Hatırlarsanız özellikle batı devletlerine karşı Sayın Erdoğan'ın meydanlardan o meşhur çıkışlarından biri de, "Türkiye bir çadır devleti değil. Bunu herkes bilsin" şeklindeydi.
Tabi yaşanan gelişmelere, kişilerin karşılıklı söylemlerine, açıklamalarına vs. bakınca 'çadır devleti' tabiri beynimde canlanıyor. Çadır devleti nasıl olur, bilmem ama bizim devletimiz içinde acayip şeyler oluyor.
Daha önce maalesef Hatay, Urfa, Gaziantep gibi şehirlerimizde Suriyeli kadın pazarları kuruldu, haberlerini duyuyorduk. Şimdi ise bizzat iktidar partisinin milletvekilinden Güneydoğu'da FETÖ pazarı kuruluyor, açıklaması geldi.
Tabi Şamil Tayyar böyle bir açıklamayı neden yaptı, sorusunun cevabı da önemli. Malumunuz AKP için çok soğuk geçen 2013 Aralık ayından önce Şamil Tayyar da (gazeteciydi o zamanlar) Gülen'e bin bir övgüler düzmüştü.
Gülen ve FETÖ yaklaşık bir buçuk yıldır ülke gündeminin birinci sırasındaydı. Hükümet, ülkemizde ortaya çıkan bütün olumsuz tabloları, FETÖ üzerine yıkarak bir rahatlama ve aklanma süreci yaşadı. Şimdi gündem Suriye, Afrin, Menbic, seçimler vs. olunca FETÖ arka planda kaldı.
Ama Şamil Tayyar, FETÖ dosyasını kapatmadı. Hatta dün Gülen hayranı, bugün Gülen düşmanı olan Akit gazetesinin yazarlarından Mehtap Yılmaz'a "Hadi, kocanı al Pensilvanya'ya" diye bir hitapta bulundu.
Mehtap Hanım da köşesinde, "FETÖ'nün, Ergenekon kumpasının tetikçileri" adlı yazı başlığıyla Şamil Tayyar'a bayağı bir saydırdı.
En son Şamil Tayyar bir televizyon kanalından, Türkiye'de özellikle Gaziantep'te milyon dolarların döndüğü bir FETÖ pazarı kurulduğunu, itirafçı adı altında iş adamlarının serbest bırakıldığını anlattı. Savcıları, HSK'yı göreve çağırdı.
Sayın Tayyar'ın açıklamasına ek yaptığı cümle ise "Bürokratlar ve danışmanları, Sayın Cumhurbaşkanına gerekli bilgileri veriyor" mealindeydi.
Diğer taraftan Erdoğan, 'şeker fabrikaları satılacak' açıklaması yapıyor. Ama Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Yiğit Bulut, "Sayın Cumhurbaşkanımız asla böyle bir şeye izin vermez" dedikten sonra nişasta bazlı mısır şurubu tehlikesini anlatıyor ve ekliyor; "Bunu dediğim için beni öldürürler."
Diğer taraftan Başbakan Sayın Yıldırım; "Şeker fabrikaları satılacak. Nişasta bazlı mısır şurubunun sağlık açısından tehlikeli olduğu söylentileri var, bunu da araştıracağız" diyor.
Ardından iktidar partisi milletvekili Salim Uslu; "Bürokratlar hükümeti yanlış yönlendiriyor, şeker fabrikaları özelleştirilmemeli" açıklaması yapıyor.
Vatandaş olarak devlet ve milletimiz için bu kadar hassas konularda devleti yönetenlerin, danışmanlarının birbirleriyle çatışan, çarpışan, birbirini çürüten açıklamalarına bakınca, çadır devleti değiliz, orası tamam. Ama bu yönetim şeklinin de bir tarifi olmalı.
Sayın Erdoğan 2019 seçimleri için "Allah göstermesin herhangi bir aksilik durumunda kaybedenin biz değil Türkiye olacağını görmek zorundayız." Açıklamasını yapıyor.
Bağımsız bir devletin hele hele Türk Milletinin kanıyla kurduğu bir devletin bir kişi veya partinin varlığıyla hayat bulduğu iddia ediliyorsa, tamam çadır devleti demeyelim ama bir adı olmalı bu yönetim anlayışının.
Avrupa'da ırkçı ve dinci saldırılar çoğaldı. Türklerin canlarına, mallarına, ibadethanelerine açıkça saldırıyorlar.
Çağdaş, muasır medeniyet, diye kendini ifade eden Avrupa ise ülkemize, demokrasi, bağımsızlık, insan hakları vs. konularda tavsiyeler ve tehditler sıralıyor. En başından beri Suriye'de terör örgütlerine karşı başlatılan askeri harekâtımızı eleştiriyorlar, 'çık oradan' diyorlar.
Cumhurbaşkanımız ise bazı Batı ülkelerinin Afrin harekâtını 'kısa tutma' çağrılarını hatırlatarak "Onların ricalarını yerine getirelim istedik" diyor. Ardından ABD'yi terörizme açık destekle (ki, doğru bir suçlama) suçluyor.
Dışişleri Bakanımız Çavuşoğlu, Moskova'da bir üniversitede verdiği demeçte ABD için "Ülkelerimiz arasındaki ilişkiler kopma noktasında bulunmakta. Onlara bir şart koştuk: Eğer sözlerinizi yine tutmazsanız biz de sabırlı davranmayı bırakacağız dedik." şeklinde konuştu.
Sayın Çavuşoğlu Türkiye'ye geldiğinde ise "ABD ile görüşmeler kesilmedi, devam ediyor. Önümüzdeki günlerde müsteşarımız ABD'ye gidecek" ifadelerini kullanıyor.
