Bu yıl 30.'su gerçekleşen Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı'nda düzenlenen sohbet toplantılarının ilk konuğu Dursun Gürlek oldu. Kültür tarihçisi Dursun Gürlek, Beyazıt ve çevresindeki mekanlara dair mühim anektodları içeren bir konuşma gerçekleştirdi.
Beyazıt isminin, aslında doğru söyleniş ve yazılışla Bayezid olduğunu kaydederek sözlerine başlayan Gürlek, "İstanbul'un ortası Bayezid'dir." dedi. Beyazıt Camii'nin yapıldıktan sonraki açılışına dair bilgileri aktarırken II. Bayezid'in 'Bayezid-i Veli' lakabıyla anıldığını sözlerine ekledi. İstanbul'a dair meşhur "İstanbul'un velisi, delisi, kedisi çoktur" sözünün Beyazıt için eksiksiz geçerli olduğunu esprili bir dille aktarırken söz delice kitapseverliğe gelince "Cenab-ı Hakk bizim kitap hastalığımıza hiçbir zaman şifa vermesin" şeklinde bir niyâzda bulunmayı da ihmâl etmedi. İstanbul'u İstanbul yapan beş belde olduğunu ve bilinen Bilâd-ı Selâse'ye (Üç belde: Eyüp, Galata, Üsküdar) ek olarak, 'Sur içi' ve Boğaz'ın beş önemli noktayı oluşturduğunu kaydetti. Beyazıt'ın giderek kaybolan ve kalan tek tük çınarlarından bahsederken daha Osmanlı dönemindeyken ortadan kaldırılan efsanevî dut ağaçlarının da hikâyelerini aktardı. Gürlek, Beyazıt Camii Külliyesi'ne dahil olan medrese ve hamamın yanı sıra, deniz üzerine inşa edilen ilk camii olan Kılıç Ali Paşa Camii'nin hikâyesinden ve Mercan'daki İbnülemin Mahmut Kemal İnal'ın Konağı'ndaki h,atıralardan da bahsetti. "Sohbette iksir vardır. Eskiden İstanbul'da sadece tarikat şeyhleri değil, 'sohbet şeyhleri' de vardı. "Ağaç kökünden, insan kulağından beslenir" diyen Hz. Mevlânâ, dinleyerek öğrenmenin kıymetini en güzel şekilde vurgulamıştır. Güzel konuşan insanlardan istifade edilmesi gerekir. Mütecessis (araştırıcı) olamayan müteşebbis de değildir" dedi. 1970'ten beri İstanbul'u araştırdığını ama hala bitiremediğini ifade etti.
Beyazıt isminin, aslında doğru söyleniş ve yazılışla Bayezid olduğunu kaydederek sözlerine başlayan Gürlek, "İstanbul'un ortası Bayezid'dir." dedi. Beyazıt Camii'nin yapıldıktan sonraki açılışına dair bilgileri aktarırken II. Bayezid'in 'Bayezid-i Veli' lakabıyla anıldığını sözlerine ekledi. İstanbul'a dair meşhur "İstanbul'un velisi, delisi, kedisi çoktur" sözünün Beyazıt için eksiksiz geçerli olduğunu esprili bir dille aktarırken söz delice kitapseverliğe gelince "Cenab-ı Hakk bizim kitap hastalığımıza hiçbir zaman şifa vermesin" şeklinde bir niyâzda bulunmayı da ihmâl etmedi. İstanbul'u İstanbul yapan beş belde olduğunu ve bilinen Bilâd-ı Selâse'ye (Üç belde: Eyüp, Galata, Üsküdar) ek olarak, 'Sur içi' ve Boğaz'ın beş önemli noktayı oluşturduğunu kaydetti. Beyazıt'ın giderek kaybolan ve kalan tek tük çınarlarından bahsederken daha Osmanlı dönemindeyken ortadan kaldırılan efsanevî dut ağaçlarının da hikâyelerini aktardı. Gürlek, Beyazıt Camii Külliyesi'ne dahil olan medrese ve hamamın yanı sıra, deniz üzerine inşa edilen ilk camii olan Kılıç Ali Paşa Camii'nin hikâyesinden ve Mercan'daki İbnülemin Mahmut Kemal İnal'ın Konağı'ndaki h,atıralardan da bahsetti. "Sohbette iksir vardır. Eskiden İstanbul'da sadece tarikat şeyhleri değil, 'sohbet şeyhleri' de vardı. "Ağaç kökünden, insan kulağından beslenir" diyen Hz. Mevlânâ, dinleyerek öğrenmenin kıymetini en güzel şekilde vurgulamıştır. Güzel konuşan insanlardan istifade edilmesi gerekir. Mütecessis (araştırıcı) olamayan müteşebbis de değildir" dedi. 1970'ten beri İstanbul'u araştırdığını ama hala bitiremediğini ifade etti.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.