Gerçek manada hürriyete Zikrullah ile erişilir
Kelime mânâsı olarak kul olmak, esir olmak demektir. İnsan, her hâl ü kârda mutlaka esirdir. İnsan, zayıf ve âcizdir. Mutlaka bir şeye yönelecek ve bel bağlayacaktır
27.10.2024 18:26:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Kelime mânâsı olarak kul olmak, esir olmak demektir. İnsan, her hâl ü kârda mutlaka esirdir. İnsan, zayıf ve âcizdir. Mutlaka bir şeye yönelecek ve bel bağlayacaktır.
Neticede, insan duygularının esiridir. Ya iyi duygularının ya da kötü duygularının esiridir. İnsan nefsinin esiridir.
Meşreb-i sufiyyede hürriyetin mânâsı ise, ikinin bire rücû etmesidir. Bir'de; o hazinede, o deryada yok olmasıdır. İnsan, nefis kademelerinden geçerek, kendinden yani kendi benliğine ait olan bütün duygulardan kurtulup Sahibi ile beraber olduğu zaman; büyük bir hazineye, büyük bir servete, büyük bir sevdaya kavuşur. Tecelliye kavuşur. İşte bizde hürriyet bunun adıdır.
Bunun da yolu ibâdettir. İbâdete, Allah'ı tanıma yoluna sarılmalıyız. İbâdeti hayatımıza geçirmemiz lazımdır. İbâdetin zevk-i mânevîsini/mânevî hazzını kul olarak tatmamız lazımdır.
Onu sadece belirli bazı zamanlara hasretmeden, hayatımızın tamamına yaymamız lazımdır. Kulluğun özü ve aslı da budur. Her zaman Allah ile beraber olma özlemi, arzusudur. Bir insanın Allah ile beraber olma hâli, her işinde Allah'ın rızâsını gözetme hâli, ibâdet hâlidir.
Bir ânlık Allah ile beraber olma hâli ruhu/kalbi tatmin etmez. Bütün demlerde kul, O'nunla beraber olacak ki ruh tatmin olsun. Bu da dâim zikir/her dem zikir ile Rabb'in güzel isimlerini anmakla, güzel âyetlerini okumakla, kısaca kulu O'na kavuşturacak yolu hayata geçirmekle olur.
ZİKİRDE HÂKİM UNSUR ALLAH'I TEVHİDDİR
İslam'ın ilk şartı Kelime-i Şehadet'tir. Kelime-i Şehadet şöyledir: "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resuluhu."
Anlamı şudur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve âlihi) O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim.
Kelime-i Şehadet cümlesini söylemeden İslam dairesi içine girilemez.
İslam, her şeyden evvel Allah'ı insanlara tanıtır. Varlık içinde en temel gerçek, "Vacibu'l-Vücud" gerçeğidir. Cenâb-ı Hakk'ın Zâtı kendiliğinden vardır ve var olması için başka bir varlığa muhtaçdeğildir. Her varlığın ilk sebebi O'dur. Her şey Allah'tan başlar, sonunda yine O'na döner. En büyük gerçek, ulûhiyet gerçeğidir.
Bu sebepledir ki, ilk vahiy şöyledir: "Yaratan Rabb'inin adıyla oku."
İnsanın önce Allah'ı bilmesi ve tanıması lazımdır. İnsan ancak böylece kulluk vasfını kazanabilir. Kulluk vasfı ise insan için en büyük şereftir. Cenâb-ı Hakk'ın insanları yaratmaktaki maksadı da O'na kul olmaları içindir.
Ulûhiyetin temeli tevhiddir. Tevhid, Cenâb-ı Hakk'ın birliğini ve her şeye hâkim olduğunu vurgulayan hakikattir.
Tevhid gerçeği en öz ve sarih bir şekilde İhlas Sûresi'nde vurgulanır: "De ki: O, Allah'tır, gerçek İlâh'tır ve Bir'dir. Allah Samed'dir. Ne doğurdu, ne de doğuruldu. Ne de herhangi bir şey O'na denk olmuştur."
Peygamberlerin ve kitapların gönderiliş maksadı, tevhid hakikatini insanlara bildirmek içindir.
Bütün ibâdetler, Allah'ın birliğini, noksan sıfatlardan münezzeh kemâl sıfatlarla muttasıf olduğunu vurgulamaya yöneliktir. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur:
"Ululuk ve ilim sahibi olan Allah'tan başka ibâdete lâyık hiçbir varlık yoktur. Arş-ı Âzam sahibi Allah'tan başka ibâdete lâyık hiçbir varlık yoktur. Göklerin, yeryüzünün ve Arş-ı Kerim'in Mâliki olan Allah'tan başka ibâdete lâyık hiçbir varlık yoktur."
İbâdetler, Allah'ı zikir için yapılır. Zikir, bütün ibâdetlerin özüdür. Aynı zamanda müstakil bir ibâdettir.
Zikirdeki hâkim unsur Allah'ı tevhiddir. Zikir lafızları bu yüce mânânın hakikati durumundadır. Bu bakımdan zikir lafızlarında bir bütünlük görülmektedir. Bu bütünlük tevhiddir.
