Namazlar nasıl kılınırSeferin hükümleri
Sefer halinde bulunan bir kimse, tabi bulunduğu şahsın niyetini, nereye kadar gideceğini bilmediği ve sorusuna da cevab alamadığı takdirde, üç günlük mesafeye gidinceye kadar namazlarını tam kılar; ondan sonra kısaltmaya (kasra) başlar. Düşman eline esir düşen bir Müslüman hakkında da hüküm böyledir. Herhangi bir sebepten dolayı soru sorulamaması da soruya cevap alınamaması gibidir. Düşman yurdu içinde askerin ikamete niyeti sahih değildir. Fakat güvenlik teminatı ile böyle bir bölgede bulunan Müslümanların orada ikamete (on beş günden fazla durmaya) niyet etmeleri sahihdir. En büyük idareci de, sefer konusunda diğer insanlar gibidir. Buna göre bir idareci, sefer müddeti olan bir yolculuğa niyet etmeksizin memleketi dahilinde dolaşıp dursa, namazlarını tam kılar. Fakat sefer müddeti olan yere gitmeyi niyet edip dolaşırsa, namazlarını kısaltır. Sahih olan budur. Peygamber Efendimiz (sallahu aleyhi ve sellem) ve onun dört halifesi, Medine'den Mekke'ye gidince dört rekâtlı farz namazları ikişer rekât olarak kılarlardı. Namaz vakti devam ettikçe, misafirlik ve ikamet bakımından, namazın vasfı değişebilir; vakit çıkınca da, vasıf kararlaşmış olur. Bunlarda vaktin sonu, yani "Allah-u Ekber" diyebilecek bir zamanın kalmamış olması muteberdir. Buna göre bir misafirin namazı, vakit henüz tamamen çıkmadan vatanına dönmesi ile veya bir yerde on beş gün ikamete niyet etmesi ile namazı iki rekâttan dört rekâta döner. Fakat namazını henüz kılmadan vakit çıkıp da ondan sonra vatanına dönse veya bir yerde on beş gün ikâmete niyet edecek olsa, artık bu namazı iki rekât olarak kaza eder, dört rekât olarak kaza etmez. Çünkü vaktin çıkması ile, namazın vasfı (misafir namazı olması) kararlaşmış olur.
* BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ ÖMER NASUHİ BİLMEN *
Sefer halinde bulunan bir kimse, tabi bulunduğu şahsın niyetini, nereye kadar gideceğini bilmediği ve sorusuna da cevab alamadığı takdirde, üç günlük mesafeye gidinceye kadar namazlarını tam kılar; ondan sonra kısaltmaya (kasra) başlar. Düşman eline esir düşen bir Müslüman hakkında da hüküm böyledir. Herhangi bir sebepten dolayı soru sorulamaması da soruya cevap alınamaması gibidir. Düşman yurdu içinde askerin ikamete niyeti sahih değildir. Fakat güvenlik teminatı ile böyle bir bölgede bulunan Müslümanların orada ikamete (on beş günden fazla durmaya) niyet etmeleri sahihdir. En büyük idareci de, sefer konusunda diğer insanlar gibidir. Buna göre bir idareci, sefer müddeti olan bir yolculuğa niyet etmeksizin memleketi dahilinde dolaşıp dursa, namazlarını tam kılar. Fakat sefer müddeti olan yere gitmeyi niyet edip dolaşırsa, namazlarını kısaltır. Sahih olan budur. Peygamber Efendimiz (sallahu aleyhi ve sellem) ve onun dört halifesi, Medine'den Mekke'ye gidince dört rekâtlı farz namazları ikişer rekât olarak kılarlardı. Namaz vakti devam ettikçe, misafirlik ve ikamet bakımından, namazın vasfı değişebilir; vakit çıkınca da, vasıf kararlaşmış olur. Bunlarda vaktin sonu, yani "Allah-u Ekber" diyebilecek bir zamanın kalmamış olması muteberdir. Buna göre bir misafirin namazı, vakit henüz tamamen çıkmadan vatanına dönmesi ile veya bir yerde on beş gün ikamete niyet etmesi ile namazı iki rekâttan dört rekâta döner. Fakat namazını henüz kılmadan vakit çıkıp da ondan sonra vatanına dönse veya bir yerde on beş gün ikâmete niyet edecek olsa, artık bu namazı iki rekât olarak kaza eder, dört rekât olarak kaza etmez. Çünkü vaktin çıkması ile, namazın vasfı (misafir namazı olması) kararlaşmış olur.
* BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ ÖMER NASUHİ BİLMEN *
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.