Bir önceki yazımızı okuyanlar bu cümlenin Gazi Mustafa Kemal'e ait olduğunu hatırlayacaklardır.Erzurum Kongresinin hazırlıkları sırasında, ne büyük bir dava için bir araya gelindiğini, bu davayı omuzlayanları bekleyen tehlikelerin bin bir çeşit ve bin bir entrika olacağını dile getiren Gazi, konuşmasının bir yerinde böyle diyordu: "Milli Mücadelede topyekun mücadele esastır. Büyük mukavemetlerle, ihanet ve hıyanetlerle karşılaşacağımız muhakkaktır. Milli Mücadeleye atılanların mahv ve ifnası için, Saray, hükumet, ecnebiler, muhakkak ki ilk andan itibaren harekete geçeceklerdir. Ayrıca yer yer memleket halkının da iğfal edilmesi, isyanlar, ihtilaller çıkartılması ve bütün bu menfi hareketlerin Milli Mücadele aleyhine tevcihi galip ihtimal dahilindedir. Daha kim bilir, akla gelen ve gelmeyen ne entrikalar ne fesatlar, ne tuzaklarla karşılaşacağız. Milli Mücadeleyi milletin büyük ekseriyetine dayanarak sür'atle hızlandırmak ve organize etmek zorundayız. Memlekette ve ellimizdeki tek tepe ve tek kurşun kalıncaya kadar mücadele etmek azmimiz daima mahfuz kalacaktır ve kalmak mecburiyetindedir.Elbette dikkatinizi çekmiştir; 1919'un şartlarında, ordusu terhis edilmiş, tersanelerine girilmiş, haçlı dünyası canım Anadolumuzu kendi aralarında babalarının malı gibi taksim etmişler ve fiili işgaller başlamış. Vatanımızın her köşesi müthiş bir yangın yerine dönmüş. Böyle bir ortamda sivil Mustafa Kemal Dadaşlar diyarında bir avuç vatanperver ile sohbet ediyor ve adeta haykırıyor: "?Elimizdeki tek tepe ve tek kurşun kalıncaya kadar mücadele?"Erzurum Kongresi ile ilk kıvılcımın çakıldığını ve ardından devam eden kongreler sürecini ve başlatılan fiili mücadele safhalarını ve bu azmin, iradenin ardından Milli Mücadelenin kazanıldığını biliyoruz.Böylesine dünya çapında bir oluşu, bir dirilişi gerçekleştiren öncü kadro hakkında neler yazılıp, söylendiğini Muharrem Bayraktar'ın son yazılarından takip ettiniz herhalde.Yaklaşık 85 yıl evvel; "?ellimizde tek tepe ve tek kurşun kalıncaya kadar mücadeleye devam?" deyip dört-beş sene boyunca cepheden cepheye koşan, bulabildikleri kadar bulgur pilavı ve nohut yemeğine talim eden ve o şartlarda kovulan haçlı sürüleri? O şartlarda kazanılan bağımsızlık? O şartlarda kurulan genç Türk Devleti? O şartlarda, istiklalimize göz diken düşmanların kahredilmesi? Ve 85 yıl sonra bu gün?Satmaktan başka bir becerisi olmayan, her şeyi babalar gibi satmakla övünen ve belki on binlerce şehit kanı ile sulanmış kim bilir kaç tepeyi, kaç vadiyi, kaç ovayı bu milletin ezeli düşmanlarına satan bir hükumet? Daha da kötüsü; vatan topraklarını satışa çıkaranlar hala el üstünde, hala mücahitlik taslıyorlar. Bu işte bir bit yeniği sezmiyor musunuz; vatan topraklarını düşmanın elinden almak için, ırz düşmanlarını memleketten kovmak için mücadele edenler çetecilikle suçlanıyor, yüzbinlerce şehit verilerek vatan toprağı kılınan arazileri, maden yataklarını satan bugünkü iktidar aynı çevreler tarafından oldukça başarılı bulunuyor. Televizyonlarında; ana haberlerinde, on dakika dünya kupası maçlarına ayırdıkları halde, Yahudilere satılan Harran Ovası'ından, sahillerimizde oluşturulan İngiliz, Alman, Fransız kasabalarından bir cümle ile dahi bahsetmiyorlar.1919'larda Atatürk ve arkadaşları; "?elimizde tek tepe ve tek kurşun kalıncaya kadar Milli Mücadeleye devam?" diyorlar ve bu kararlarını hayata geçiriyorlar. Dört yılını tamamlamak üzere olan iktidar ise geldiği günden beri satacağım diyor ve de satıyor. Şimdi ey millet, ey hacım, ey hocam, siz karar verin kim iyi kim kötü? Kim vatansever kim tersi? Dolayısıyla; "vatan sevgisi imandan" olduğuna göre kim Müslüman kim değil?Son söz yine Gazi Mustafa Kemal'in olsun: "Bizi yok etmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı milletçe mücadeleyi gerekli gören bir mesleği izleyen insanlarız. Biz; hayatını, bağımsızlığını kurtarmak için çalışan emekçileriz. Ne demokratız, ne sosyalist; biz bize benzeriz" (Başbuğ Atatürk,37).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025