(dünden devam…)
Kemer altı günleri…
Fırsat buldukça babasının kemer altındaki dükkânına gider hem babasına yardım eder hem de komşu esnaflarla zaman buldukça sohbet eder. Sohbetleri samimi ve içten olunca komşu esnaf kendisini tanır ve çok severdi.
Babasıyla arasında geçen bir diyaloğu şöyle anlatır: "Kemer altında babamın küçük bir dükkânı vardı. Babam ikindi ezanı okununca dükkânı kapatıp camiye gider. Namazdan sonra eve giderdi. Bir gün dedim: 'Baba asıl iş ikindiden sonra olur. Tekel işçileri var akşam mesaiden çıkınca alış veriş yapıyorlar. Dükkanı akşama kadar açsak iyi olur. Para kazanırsın. Neden erkenden gidiyorsun?' Ne dediysem İkna edemedim babamı. Bana verdiği cevabı hiç unutamam: Oğlum kefenin cebi yok." Babasından aldığı bu cevap hep ölçü oldu hayatında.
Aynı sohbetinin devamında babasının yaşamı boyunca çok titiz davrandığını söyleyerek gırtlağından bir gram haram lokma geçmediğinin altını çizmiştir.
Kemer altındaki esnafları ziyaretine devam eder. Sohbetler koyudur. Ancak bir konu üzerinde özellikle durur. O da çocuklarda eksikliğini gördüğü boy abdesti mevzuu. Öyle ki babalarının durumu öğrencilerinden farklı değildi. Konuştuğu ulaştığı tüm esnaflara boy abdesti nasıl alınır bıkmadan usanmadan anlattı.
Eğitimde bağırmakla çağırmakla hiçbir işin halledilemeyeceğinin altını çizen Hocamız tüm meselenin insanı sevmekten gönüllerine girmekten geçtiğini vurgular hep. Öğretmen ama bir baba şefkati ile öğrencilerini kendi evladı gibi görüp onların eğitimleriyle ilgilenmesi her kesimin gözünde onu mükemmel bir noktaya taşıdı. Trabzon'un "Haydar Hocası" oldu. İsmini bilmeyen duymayan kalmadı.
Siyasetle tanışması…
Öğretmen olarak başarısını duyan Trabzon'daki o dönemin "Erbakan ekibi" siyasete girmesi yönünde ikna çabalarına başlar. Yakasını bırakmazlar. Öğretmenliği çok sevdiğini söyleyerek yapılan teklifi geri çevirir. Ancak ne pahasına olursa olsun partililer listelerinde başarılı, tanınmış ve çevresinde sevilen öğretmene milletvekili listelerinde görmek onlar için oylarının artması demek. Israrlı talepler karşısında daha fazla direnemez. Yaptığı istişareler ve değerlendirmeler sonucunda milletvekili olmak üzere istifasını vererek çok sevdiği okulundan ve öğrencilerine veda eder.
Kaypak siyaset…
Kendisine verilen sözler tutulmaz. Milletvekilliği listesi sıralamasında ismi alt sıralara yazılınca morali bozulur. Bunu asla kabullenemez. Yapılan haksızlık ve tutarsızlıktı. Kabullenmede zorlandı. Aldığı kabaca cevap "politika gerçeği" olarak izah edilse de ikna olmadı. Yol yakınken ikiyüzlü siyasetten ve siyasetçilerden bir daha görüşmemek üzere ayrıldı. Siyasetteki ayak oyunlarını erken fark etmişti. Mizacına tersti.
Daha sonra öğretmenliğe dönmeyerek baba mesleği olan ticarete başladı. Öğretmenlikte olduğu gibi ticarette de başarı merdivenlerini tek tek çıktı. Ticarette elinin değdiği her yer bereketleniyor işleri istediği gibi yolunda gidiyordu.
Zor günler…
Ancak takvimler 1979-1980 yıllarını gösterdiğinde Türkiye'de sıkıntılı ve çileli günler başlar. 1980 yılında Cumhuriyeti koruma ve kollama harekâtı olur. Dönemin siyaset esnafı, ülkeyi uçurumun kenarına getirir. Olaylar patlak verir. Daha sonra anlam veremediği sağ sol çatışmaları şiddetlenir. Asker yönetime el koyar. Herkes gibi o da bu zorlu süreçten etkilenir ve sıkıyönetim idaresi tarafından arkadaşlarıyla birlikte "Allah" dedikleri gerekçesiyle hapse atılır.
Kendisi içerdedir ama dışarıda sokaklar kan gölünden farksız. Her gün caddelerde ortalama 50 kişinin öldürüldüğü haberlerini duyunca içinde fırtınalar kopar. Kendi ifadesi ile "Eğer bu harekât olmasaydı toplum birbirine girer, Türkiye iç savaşta kendini bitirebilirdi." Durum o derece vahimdi. Mehmetçik ülkede huzuru sağlar. Olaylar bir gecede sona erer. Cumhuriyeti koruma ve kollama harekâtı ile her yer süt liman olur.
Birçok anıyı, hatırayı arkasında bırakarak hapisten çıkar. Zihninde hep ait olduğu yüce Türk Milletinin içine düşürüldüğü vahim durumu düşünür. Yaşanılanlar yüreğini kanatır. Kendisini sorumlu hissederek yapılacak çok iş olduğuna kanaat getirir.
"Neden böyle oldu? Bizde hangi ruh hali noksandı? Bu insanlar niçin öldürüldü?" türünden sorular kafasını kurcalar. Cevabını bilmediği bu sorular karşısında ülkesi için bir şeyler yapmak arzusundadır. Fikirlerine görüşlerine değer verdiği arif insanlarla sürekli görüşmeler yapar. Yaptığı inceleme ve araştırmalar sonucunda aldığı eğitimler topluma yol göstermek gibi bir vazifeyi omuzlarına yükler. Bu doğrultuda topluma faydalı olabilecek kültürel çalışmalara arkadaşları ile birlikte başlarlar.
Bu çalkantılı süreçten sonra Türkiye'yi karış karış dolaşarak "Birlik ve Beraberliğin Temel Unsurları" ismini verdiği konferanslar serisine başlar. (devam edecek…)
- Bir anketin düşündürdükleri / 26.03.2024
- Ramazanın getirdiği bir demet güzellikler / 12.03.2024
- 106. yıl sonra Eskişehir’de… / 27.02.2024
- Emekliler kervanının yeni üyesi / 20.02.2024
- Perşembe akşamı izlenimlerim! / 13.02.2024
- Yerel seçimler üzerine / 07.02.2024
- Bu bizim insanlık namına görevimiz! / 30.01.2024
- Bir nefes sıhhat / 23.01.2024
- Üç cilt çıkan kitaplarımın öyküsü / 16.01.2024