Bir Türk, açlığını belli etmez

Türk tarihi boyunca Türk soylu insanlar asla haksızlık karşısında ne boyun eğmiştir ne de teslim olmuştur. Milat'tan sonra 600. yıllarda Japon denizinden, Hazar denizine kadar uzanan ve Çin'i, İran'ı, Bizans'ı titreten Göktürk İmparatorluğu, entrikalar yüzünden Doğu ve Batı olmak üzere ikiye bölünmüş. Doğudaki ile batıdaki devletin, idarelerine ve ordularının içine aldıkları Çinliler ve diğer yabancı ajanlar arasını açıyor.
Doğu Göktürk devletinin lideri Kara Kağan kendinden önce hakan olan abisini zehirleterek öldüren Çinli yengesiyle evlenerek Çinlilere alet oluyor. Göktürk devleti, çok muhteşem savaşlarına rağmen yıkılıyor ve o bölgede bulunan Türkler Çinlilere esir düşüyor. Çinliler Türkleri Çin'e hicret ettirerek şehirlere dağıtıyorlar. Çinliler rehine olarak Kara Kağan'ın kardeş çocuklarından Tung Yabgu'yu Çin sarayına hapsediyorlar.
Serbest bulunan Kara Kağan'ın diğer yeğeni Kürşad ise her gün Türkleri kurtarmak için çareler arıyor. Çin Hükümdarını öldürmeye ve hep beraber Çin sarayını basarak yeni bir Türk devleti kurmaya karar veriyorlar. Kürşad Türk milletinin en ileri gelenlerinden 40 Bey'i ile beraber Çin İmparatorunun sarayına saldırıyorlar. En önde yalnız Kürşad yürüyor. Sarayı binlerce Çin askeri korumaktadır.
Yıldırım gibi düştüğü yeri yakan, kasırga gibi önüne geleni yok eden 40 kişi birkaç dakikada dış kapıdaki askerleri hallettiler, sarayın bahçesine girdiler ve oradan iç kapıya yüklendiler. Orayı da geçerek İmparatorun dairesine doğru ilerliyorlar ancak Çinli askerler o kadar da çok ki ileriden, geriden her yerden karınca sürü gibi çıkıp saldırıyorlar.
40 Türk cengaveri, birer birer yaralanarak yere düşmeye başladı. Sonunda İmparatorun dairesine ulaşdılar. Lakin odalar bomboştu. Kürşad, "ahırlara doğru çekileceğiz" diye buyruk veriyor ancak karşılarına yüzlerce Çinli çıkıyor, çarpışarak yürüyorlar. Kırk kahramandan ancak on dördü ahırlara ulaşıyor. Kürşad ve on bir nefer vakit kazanmak için, üç kişi, ahır kapılarında bırakılıyor. Kürşad ve onbir kişi atlara binerek Vey Irmağına doğru dörtnala koşuyorlar.
Irmağın kenarına geldiklerinde akşamdan beri yağan yağmur yüzünden taşan sular köprüleri yıkıp geçtiğini görüyorlar. Az bir zaman önce gelirken geçit veren sular, şimdi geçit vermez olmuştur. Sürüler halinde gelen düşman yaklaşmaktadır. Karşılarında yalnız on bir kişi var. Ellerinde kılıçları, Türk'e yaraşan bir duruşla atlarının üstünde dimdik ölünceye kadar çarpışmak üzere düşmanın yaklaşınca göğüs göğüse çarpışmaya başlıyorlar. On bir kahramandan her biri birer birer devriliyor. Kürşad gün doğarken 40 yarasından kanlar sızarak can veriyor ve gözleri açık olarak cesedi atının üstünde dimdik kalıyor. Teslim olmaktansa ölmeyi tercih ediyorlar.
İmam Hüseyin Kerbela'da hırsız, ahlaksız ve namusuz Yezid'e biat etmektense 30.000 kişilik ordu karşısına 72 neferle çıkarak Allah (c.c.) rızası için şehit olmuştur. 
İmam Ali (k.v), "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır'' demiştir. İmam-ı Hüseyin de Yezid'e Muaviye'ye siz hırsızsınız ve halifelik makamını gasp ettiniz diyerek karşı durmuştur. 30.000 bin kişiye karşı suçlarını haykırdı; Allah'a ve Resulüne karşı borcunu yerine getirerek şehit oldu.
Türkler kendilerine Bozkurt'u simge olarak seçmiştir. Bozkurtlar, Türklerde olduğu gibi özgürlüklerine düşkünlerdir. Bozkurt yakalandığında diğer hayvanların aksine gırtlak kısmında bulunan öd denen keseyi parçalar ve intihar eder. Asla boyun eğmez. Şimdi milliyetçi geçinen kendine Bozkurt diyen insanlar nasıl olur da teslim olurlar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde siyasi ve devlet adamları içersinde gerçek bir Bozkurt olarak hareket eden, İmam Hüseyin gibi Hak'tan başkasından korkmadan hakkı haykıran tek adam gibi adam ve Türk büyüğü Prof. Dr. Haydar Baş'tır. Prof. Dr. Haydar Bey asla kimsenin adamı olmadı ve olmayacak da. Bugüne kadar yaşantısı ile, duruşu ile, dürüstlüğü ile gerçek bir Türk büyüğü, Hakanı, Kaanı, Başbuğu olduğunu Prof. Dr. Haydar Baş Bey ortaya koymuştur.