Şemseddin Ahmed Sivâsî Hz.
Şemseddin Ahmed Sivâsî 1590 (H. 999) senesinde Hac farizasını yerine getirmek için Mekke-i Mükerremeye gitti. Bu sırada talebelerinden Hacı Mustafa Efendi Mısır'daydı. Hocasının hacca gideceğini duyunca, hem hac farizasını yerine getirmek, hem de hocasını ziyaret için Mekke'ye gitti. Mustafa Efendi Mekke'ye vardığında hocası teşrif etmemişti. Bir müddet sonra Şemseddin Ahmed Sivâsî'nin geldiğini işitince, arkadaşı ile beraber karanlık bir gecede ziyaretine gitmek üzere kaldığı yerden ayrıldı. Yolda Yemenli bir satıcıya rastladı. Hocasına bir hediye almak istedi. O sırada Şemseddin Ahmed Sivâsîn'in kardeşi İsmail Efendi'nin elinde bir mum ile geldiğini ve arkasında da bir cemaatin bulunduğunu gördü. Hocasının da aralarında olduğunu anladı. Edebinden bir kenara çekildi. Hocası yakınından geçerken, cemaatten ayrılıp Mustafa Efendinin yanına yaklaştı ve o karanlıkta elini başına koyup; "Sen Hacı Mustafa değil misin?" dedi. O da; "Evet efendim!" deyip elini öptü ve birlikte Harem-i Şerife gitti.
Hayatının sonuna doğru, Sultan Üçüncü Mehmed Hanla birlikte Eğri Seferine katıldı. Eğri Seferiyle ilgili olarak talebelerinden Receb Efendi şöyle nakleder: "Şemseddin Sivasi bir gün bu fakiri odalarına çağırıp; "Din düşmanlarının (Hıristiyanların), sınırlardaki Müslümanlara baskı ve zulümleri haddinden fazla olmuş, tahammül edilemez hale gelmiştir. İçimde onlara karşı sefere gitme arzusu belirdi" buyurdu. Bu sözü üzerine, ihtiyar olduklarına zayıf bünyelerininin sefere çıkmaya engel olacağını ve bu hususa dair padişahtan da herhangi bir haber gelmediğini söyledim. Bunun üzerine: "Bize işaret ve tenbih olurdu ki: "Sefer hazırlıklarını tamamla! Fetih ve zafer senin için mukadderdir" buyurdu. Ben de; "Şüphesiz ben sadece, hak dine boyun eğip, yüzümü, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'a çevirdim ve ben O'na ortak koşanlardan (müşriklerden) değilim" mealindeki En'âm sûresi 79. ayetini okudum. Bunun üzerine; "Bize müjde verildi ki yakında güçlü bir padişah gaza edip, birçok fetihlerde bulunacak ve müminlerin kalpleri de sevinçle dolacaktır" buyurdu.
Çok geçmeden Üçüncü Mehmed Han, Osmanlı padişahı oldu. Şemseddin Sivasi hazretleri, altı deve, altı katır ve kendi için de bir at satın alıp, sefer hazırlığını tamamladı. Sivas'ta medfûn bulunan Gazi Abdülvehhab'ın sancağını yanlarına Kapı Ağası dergahında bulunan Koca Şeyh'e verdi. Bütün sefer hazırlıkları tamam olunca, mübarek bir günde her türlü erzak ve mühimmat hayvanlara yüklendi. Bütün şehir ahalisi Şeyh Şemseddin Sivasi'yi uğurlamak üzere toplandı. Beklerken bir kapıcıbaşı acele ile gelip padişahtan Eğri Seferine katılmak üzere davet geldiğini belirten fermanı okudu. Bunun üzerine Şeyh Şemseddin hazretleri: "İşittik ve itaat ettik. Zaten biz iki senedir hazırlıklıydık. Bismillah, hemen gidelim" diye el kaldırıp dua buyurdu. Oradaki topluluk duaya amin deyip, göz yaşları arasında uğurladılar.
