İbrâhîm Halîl Ahmed, Mısır'da Hıristiyan bir ailede doğup büyüdü. Kiliseye bağlı çeşitli okullarda okuduktan sonra, Hıristiyan İlâhiyat Fakültesi'ni bitirdi. Sonra bu fakültede mastır tahsili yaptı. Mastır tezi ise, "İslâm'ı Müslümanlar vasıtasıyla nasıl yıkarız?" başlığını taşıyordu.Sizlere, M. Ahmet Varol'un "Bilinmeyen İslâm Dünyasından Kesitler-2" isimli kitabının, "Misyoner Merkezleri Casus Yuvalarıdır" başlıklı yazısının giriş kısmını naklettik.(Seha Neşriyat, İstanbul).Varol bu kitabında, El-Mücteba dergisinin eski papaz İbrâhîm Halîl Ahmed'le yaptığı röportajı Türkçeye çevirmiş. Şimdi bu röportajdan bâzı kesitler aktaracağız: "Biz" diyor 1945 yılında Mısır'daki Hıristiyan İlahiyat Fakültesi'ne giren eski papaz, "İlk sekiz aylık dönemde teorik bilgiler okuyorduk. Üç dil öğrenmemiz mecburiydi. Yunanca, Aramice ve İbranice. Bunun yanı sıra Arapçayı birinci derecede, İngilizceyi de ikinci derecede eğitim dili olarak öğreniyorduk. Bunun arkasından Tevrat ve İncil'i açıklamalarıyla birlikte ve kilise tarihini okuyorduk. Arkasından misyonerlik tarihini ve Müslümanlarla ilişkileri öğreniyorduk. Burada Kur'ân-ı Kerîm'le ve Peygamber (s.a.v)'in hadisleriyle ilgili dersler başlar. İslâm ile ilgili derslerde İsmâîlîlik, Amevîlik, Kadiyanîlik, Bahailik gibi İslâm'dan çıkmış mezheplere ağırlık verilir. Öğrencilerin eğitimine büyük itina gösterildiğini de burada ifade edeyim. Meselâ o dönemde, biz fakültede toplam oniki öğrenci iken, on iki tane Amerikalı, sekiz tane Mısırlı öğretim görevlisi vardı."İslâm'la savaşmaya verilen önemi görüyorsunuz ki, 12 öğrenciye 20 öğretim görevlisi ders veriyor.Eski papazın anlattıklarını nakletmeyi sürdürelim:"Biz, gelecekte, Müslümanlarla kuracağımız ilişkileri ve oluşturacağımız diyalogları, bu derslerde öğrendiğimiz bilgiler üzerine oturtuyorduk. Aynı zamanda Kur'ân'a karşı Kur'ân'la, Müslümanların tarihindeki hoş olmayan olaylarla mücadele yolunu seçiyorduk. O zaman Ezher'de okuyanların kalbine fitne sokmak için, Kur'ân çevresinde münakaşalara giriyorduk. Âyetleri, bütün halindeki anlamına ters şekilde, yarım yarım alıyor ve böyle mugalata yaparak gayemize ulaşmaya çalışıyorduk. Bizde bu konuda yazılmış kitaplar da mevcuttur. Bunların en önemlisi el-Hidâye adlı kitap ile 'İslâm'ın Kaynakları' adlı kitaptır. Bunun yanı sıra, Müslümanlar arasından çıkmış olmakla birlikte, oryantalizme gönüllü hizmetçilik yapan birtakım yazarların yazmış olduğu kitaplardan da yararlanırdık. Tâhâ Hüseyin bunlardan biridir. Kilise onun 'Cahiliye Şiiri' adlı kitabından yüzde yüz oranında yararlanmıştır. Yine bu cihetten olmak üzere, benim de fakültedeki mastır tezim 'İslâm'ı Müslümanlar Vasıtasıyla Nasıl Yıkarız' başlığını taşıyordu. Bu tez üzerinde tam dört yıl çalıştım. Bu tez üzerinde çalışırken, bir yandan da Müslümanlar arasında misyonerlik çalışmalarımı sürdürüyordum."Benim diyor İbrâhîm Halîl Ahmed, "Amerikan misyonerlik hareketine bağlı olarak muhtelif gezilerim ve çeşitli yerlerle ilişkilerim oluyordu. İşte uzun süren bu çalışmalarım neticesinde bizzat müşahede ettim ki, misyonerler, insanlar arasında dini yaymak için değil, emperyalizme destek olmak ve onların adına casusluk yapmak için gelmişler." Şimdi gel de "Dini bütünlüğümüz millî bütünlüğümüzün, millî bütünlüğümüz de dini bütünlüğümüzün teminatıdır" diyen Prof. Dr. Haydar Baş'ı minnetle hatırlama…"Meselâ nasıl?" diye soruyor el-Mücteba dergisi.İşte eski papazın cevabı:"Bunun delilleri çoktur. Eğer halk zulme karşı ayaklanmaya hazırlanıyorsa, bundan ilk haberdar olan kilisedir. Çünkü Müslüman ile Kıptî Hıristiyan aynı toprak üzerinde yaşamaktadır. Müslümanlıkla ilgili gelişmeler hakkında bir haber sızdığı gün, Hıristiyan hemen onu duyar ve bu bilgileri bize ulaştırarak bizim tahlil etmemizi ve oynamamız gereken rolü tespit etmemizi ister. Diğer yandan Ordudaki kilise mensupları, askerî alandaki gelişmeleri ve gizlilikleri misyoner merkezleri ile doğrudan bağlantı kurarak, bunlar vasıtasıyla Amerika'ya ulaştırırlar. Ayrıca şuna da işaret edeyim ki; Mısır'da bir Hıristiyan, iki ayrı uyruğa sahiptir; birisi doğduğu yerle olan bağlantısı dolayısıyla sahip olduğu millî uyruk ki, bu uyruğu yönünden Mısırlı sayılmaktadır; diğeri de bundan daha güçlü olan dinî uyruk ki, buna da Hıristiyanlığı dolayısıyla sahip olmaktadır. Hıristiyanlar Mısır'da kendilerini garip hissederken, Avrupa ve Amerika'da daha çok emniyette olduklarını hissetmektedirler. Bunun için misyonerler ve kilise mensupları, Mısır'ı emperyalizmin atmosferinde dönen bir uydu haline sokmak ve bundan uzak yaşayamayacak bir ülke haline getirmek için planlar hazırlamaya koyuldular."Siz bu satırlardan "Mısır"ı çıkarın yerine "Türkiye"yi koyun ve Sayın Haydar Baş'ın misyonerlerle, onların yerli işbirlikçileri ile niye mücadele ettiğini ve Alevilere niçin sahip çıktığını bir kez daha düşünün… Ve yine Muhterem Haydar Baş'ın, casus yuvası haline gelmiş kilise ile misyonerlerin faaliyet gösterdikleri ülkeleri "emperyalizmin atmosferinde dönen bir uydu haline sokmak ve bundan uzak yaşayamayacak bir ülke haline getirmek için" ortaya koydukları hain çabalara, "Milli Ekonomi Modeli" ile indirdiği darbenin kıymetini bilin…
Hasan Demir / diğer yazıları
- Artık yeter! / 02.11.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015