AB'ye girme sürecinin devletimizin yıkılmasını, Türkiye coğrafyasının parçalanmasını kolaylaştıracağını belirten Prof. Dr. Haydar Baş, "Bu yoldan acilen dönmeliyiz" dediBağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, AB, Irak, Kıbrıs bağlamında, dış politikada 2003 yılını değerlendirdi. Irak'ı sudan bahanelerle işgal ettiği için ABD'nin dünya kamuoyu önünde yargılanması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, AB'ye girmek için atılan adımların Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tasfiyesi anlamına geldiğini, Türkiye için biçilen makro planın mikrosunun Kıbrıs'ta uygulandığını belirtti. Prof. Dr. Haydar Baş, başlıklar halinde şu tespitlerde bulundu:Irak'ı işgal eden ABD yargılanmalıIrak, 'kimyasal, biyolojik silahlar var' gerekçesiyle bölge işgal edilmiştir. Hiç biri bulunamamıştır. Dolayısıyla bu savaşın gerekçesi batıldır. Bu gerekçe ile savaş yapanların kesinlikle yargılanması lazımdır. Yani ABD'nin hesap verme noktasında olduğunu bütün dünya kamuoyunun ve özellikle Türkiye'nin bilmesi gerekiyor. Batıl gerekçe ile yaptıkları işgalden asıl maksat Ortadoğu'da, İsrail'e hareket kabiliyeti kazandırmaktır. Orada kalınmayacaktır. Güneydoğu'ya adım atılacaktır. Kırmızı çizgilerimiz vardı. İktidarın nasipsizliği ve basiretsizliği yüzünden bütün bu çizgiler alt üst olmuştur. Mehmetçiğin başına çuval geçirilmiştir. Bunlar, telafisi mümkün olmayan işlerdir. Her biri bir savaş gerekçesidir. Bir millet, bir devlet savaşa karar verirken, şartlar oluşmuşsa, 'karşımdaki güç dünyanın süper gücüdür' hesabını yapamaz. Namusun, vatanın, can, mal emniyetinin süperi olmaz. Yok da olabilirsin. Ama onun yok olmayacağını ne ile garanti ediyorsun? Irak işgalinde 20 günde Ummü'l Kasr adlı küçük bir kasabayı geçemediler. Demek ki bu iş, şu veya bu güç olmakla ilgili değildir. Yürekle ilgilidir. Milletine, devletine, vatanına, devletine, Allah'ına inançla ilgili bir olaydır. Biz bunu millette öldürmez, diri tutarsak hangi güç olursa olsun karşımızda ezilmeye, yok olmaya mahkum olur.AB yolundan dönmek şartAB'nin yapacağı iş bizi almadan bölmek ve parçalamaktır. Kıbrıs bunun bir göstergesidir. AB'ye uyum yasaları adı altında bir takım haklar elde edeceğiz yalanıyla verdiğimiz tavizlerin haddi hesabı yok. İmar yasasında değişiklik yapılarak her apartmanın altında kilise, havra açılır hale getirildi. Etnik guruplarla ilgili bazı düzenlemelerle bölgesel parçalanmalara adım atıldı. Yerel yönetimler yasa taslağı ile adeta Sevr'i geri getirmeye çalışıyoruz. AB'ye girme süreci adı altında yaptığımız iş Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yıkılmasını, Türkiye coğrafyasının parçalanmasını kolaylaştırmak, düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürmektir. Bu yoldan acilen dönmeliyiz. İktidar bu yoldan dönerse milletin duasını alır.
Kıbrıs'ta vahim durum
Türkiye için biçilen makro planın mikrosu Kıbrıs'ta uygulanıyor. Kıbrıs'taki Türk vatandaşlarımıza bir vatan bulup onları bağımsızlık rüzgarı ile memnun etmek yerine AB'ye alacağız adı altında adeta Rumlara ilhak etme projesi uygulanıyor. Bu proje oradaki insanların hayrına olmayacaktır. Kıbrıs'ta bugüne kadar istenilen siyaset uygulansa idi bu neticeye gelmeyecektik. Annan Planına evet diyen taraf % 50 oy almışsa bağımsızlık ruhu artık burada ölüyor demektir. Bunu hangi mikrop, hangi güç öldürüyor? Bu soruyu sormak bizim vazifemiz. Kıbrıs münbit bir yer olmasına rağmen, Kıbrıs'ı idare eden arkadaşlarımız hiç bir şey elde edememişlerdir. Oranın insanını madden doyuramamışlar, aç bırakmışlardır. Manen de doyuramamışlardır. İnsanı manen mefluç olmuş, madden de tamamen aç kalmış insan AB demeyecek de ne söyleyecek? Kaldı ki anavatanı da AB diyor. Dolayısıyla biz millet olarak topyekün bir şeye karar vermeliyiz. Mutlaka kendimize dönmemiz, ciddi bir nefis muhasebesi yapmamız, öz değer ve kaynaklarımızla dirilmemiz lazımdır. Bu imkanlarla Kıbrıs'ı nasıl fakir, fukara bıraktığımızı düşünmemiz lazımdır. Türkiye'yi de bu kadar kaynaklarla nasıl bu kadar fakir fukara bıraktık, iyi bir düşünmemiz lazımdır.
Kıbrıs'ta vahim durum
Türkiye için biçilen makro planın mikrosu Kıbrıs'ta uygulanıyor. Kıbrıs'taki Türk vatandaşlarımıza bir vatan bulup onları bağımsızlık rüzgarı ile memnun etmek yerine AB'ye alacağız adı altında adeta Rumlara ilhak etme projesi uygulanıyor. Bu proje oradaki insanların hayrına olmayacaktır. Kıbrıs'ta bugüne kadar istenilen siyaset uygulansa idi bu neticeye gelmeyecektik. Annan Planına evet diyen taraf % 50 oy almışsa bağımsızlık ruhu artık burada ölüyor demektir. Bunu hangi mikrop, hangi güç öldürüyor? Bu soruyu sormak bizim vazifemiz. Kıbrıs münbit bir yer olmasına rağmen, Kıbrıs'ı idare eden arkadaşlarımız hiç bir şey elde edememişlerdir. Oranın insanını madden doyuramamışlar, aç bırakmışlardır. Manen de doyuramamışlardır. İnsanı manen mefluç olmuş, madden de tamamen aç kalmış insan AB demeyecek de ne söyleyecek? Kaldı ki anavatanı da AB diyor. Dolayısıyla biz millet olarak topyekün bir şeye karar vermeliyiz. Mutlaka kendimize dönmemiz, ciddi bir nefis muhasebesi yapmamız, öz değer ve kaynaklarımızla dirilmemiz lazımdır. Bu imkanlarla Kıbrıs'ı nasıl fakir, fukara bıraktığımızı düşünmemiz lazımdır. Türkiye'yi de bu kadar kaynaklarla nasıl bu kadar fakir fukara bıraktık, iyi bir düşünmemiz lazımdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.