Uzun yolculuktan sonra Üsküdar'a geldiler. Henüz genç olan Aziz Mahmud Hüdayi onu karşılayıp, ellerini öptü. Şeyh Şemseddin Sivâsi Mahmûd Hüdayi'ye; "Oğlum siz yeganesiniz (bir tanesiniz). Bugünden sonra fazlalaşırsınız" diye dua edip, ileride çok büyük bir veli olacağını müjdeledi. O gece sabaha kadar birlikte sohbet ettiler. Sohbet esnasında Aziz Mahmûd Hüdâyi; "Yaşınız seksene ulaşmış, vücudunuz da zayıftır. Kendinize eziyet etmeseniz, çünkü her an nefsiniz ile büyük cihaddasınız" diyerek seferden alıkoymak istedi. Bu sözüne cevaben: "Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselamın bütün emirlerine uymak lazımdır. Büyük cihadı yaptık. Ancak küçük cihad kalmıştı. Bu emirlerine de ihtiyâr olarak uymak isteriz" buyurdu.
Üsküdar'da üç gün kaldıktan sonra, dördüncü gün, padişah tarafından gönderilen bir kadırga ile İstanbul'a geçip, Ayasofya yakınında bir yere yerleştirildi. Daha sonra Sinan Paşa Köşküne, padişah Sultan Üçüncü Mehmed Han tarafından davet edildi. Uzun müddet sohbette bulundular. Bu sohbette Şeyhülislam Sadeddin Efendi de hazır bulundu. Sohbet esnasında padişah, Şemseddin Sivâsi'ye; "Tarafımızdan sizi sefere davet etmek üzere gönderilen kapıcıbaşımız sizi yola çıkmak üzere hazır bulmuş. Hazırlıklı olduğunuza göre, bu işin sonunun da ne olacağını bilirsiniz. O halde bizi müjde işaretinizle sevindirip, neticeden haber vermenizi isteriz" dedi. Bunun üzerine Şemseddin Sivasi; "Hadis-i şerifte; "Amellerin en faziletlesi, müminleri sevindirmektir" buyruldu. Malumunuz ola ki Eğri Zaferi biraz zahmet çektikten sonra müyesser olacak. Düşman yenik ve perişan olacaktır. Hatırınızı hoş tutun" müjdesini verdi.
Şemseddin Ahmed Sivâsî 1590 (H. 999) senesinde Hac farizasını yerine getirmek için Mekke-i Mükerremeye gitti. Bu sırada talebelerinden Hacı Mustafa Efendi Mısır'daydı. Hocasının hacca gideceğini duyunca, hem hac farizasını yerine getirmek, hem de hocasını ziyaret için Mekke'ye gitti. Mustafa Efendi Mekke'ye vardığında hocası teşrif etmemişti. Bir müddet sonra Şemseddin Ahmed Sivâsî'nin geldiğini işitince, arkadaşı ile beraber karanlık bir gecede ziyaretine gitmek üzere kaldığı yerden ayrıldı. Yolda Yemenli bir satıcıya rastladı. Hocasına bir hediye almak istedi. O sırada Şemseddin Ahmed Sivâsîn'in kardeşi İsmail Efendi'nin elinde bir mum ile geldiğini ve arkasında da bir cemaatin bulunduğunu gördü. Hocasının da aralarında olduğunu anladı. Edebinden bir kenara çekildi. Hocası yakınından geçerken, cemaatten ayrılıp Mustafa Efendinin yanına yaklaştı ve o karanlıkta elini başına koyup; "Sen Hacı Mustafa değil misin?" dedi. O da; "Evet efendim!" deyip elini öptü ve birlikte Harem-i Şerife gitti.
