‘Ey mutmain nefis, Rabbine dön!’
Allah Teâlâ’yı anmakla, saflığını bulur, pâk olur ve şehvet izleri silinirse, o zaman mutmainne vasfını alır. Bu, “Ey mutmain nefis, Rabbine dön” ayet-i kerimesi ile daha iyi anlaşılır
14.07.2023 21:00:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





İmam Gazali Hazretleri buyurdu ki:
Nefis iki şekilde anlatılır. Birincisi, öfke, kötü arzular, fena vasıflar gibi kötü adlar alan nefistir. Bu nefsi şu hadis-i şerif bize daha iyi anlatır: "Düşmanın en güçlüsü, iki kaburgan arasında bulunandır." Bu nefisle cihat edilmesi, kırılması, ezilmesi için emir verilmiştir.
İkincisi de, kalp ve ruh bölümünde anlatılan ilâhî incelik -latife- manasını taşır. Zaten o ilâhî incelik; kalp ve ruha verilen manaların birini alır. O insanın gerçek varlığıdır. Diğer hayvanattan onunla ayırt edilir.
Allah Teâlâ'yı anmakla, saflığını bulur, pâk olur ve şehvet izleri silinirse, o zaman mutmainne vasfını alır. Bu, "Ey mutmain nefis, Rabbine dön" (Fecr, 27), ayet-i kerimesi ile daha iyi anlaşılır.
Nefsin mutmainne derecesine ermesi için iki derece alması lâzım. O derecenin bir tanesi levvamedir. Allah Teâlâ bir âyet-i kerimede, levvame nefse yemin etmektedir: "Levvame nefse yemin olsun." (Kıyame, 2). Nefis, levvame halinde kötülüğe düşmez; sevmez, kötülüğü benimsemez.
Bu makama ermesi için aşması gereken diğer bir dereceye de, emmare adı verilir. Emmare halinde nefis kötülüğü emreder. Bir âyet-i kerimede, "Nefis mutlaka kötülüğü emreder" (Yusuf, 53) buyurulur. Bu halinde nefis, katiyen hayır işi görmez. Kötülüğü de kötü görmez. Bir nefis için emmare makamı alt, mutmainne üst sayılır. İkisinin arasında levvame bulunur.
Levvame şerre yaklaşamaz.
Bununla beraber, tam manası ile kendini hayra da veremez. Buradaki hayırdan murad, Allah Teâlâ'yı devamlı anmaktır.
Aklın da birkaç vasfı vardır. Bir ta-esi, eşyanın gerçek yüzünü bilmektir. Diğeri de âlimdir. Bu halinde bilgi onun için bir sıfat olmaktadır. Bu manaya göre akıl, daha önce anlatılan ilâhî bir incelikten ibarettir. Bu duruma göre, akla yalnız birinci manayı vermek doğru olmaz. Peygamber Efendimizin buyurduğu şu hadis-i şerif bu iddiamıza kuvvet verir: "Allah, önce aklı yarattı.
Sonra ona beri dön dedi; döndü. Geri dön dedi; döndü."
Tusterî der ki: "Kalb, Arş'tır, sine de Kürsî..."
Asıl kalb sine boşluğunda bulunan o et parçası olmayıp, onun çok ötesinde mevcut bir şey olduğu bilinmelidir. Kalbin iki çeşit askerî kuvveti vardır. Birinci kısmı baş gözü ile görülebilen el, ayak, göz ve diğer dış duygular... Diğer kuvveti ise, yalnız kalp gözü/basiret ile görülür.
Kalbin ıslahı birçok şarta bağlıdır.-Başta kendisine itaat olunması lâzımdır, emrinde çalışanların bu hale gelmesi icap eder. Nefis ve diğer duygular onun emrine göre hareket etmeli, aksi halde sultan olamaz, onların eline düşer. Âmir olması gerekirken memur olur hatta düşmanın elinde esir sayılır. Bilhassa tasavvuf yoluna girdikten sonra; insan, halini daha iyi kontrol edebilir. İnsan, halini ayıkta ve rüyada sezebilir.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Nefis iki şekilde anlatılır. Birincisi, öfke, kötü arzular, fena vasıflar gibi kötü adlar alan nefistir. Bu nefsi şu hadis-i şerif bize daha iyi anlatır: "Düşmanın en güçlüsü, iki kaburgan arasında bulunandır." Bu nefisle cihat edilmesi, kırılması, ezilmesi için emir verilmiştir.
İkincisi de, kalp ve ruh bölümünde anlatılan ilâhî incelik -latife- manasını taşır. Zaten o ilâhî incelik; kalp ve ruha verilen manaların birini alır. O insanın gerçek varlığıdır. Diğer hayvanattan onunla ayırt edilir.
Allah Teâlâ'yı anmakla, saflığını bulur, pâk olur ve şehvet izleri silinirse, o zaman mutmainne vasfını alır. Bu, "Ey mutmain nefis, Rabbine dön" (Fecr, 27), ayet-i kerimesi ile daha iyi anlaşılır.
Nefsin mutmainne derecesine ermesi için iki derece alması lâzım. O derecenin bir tanesi levvamedir. Allah Teâlâ bir âyet-i kerimede, levvame nefse yemin etmektedir: "Levvame nefse yemin olsun." (Kıyame, 2). Nefis, levvame halinde kötülüğe düşmez; sevmez, kötülüğü benimsemez.
Bu makama ermesi için aşması gereken diğer bir dereceye de, emmare adı verilir. Emmare halinde nefis kötülüğü emreder. Bir âyet-i kerimede, "Nefis mutlaka kötülüğü emreder" (Yusuf, 53) buyurulur. Bu halinde nefis, katiyen hayır işi görmez. Kötülüğü de kötü görmez. Bir nefis için emmare makamı alt, mutmainne üst sayılır. İkisinin arasında levvame bulunur.
Levvame şerre yaklaşamaz.
Bununla beraber, tam manası ile kendini hayra da veremez. Buradaki hayırdan murad, Allah Teâlâ'yı devamlı anmaktır.
Aklın da birkaç vasfı vardır. Bir ta-esi, eşyanın gerçek yüzünü bilmektir. Diğeri de âlimdir. Bu halinde bilgi onun için bir sıfat olmaktadır. Bu manaya göre akıl, daha önce anlatılan ilâhî bir incelikten ibarettir. Bu duruma göre, akla yalnız birinci manayı vermek doğru olmaz. Peygamber Efendimizin buyurduğu şu hadis-i şerif bu iddiamıza kuvvet verir: "Allah, önce aklı yarattı.
Sonra ona beri dön dedi; döndü. Geri dön dedi; döndü."
Tusterî der ki: "Kalb, Arş'tır, sine de Kürsî..."
Asıl kalb sine boşluğunda bulunan o et parçası olmayıp, onun çok ötesinde mevcut bir şey olduğu bilinmelidir. Kalbin iki çeşit askerî kuvveti vardır. Birinci kısmı baş gözü ile görülebilen el, ayak, göz ve diğer dış duygular... Diğer kuvveti ise, yalnız kalp gözü/basiret ile görülür.
Kalbin ıslahı birçok şarta bağlıdır.-Başta kendisine itaat olunması lâzımdır, emrinde çalışanların bu hale gelmesi icap eder. Nefis ve diğer duygular onun emrine göre hareket etmeli, aksi halde sultan olamaz, onların eline düşer. Âmir olması gerekirken memur olur hatta düşmanın elinde esir sayılır. Bilhassa tasavvuf yoluna girdikten sonra; insan, halini daha iyi kontrol edebilir. İnsan, halini ayıkta ve rüyada sezebilir.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.