, hadîs, fıkıh, kırâat gibi pekçok ilimlerde büyük alim oldu. Tasavvufta, Ebû Midyen Magribi, Cemâleddîn Yûnus bin Yahyâ, Ebû Abdullah Temim, Ebû'l-Hasan ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylani Hazretlerinin ruhaniyetinden feyz aldı, yüksek derecelere kavuşup, meşhur oldu. Mekke'de bulunduğu sırada Fütûhât-ı Mekkiyye adlı eserini yazdı.
Gavs-ül-a'zam Seyyid Abdülkâdir Geylânî Hazretleri, bir gün en önde gelen talebelerinden Cemâleddîn Yûnus bin Yahyâ'yı yanına çağırarak; "Benden sonra, benim künyem olan Muhyyiddîn isminde, Allah-u Teala'nın çok sevdiği evliyasından bir kimse gelecektir. Bu hırkamı ona teslim edersin" buyurdu. Yûnus bin Yahyâ, uzun yıllar sonra talebesi olan Muhyiddîn-i Arabî'ye, hocasının vasiyeti olan o hırkayı teslim etti. Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri, zamanında, ilminden ve feyzinden istifade etmek için kendisine müracaat edilen belli başlı büyük alimlerden oldu. Şam, Irak, Cezire ve Anadolu taraflarına seyahat etti. Konya'ya gelip, Selçuklu Sultanı tarafından çok ikrâm ve hürmet gördü. Sultanlardan kendisine birçok tahsisat tayin olunduğu ve hediyeler gönderildiği halde, hepsini fakirlere dağıtırdı. Sofiyye-i aliyyeden ve kelâm alimlerinden olan Sadreddîn-i Konevi'nin hocası ve üvey babası oldu.
Hocasının üstâdı olan Abdülkâdir-i Geylânî Hazretlerinin hırkasını üvey oğlu ve talebesi olan Sadreddin-i Konevî'ye giydirdi.
Konya'da bir müddet kaldıktan sonra Haleb'e giden Muhyiddin-i Arabî Hazretleri 1215 senesinde tekrar Konya'ya döndü. Aynı sene içinde Sivas'a oradan da Malatya'ya gitti. 1230 senesinde Şam'a giderek oraya yerleşti.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.