Büyük fotoğrafı büyük beyinler okur

Büyük fotoğrafı okuyan büyük beyinlerin elbette ki sancıları da, endişeleri de büyük olur.
Büyük fotoğrafı okuyan büyük beyinler insanlığın yakalandığı amansız hastalıkları teşhis etmeleri de büyük olur ve elbette buldukları hal çareleri, yoğurdukları merhemler de büyük olur.
Büyük beyinlerin çektikleri fikir çileleri, bir hayat boyu yaşadıkları ıstıraplar, herkes derin uykudayken girdikleri arayışlar, yaşadıkları mahalleden, kasabadan, şehirden ve hatta vatandaşı oldukları ülkeden çok daha büyüktür.
Yaşadıkları zaman diliminde ve coğrafi sınırlar içinde büyük fotoğrafı doğru okuyabilen büyük beyinlerin buluşları, sundukları çözüm önerileri, sosyal hayatın tıkanan damarlarının nasıl açılacağını gösteren yol ve yöntemleri tüm dünyaya yayıldığı gibi sonraki çağlara da ışık tutmuştur.
Kendi çağlarında büyük fotoğrafı doğru okuyabilen büyük beyinlerin hiç biri, "artık nihai çözüme ulaştım, bundan sonra gelenlerin araştırma yapmalarına gerek yok" dememiş, tam aksine kendilerinden sonra gelenlerin, dedelerinin bıraktıkları yerden araştırmaya devam etmelerini tavsiye etmişlerdir.
Belki onları büyük beyin yapan, şöhretlerini çağlar sonrasına ve bir uçtan bir uca tüm dünyaya ulaştıran ilk adımları da bu olmuştur; "Biz kimi dilersek onu derecelerle yükseltiriz. Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır" (Yusuf: 76) ilkesini ve uyarısını kulaklarına küpe yapmış olmaları.
Bugün ulaşımdan haberleşmeye, yer bilimlerinden gök bilimlerine, sosyolojiden psikolojiye kadar hayatın bütün alanlarında ulaşılan ilmi icatlar, kâinat kitabını, Kur'an'ın gösterdiği istikamette doğru okuyabilen büyük beyinlerin eseridirler.
Teknolojide yaşanan baş döndürücü gelişmelere, her gün hayatımıza giren yeni yeni ürünlere rağmen teknoloji henüz, Sebe Melikesi Belkıs'ın tahtını Yemen'den Filistin'e "göz açıp kapayıncaya kadar" getiren "ilim sahibinin" ilmine ulaşamamıştır ve sözünü ettiğimiz büyük beyinler bu mesaja doğru yürümektedirler:
"Sonra Süleyman, danışmanlarına şöyle dedi: 'Ey ileri gelenler! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir?'
Cinlerden bir ifrit, 'Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm yeter ve bana güvenebilirsiniz' dedi.
Kitaptan bir ilmi bulunan kimse, 'Sen gözünü açıp kapamadan ben onu sana getirebilirim' dedi. Süleyman, tahtı yanına yerleşmiş görünce şöyle dedi: Bu, Rabbimin lütfundandır. Kendisine şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim, diye beni denemek istiyor. Şükreden, kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, Rabbim hiçbir şeye muhtaç değildir, çok ikram sahibidir." (Neml: 38-40).
İslam âlemi, büyük beyinler, kâinat kitabını doğru ve ısrarla okuyabilen beyinler yetiştirdiği çağlarda, hem kendi dünyasına hem de tüm insanlığın dünyasına ışık tutmuş, büyük beyinlerden mahrum olduğunda da ne yazık ki bugün olduğu gibi dar kalıplar içerisine sıkışıp kalmış.
Düşmanlar, Müslümanların malı ile, canı ile, her türlü kutsalı ile oynarken Müslümanlar ne yazık ki "mezhepçilik" oynar olmuşlar.
Böylesine tehlikeli bir oyunun figüranlığı ile gününü gün eden tipler, İslam'ın yakasından düşerek İslam'a en büyük hizmeti yapmış olacaklardır.