Kelime-i tevhid olsun, Cenâb-ı Hakk'ın esmâsını bünyesinde taşıyan Allah ismi şerifi olsun ve O'na özel tüm isimleri tevhid hakikatini vurgulamaktadır." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
Neticede, insan duygularının esiridir. Ya iyi duygularının ya da kötü duygularının esiridir. İnsan nefsinin esiridir.
Meşreb-i sufiyyede hürriyetin mânâsı ise, ikinin bire rücû etmesidir. Bir'de; o hazinede, o deryada yok olmasıdır. İnsan, nefis kademelerinden geçerek, kendinden yani kendi benliğine ait olan bütün duygulardan kurtulup Sahibi ile beraber olduğu zaman; büyük bir hazineye, büyük bir servete, büyük bir sevdaya kavuşur. Tecelliye kavuşur. İşte bizde hürriyet bunun adıdır.
Bunun da yolu ibâdettir. İbâdete, Allah'ı tanıma yoluna sarılmalıyız. İbâdeti hayatımıza geçirmemiz lazımdır. İbâdetin zevk-i mânevîsini/mânevî hazzını kul olarak tatmamız lazımdır.
Onu sadece belirli bazı zamanlara hasretmeden, hayatımızın tamamına yaymamız lazımdır. Kulluğun özü ve aslı da budur. Her zaman Allah ile beraber olma özlemi, arzusudur. Bir insanın Allah ile beraber olma hâli, her işinde Allah'ın rızâsını gözetme hâli, ibâdet hâlidir.
Bir ânlık Allah ile beraber olma hâli ruhu/kalbi tatmin etmez. Bütün demlerde kul, O'nunla beraber olacak ki ruh tatmin olsun. Bu da dâim zikir/her dem zikir ile Rabb'in güzel isimlerini anmakla, güzel âyetlerini okumakla, kısaca kulu O'na kavuşturacak yolu hayata geçirmekle olur.
ZİKİRDE HÂKİM UNSUR ALLAH'I TEVHİDDİR
İslam'ın ilk şartı Kelime-i Şehadet'tir. Kelime-i Şehadet şöyledir: "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resuluhu."
Anlamı şudur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve âlihi) O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim.
Kelime-i Şehadet cümlesini söylemeden İslam dairesi içine girilemez.
İslam, her şeyden evvel Allah'ı insanlara tanıtır. Varlık içinde en temel gerçek, "Vacibu'l-Vücud" gerçeğidir. Cenâb-ı Hakk'ın Zâtı kendiliğinden vardır ve var olması için başka bir varlığa muhtaçdeğildir. Her varlığın ilk sebebi O'dur. Her şey Allah'tan başlar, sonunda yine O'na döner. En büyük gerçek, ulûhiyet gerçeğidir.
Bu sebepledir ki, ilk vahiy şöyledir: "Yaratan Rabb'inin adıyla oku."
İnsanın önce Allah'ı bilmesi ve tanıması lazımdır. İnsan ancak böylece kulluk vasfını kazanabilir. Kulluk vasfı ise insan için en büyük şereftir. Cenâb-ı Hakk'ın insanları yaratmaktaki maksadı da O'na kul olmaları içindir.
Ulûhiyetin temeli tevhiddir. Tevhid, Cenâb-ı Hakk'ın birliğini ve her şeye hâkim olduğunu vurgulayan hakikattir.
Tevhid gerçeği en öz ve sarih bir şekilde İhlas Sûresi'nde vurgulanır: "De ki: O, Allah'tır, gerçek İlâh'tır ve Bir'dir. Allah Samed'dir. Ne doğurdu, ne de doğuruldu. Ne de herhangi bir şey O'na denk olmuştur."
Peygamberlerin ve kitapların gönderiliş maksadı, tevhid hakikatini insanlara bildirmek içindir.
Bütün ibâdetler, Allah'ın birliğini, noksan sıfatlardan münezzeh kemâl sıfatlarla muttasıf olduğunu vurgulamaya yöneliktir. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur:
"Ululuk ve ilim sahibi olan Allah'tan başka ibâdete lâyık hiçbir varlık yoktur. Arş-ı Âzam sahibi Allah'tan başka ibâdete lâyık hiçbir varlık yoktur. Göklerin, yeryüzünün ve Arş-ı Kerim'in Mâliki olan Allah'tan başka ibâdete lâyık hiçbir varlık yoktur."
İbâdetler, Allah'ı zikir için yapılır. Zikir, bütün ibâdetlerin özüdür. Aynı zamanda müstakil bir ibâdettir.
Zikirdeki hâkim unsur Allah'ı tevhiddir. Zikir lafızları bu yüce mânânın hakikati durumundadır. Bu bakımdan zikir lafızlarında bir bütünlük görülmektedir. Bu bütünlük tevhiddir.
Kelime-i tevhid olsun, Cenâb-ı Hakk'ın esmâsını bünyesinde taşıyan Allah ismi şerifi olsun ve O'na özel tüm isimleri tevhid hakikatini vurgulamaktadır." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)