Mâlik Bin Enes Hz.
İmâm-ı Mâlik, Ehl-i Beytten Câfer-i Sadık Hazretlerinden de ilim almış, onun sohbetinde bulunmuştur. Bu hususta kendisi şöyle anlatır: "Cafer bin Muhammed'e giderdim. O çok yumuşak huylu ve güler yüzlü idi. Yanında Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem anılınca yüzü sararırdı. Meclisine uzun zaman devam ettim. Her görüşümde ya namaz kılar ya oruçlu olur veya Kur'an-ı Kerim okurdu. Abdestsiz Hadis-i Şerif rivayet etmezdi. Manasız sözleri hiç ağzına almazdı. Haram ve şüphelilerden sakınan, dünyaya düşkün olmayan, çok ibadet eden alimlerdendi. Yanına geldiğim zaman yaslandığı yastığını alır, mutlaka bana ikrâm ederdi."
Mâlik bin Enes, bir gün hocası Ebû'z-Zinâd'a hadis rivayet ederken rastlamış ve halkasına katılmamıştır. Daha sonra hocası bizim halkamıza niçin oturmadın diye sorunca da; "Yer dardı, oturamadım. Peygamberimizin (sav) hadisini ayakta dinlemek, edepsizlik olur diye ayakta dinlemek istemedim" cevabını verdi.
İmâm-ı Mâlik, ilmini; İmâm-ı Zührî'den, Yahyâ bin Saîd'den, Muhammed ibni Münkedir'den, Hişâm bin Amr'dan, Zeyd ibni Eslem'den, Râbi'a bin Abdurrahman ve daha birçok büyük alimden almıştır. Üç yüzü Tâbîinden, altıyüzü de onların talebelerinden olmak üzere dokuz yüz hocadan Hadis-i Şerif aldı. Ayrıca Ashab-ı Kirâm'ın büyüklerinden Hazret-i Ömer'in, Abdurrahman bin Avf'ın, Zeyd bin Sâbit'in fetvalarını ve vahyin gelişine şahid olan, Peygamber Efendimizi görüp O'nun hidayet nurundan aydınlanarak, O'ndan öğrendiklerini nakleden diğer ashabın fetvalarını ve kendisinin yetişemediği tabîin fetvalarını da öğrenmiştir. Akâide dair bilgileri ve diğer bütün ilimleri öğrenip, zamanının en büyük alimlerinden olup; ictihad derecesine yükselmiştir.
İlimdeki yüksek derecesi sebebiyle zamanındaki ve kendinden sonraki alimler, Peygamber Efendimiz'in; "Öyle bir zaman gelir ki, insanlar her tarafı ararlar, Medine'deki âlimden daha alim bir kimse bulamazlar" Hadis-i Şerif'indeki zatın Mâlik bin Enes olduğunu bildirdiler.
Mâlik bin Enes rahmetullahi aleyh tahsilini tamamlayıp ilimde yüksek dereceye ulaştıktan sonra ders verip, hadis rivayet etmeye ve fetva vermeye başlamıştır. Bu işe başlamadan önce de zamanında bulunan büyük alimlerle ve faziletli kimselerle istişare yapıp, onların da muvafakatını aldı. Bu hususta kendisi şöyle demiştir: "Her isteyen kimse hadis rivayet etmek ve fetva vermek için mescide oturamaz. İlim erbabı ve mescidde itibarı olan kişilerle istişare etmesi gerekir. Eğer onlar, kendisini bu işe ehil görürlerse o zaman oturup ders ve fetva verebilir. Ben, ilim sahiplerinden yetmiş kişi, benim bu işe ehil olduğuma şahitlik etmedikçe, mescide oturup ders ve fetvâ vermedim."
Kendisinin ehil olduğuna dair yetmiş alimin şehadetinden sonra ilk önce Peygamber Efendimiz'in mescidinde ders vermeğe başladı. Hazret-i Ömer'in oturduğu yere oturur ve Abdullah bin Mes'ûd'un oturduğu evde otururdu. Böylece onların yaşadığı yerde ve çevrede bulunurdu.