Tamam, çadır devleti değiliz de bu yönetim tarzının bir adı da olmalı. Dimi ama!
Tabi yaşanan gelişmelere, kişilerin karşılıklı söylemlerine, açıklamalarına vs. bakınca 'çadır devleti' tabiri beynimde canlanıyor. Çadır devleti nasıl olur, bilmem ama bizim devletimiz içinde acayip şeyler oluyor.
Daha önce maalesef Hatay, Urfa, Gaziantep gibi şehirlerimizde Suriyeli kadın pazarları kuruldu, haberlerini duyuyorduk. Şimdi ise bizzat iktidar partisinin milletvekilinden Güneydoğu'da FETÖ pazarı kuruluyor, açıklaması geldi.
Tabi Şamil Tayyar böyle bir açıklamayı neden yaptı, sorusunun cevabı da önemli. Malumunuz AKP için çok soğuk geçen 2013 Aralık ayından önce Şamil Tayyar da (gazeteciydi o zamanlar) Gülen'e bin bir övgüler düzmüştü.
Gülen ve FETÖ yaklaşık bir buçuk yıldır ülke gündeminin birinci sırasındaydı. Hükümet, ülkemizde ortaya çıkan bütün olumsuz tabloları, FETÖ üzerine yıkarak bir rahatlama ve aklanma süreci yaşadı. Şimdi gündem Suriye, Afrin, Menbic, seçimler vs. olunca FETÖ arka planda kaldı.
Ama Şamil Tayyar, FETÖ dosyasını kapatmadı. Hatta dün Gülen hayranı, bugün Gülen düşmanı olan Akit gazetesinin yazarlarından Mehtap Yılmaz'a "Hadi, kocanı al Pensilvanya'ya" diye bir hitapta bulundu.
Mehtap Hanım da köşesinde, "FETÖ'nün, Ergenekon kumpasının tetikçileri" adlı yazı başlığıyla Şamil Tayyar'a bayağı bir saydırdı.
En son Şamil Tayyar bir televizyon kanalından, Türkiye'de özellikle Gaziantep'te milyon dolarların döndüğü bir FETÖ pazarı kurulduğunu, itirafçı adı altında iş adamlarının serbest bırakıldığını anlattı. Savcıları, HSK'yı göreve çağırdı.
Sayın Tayyar'ın açıklamasına ek yaptığı cümle ise "Bürokratlar ve danışmanları, Sayın Cumhurbaşkanına gerekli bilgileri veriyor" mealindeydi.
Diğer taraftan Erdoğan, 'şeker fabrikaları satılacak' açıklaması yapıyor. Ama Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Yiğit Bulut, "Sayın Cumhurbaşkanımız asla böyle bir şeye izin vermez" dedikten sonra nişasta bazlı mısır şurubu tehlikesini anlatıyor ve ekliyor; "Bunu dediğim için beni öldürürler."
Diğer taraftan Başbakan Sayın Yıldırım; "Şeker fabrikaları satılacak. Nişasta bazlı mısır şurubunun sağlık açısından tehlikeli olduğu söylentileri var, bunu da araştıracağız" diyor.
Ardından iktidar partisi milletvekili Salim Uslu; "Bürokratlar hükümeti yanlış yönlendiriyor, şeker fabrikaları özelleştirilmemeli" açıklaması yapıyor.
Vatandaş olarak devlet ve milletimiz için bu kadar hassas konularda devleti yönetenlerin, danışmanlarının birbirleriyle çatışan, çarpışan, birbirini çürüten açıklamalarına bakınca, çadır devleti değiliz, orası tamam. Ama bu yönetim şeklinin de bir tarifi olmalı.
Sayın Erdoğan 2019 seçimleri için "Allah göstermesin herhangi bir aksilik durumunda kaybedenin biz değil Türkiye olacağını görmek zorundayız." Açıklamasını yapıyor.
Bağımsız bir devletin hele hele Türk Milletinin kanıyla kurduğu bir devletin bir kişi veya partinin varlığıyla hayat bulduğu iddia ediliyorsa, tamam çadır devleti demeyelim ama bir adı olmalı bu yönetim anlayışının.
Avrupa'da ırkçı ve dinci saldırılar çoğaldı. Türklerin canlarına, mallarına, ibadethanelerine açıkça saldırıyorlar.
Çağdaş, muasır medeniyet, diye kendini ifade eden Avrupa ise ülkemize, demokrasi, bağımsızlık, insan hakları vs. konularda tavsiyeler ve tehditler sıralıyor. En başından beri Suriye'de terör örgütlerine karşı başlatılan askeri harekâtımızı eleştiriyorlar, 'çık oradan' diyorlar.
Cumhurbaşkanımız ise bazı Batı ülkelerinin Afrin harekâtını 'kısa tutma' çağrılarını hatırlatarak "Onların ricalarını yerine getirelim istedik" diyor. Ardından ABD'yi terörizme açık destekle (ki, doğru bir suçlama) suçluyor.
Dışişleri Bakanımız Çavuşoğlu, Moskova'da bir üniversitede verdiği demeçte ABD için "Ülkelerimiz arasındaki ilişkiler kopma noktasında bulunmakta. Onlara bir şart koştuk: Eğer sözlerinizi yine tutmazsanız biz de sabırlı davranmayı bırakacağız dedik." şeklinde konuştu.
Sayın Çavuşoğlu Türkiye'ye geldiğinde ise "ABD ile görüşmeler kesilmedi, devam ediyor. Önümüzdeki günlerde müsteşarımız ABD'ye gidecek" ifadelerini kullanıyor.
Tamam, çadır devleti değiliz de bu yönetim tarzının bir adı da olmalı. Dimi ama!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025