Hayatının sonuna doğru, Sultan Üçüncü Mehmed Hanla birlikte Eğri Seferine katıldı. Eğri Seferiyle ilgili olarak talebelerinden Receb Efendi şöyle nakleder: "Şemseddin Sivasi bir gün bu fakiri odalarına çağırıp; "Din düşmanlarının (Hıristiyanların), sınırlardaki Müslümanlara baskı ve zulümleri haddinden fazla olmuş, tahammül edilemez hale gelmiştir. İçimde onlara karşı sefere gitme arzusu belirdi" buyurdu. Bu sözü üzerine, ihtiyar olduklarına zayıf bünyelerininin sefere çıkmaya engel olacağını ve bu hususa dair padişahtan da herhangi bir haber gelmediğini söyledim. Bunun üzerine: "Bize işaret ve tenbih olurdu ki: "Sefer hazırlıklarını tamamla! Fetih ve zafer senin için mukadderdir" buyurdu. Ben de; "Şüphesiz ben sadece, hak dine boyun eğip, yüzümü, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'a çevirdim ve ben O'na ortak koşanlardan (müşriklerden) değilim" mealindeki En'âm sûresi 79. ayetini okudum. Bunun üzerine; "Bize müjde verildi ki yakında güçlü bir padişah gaza edip, birçok fetihlerde bulunacak ve müminlerin kalpleri de sevinçle dolacaktır" buyurdu.
Çok geçmeden Üçüncü Mehmed Han, Osmanlı padişahı oldu. Şemseddin Sivasi hazretleri, altı deve, altı katır ve kendi için de bir at satın alıp, sefer hazırlığını tamamladı. Sivas'ta medfûn bulunan Gazi Abdülvehhab'ın sancağını yanlarına Kapı Ağası dergahında bulunan Koca Şeyh'e verdi. Bütün sefer hazırlıkları tamam olunca, mübarek bir günde her türlü erzak ve mühimmat hayvanlara yüklendi. Bütün şehir ahalisi Şeyh Şemseddin Sivasi'yi uğurlamak üzere toplandı. Beklerken bir kapıcıbaşı acele ile gelip padişahtan Eğri Seferine katılmak üzere davet geldiğini belirten fermanı okudu. Bunun üzerine Şeyh Şemseddin hazretleri: "İşittik ve itaat ettik. Zaten biz iki senedir hazırlıklıydık. Bismillah, hemen gidelim" diye el kaldırıp dua buyurdu. Oradaki topluluk duaya amin deyip, göz yaşları arasında uğurladılar.
Uzun yolculuktan sonra Üsküdar'a geldiler. Henüz genç olan Aziz Mahmud Hüdayi onu karşılayıp, ellerini öptü. Şeyh Şemseddin Sivâsi Mahmûd Hüdayi'ye; "Oğlum siz yeganesiniz (bir tanesiniz). Bugünden sonra fazlalaşırsınız" diye dua edip, ileride çok büyük bir veli olacağını müjdeledi. O gece sabaha kadar birlikte sohbet ettiler. Sohbet esnasında Aziz Mahmûd Hüdâyi; "Yaşınız seksene ulaşmış, vücudunuz da zayıftır. Kendinize eziyet etmeseniz, çünkü her an nefsiniz ile büyük cihaddasınız" diyerek seferden alıkoymak istedi. Bu sözüne cevaben: "Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselamın bütün emirlerine uymak lazımdır. Büyük cihadı yaptık. Ancak küçük cihad kalmıştı. Bu emirlerine de ihtiyâr olarak uymak isteriz" buyurdu.
Üsküdar'da üç gün kaldıktan sonra, dördüncü gün, padişah tarafından gönderilen bir kadırga ile İstanbul'a geçip, Ayasofya yakınında bir yere yerleştirildi. Daha sonra Sinan Paşa Köşküne, padişah Sultan Üçüncü Mehmed Han tarafından davet edildi. Uzun müddet sohbette bulundular. Bu sohbette Şeyhülislam Sadeddin Efendi de hazır bulundu. Sohbet esnasında padişah, Şemseddin Sivâsi'ye; "Tarafımızdan sizi sefere davet etmek üzere gönderilen kapıcıbaşımız sizi yola çıkmak üzere hazır bulmuş. Hazırlıklı olduğunuza göre, bu işin sonunun da ne olacağını bilirsiniz. O halde bizi müjde işaretinizle sevindirip, neticeden haber vermenizi isteriz" dedi. Bunun üzerine Şemseddin Sivasi; "Hadis-i şerifte; "Amellerin en faziletlesi, müminleri sevindirmektir" buyruldu. Malumunuz ola ki Eğri Zaferi biraz zahmet çektikten sonra müyesser olacak. Düşman yenik ve perişan olacaktır. Hatırınızı hoş tutun" müjdesini verdi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.