İmâm-ı Mâlik, Ehl-i Beytten Câfer-i Sadık Hazretlerinden de ilim almış, onun sohbetinde bulunmuştur. Bu hususta kendisi şöyle anlatır: "Cafer bin Muhammed'e giderdim. O çok yumuşak huylu ve güler yüzlü idi. Yanında Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem anılınca yüzü sararırdı. Meclisine uzun zaman devam ettim. Her görüşümde ya namaz kılar ya oruçlu olur veya Kur'an-ı Kerim okurdu. Abdestsiz Hadis-i Şerif rivayet etmezdi. Manasız sözleri hiç ağzına almazdı. Haram ve şüphelilerden sakınan, dünyaya düşkün olmayan, çok ibadet eden alimlerdendi. Yanına geldiğim zaman yaslandığı yastığını alır, mutlaka bana ikrâm ederdi."
Mâlik bin Enes, bir gün hocası Ebû'z-Zinâd'a hadis rivayet ederken rastlamış ve halkasına katılmamıştır. Daha sonra hocası bizim halkamıza niçin oturmadın diye sorunca da; "Yer dardı, oturamadım. Peygamberimizin (sav) hadisini ayakta dinlemek, edepsizlik olur diye ayakta dinlemek istemedim" cevabını verdi.
İmâm-ı Mâlik, ilmini; İmâm-ı Zührî'den, Yahyâ bin Saîd'den, Muhammed ibni Münkedir'den, Hişâm bin Amr'dan, Zeyd ibni Eslem'den, Râbi'a bin Abdurrahman ve daha birçok büyük alimden almıştır. Üç yüzü Tâbîinden, altıyüzü de onların talebelerinden olmak üzere dokuz yüz hocadan Hadis-i Şerif aldı. Ayrıca Ashab-ı Kirâm'ın büyüklerinden Hazret-i Ömer'in, Abdurrahman bin Avf'ın, Zeyd bin Sâbit'in fetvalarını ve vahyin gelişine şahid olan, Peygamber Efendimizi görüp O'nun hidayet nurundan aydınlanarak, O'ndan öğrendiklerini nakleden diğer ashabın fetvalarını ve kendisinin yetişemediği tabîin fetvalarını da öğrenmiştir. Akâide dair bilgileri ve diğer bütün ilimleri öğrenip, zamanının en büyük alimlerinden olup; ictihad derecesine yükselmiştir.
İlimdeki yüksek derecesi sebebiyle zamanındaki ve kendinden sonraki alimler, Peygamber Efendimiz'in; "Öyle bir zaman gelir ki, insanlar her tarafı ararlar, Medine'deki âlimden daha alim bir kimse bulamazlar" Hadis-i Şerif'indeki zatın Mâlik bin Enes olduğunu bildirdiler.
Mâlik bin Enes rahmetullahi aleyh tahsilini tamamlayıp ilimde yüksek dereceye ulaştıktan sonra ders verip, hadis rivayet etmeye ve fetva vermeye başlamıştır. Bu işe başlamadan önce de zamanında bulunan büyük alimlerle ve faziletli kimselerle istişare yapıp, onların da muvafakatını aldı. Bu hususta kendisi şöyle demiştir: "Her isteyen kimse hadis rivayet etmek ve fetva vermek için mescide oturamaz. İlim erbabı ve mescidde itibarı olan kişilerle istişare etmesi gerekir. Eğer onlar, kendisini bu işe ehil görürlerse o zaman oturup ders ve fetva verebilir. Ben, ilim sahiplerinden yetmiş kişi, benim bu işe ehil olduğuma şahitlik etmedikçe, mescide oturup ders ve fetvâ vermedim."
Kendisinin ehil olduğuna dair yetmiş alimin şehadetinden sonra ilk önce Peygamber Efendimiz'in mescidinde ders vermeğe başladı. Hazret-i Ömer'in oturduğu yere oturur ve Abdullah bin Mes'ûd'un oturduğu evde otururdu. Böylece onların yaşadığı yerde ve çevrede bulunurdu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.