Bu konuda bir yazı daha yazmıştım. Eğitim öğretim başlayınca aynı içerikli yazı ile velilere bazı konuları hatırlatmak istedim.
Evde, okulda çocuğa bir konu anlatılır ve çocuk anlayamamışsa veya kavrayamamışsa hemen anne, baba ve öğretmen olarak o yavrumuzu geri zekâlılıkla suçlarız. Hâlbuki öğrenme güçlüğü çeken çocuklarımızı geri zekâlılıkla suçlamak o yavrularımıza haksızlık olur. Çünkü bu çocukların öğrenmemelerinde veya geç öğrenmelerini zekâ ya da motivasyon eksikliliğine bağlamak yanlıştır. Bu çocuklar, yaşıtlarından daha tembel veya geç anlıyorlar sonucuna varmak da yanlıştır. Çünkü bu öğrencilerin beyin fonksiyonları normal öğrencilerden farklıdır. Bu fark, bilgiyi nasıl aldıkları ve nasıl işledikleriyle ilgilidir.
Öğrenme güçlüğü çeken çocuklar veya kişiler, olaylara farklı şekilde bakar, duyar ve anlarlar. Bu farklı bakış ve yorumlama yeni bilgileri öğrenme ve uygulamada da yeni sorunlar oluşturmaktadır. Bu problemlerden yola çıkarsak öğrenme güçlüğü genel olarak okuma-yazma, matematik, mantık, dinleme, konuşma ile ilgilidir.
Öğrenme güçlüğü, çocuktan çocuğa da değişebilir. Biri kitapları severken, matematik dersini anlamada güçlük çekebilir. Diğeri okuma-yazma ile arası iyi olmayabilir. Diğer çocuk dinleme sorunu yaşayabilir. Ne olursa olsun tümü öğrenme güçlüğü olarak adlandırılır.
Çağımızda öğrenme güçlüğü ile ilgili bilimsel çalışmalar oldukça ilerlemiştir. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi beyin fonksiyonlarına bilimsel müdahale yapılarak kişi normal seyrine getirilebilir. Beyin, bir insanın yaşamı boyunca yeni bilgiler edinir ve bağlantılar oluşturur. O nedenle velilerimiz, diğer çocuklarla kendi çocuğunu kıyaslama yapmamalı ve kendi çocuğunu iyi tanımalıdır. Gerekiyorsa bu konuda oluşturulmuş test merkezlerine götürerek çocuğunu anlamalıdır.
Test merkezleri sorunu belirliyor ve kişiye özel program uygulayarak sorun gideriliyor. Unutmayalım ki beş çocuktan biri öğrenme güçlüğü çekmektedir. Özellikle 3-7 yaş arasındaki çocuklar belirttiğimiz testlerden geçirilirse aile ve çocuk açısından yararlı olacaktır.
Okul öncesi bir çocuk, sözcükleri telaffuzda zorlanıyorsa, yönleri takip etmekte zorlanma varsa, kalem kullanmada, makas kullanmada ve boya yapmada, ayakkabısını giymede zorlanma varsa bu kişi mutlaka uzmanına gösterilmelidir. İlkokuldaki bir çocuk, sözcükleri yanlış okuyor, matematik kavramlarını öğrenemiyorsa, saati tanımada zorlanıyorsa, beceriler elde etmede yavaşsa bu kişide de öğrenme güçlüğü var demektir.
Sevgili ana-babalar, çocuğumuzu öğretmenle işbirliği yaparak iyi tanıyalım. Gerçeklere gözümüzü kapamayalım. Gerçekler acıdır ama bazen acılar kişileri doğruya götürür. Sevgili öğretmen dostlarım, her çocuğu aynı kefeye koymayalım lütfen, bazı öğrencilerimize özel zaman ayıralım.
Çocuklarımızı komşularımızın çocukları ile veya arkadaşları ile kıyaslamayalım. Bu davranış, hem çocukta aşağılık duygusu oluşturur hem de arkadaşına karşı kin besleyebilir.
Zayıf not getiren öğrencimizi azarlamayalım. Ona moral verelim. İkinci sınavda çalışıp eksiklerini tamamlayacağına güvenimizi belirtelim. Bir ölçüde çocuğun eksikliklerini siz değil de kendisi görsün diye çaba harcayalım.
Unutmayalım ki her çocuk başka başka genlerin ürünüdür. Çocukların gelişiminde aileden getirilen genlerin ölçüsü elbette ki inkâr edilemez.
Her çocuk da bir insandır ve bir kişiliktir. O nedenle çocuklarımızın kişiliklerine saygılı olalım derim. Ne dersiniz?
Evde, okulda çocuğa bir konu anlatılır ve çocuk anlayamamışsa veya kavrayamamışsa hemen anne, baba ve öğretmen olarak o yavrumuzu geri zekâlılıkla suçlarız. Hâlbuki öğrenme güçlüğü çeken çocuklarımızı geri zekâlılıkla suçlamak o yavrularımıza haksızlık olur. Çünkü bu çocukların öğrenmemelerinde veya geç öğrenmelerini zekâ ya da motivasyon eksikliliğine bağlamak yanlıştır. Bu çocuklar, yaşıtlarından daha tembel veya geç anlıyorlar sonucuna varmak da yanlıştır. Çünkü bu öğrencilerin beyin fonksiyonları normal öğrencilerden farklıdır. Bu fark, bilgiyi nasıl aldıkları ve nasıl işledikleriyle ilgilidir.
Öğrenme güçlüğü çeken çocuklar veya kişiler, olaylara farklı şekilde bakar, duyar ve anlarlar. Bu farklı bakış ve yorumlama yeni bilgileri öğrenme ve uygulamada da yeni sorunlar oluşturmaktadır. Bu problemlerden yola çıkarsak öğrenme güçlüğü genel olarak okuma-yazma, matematik, mantık, dinleme, konuşma ile ilgilidir.
Öğrenme güçlüğü, çocuktan çocuğa da değişebilir. Biri kitapları severken, matematik dersini anlamada güçlük çekebilir. Diğeri okuma-yazma ile arası iyi olmayabilir. Diğer çocuk dinleme sorunu yaşayabilir. Ne olursa olsun tümü öğrenme güçlüğü olarak adlandırılır.
Çağımızda öğrenme güçlüğü ile ilgili bilimsel çalışmalar oldukça ilerlemiştir. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi beyin fonksiyonlarına bilimsel müdahale yapılarak kişi normal seyrine getirilebilir. Beyin, bir insanın yaşamı boyunca yeni bilgiler edinir ve bağlantılar oluşturur. O nedenle velilerimiz, diğer çocuklarla kendi çocuğunu kıyaslama yapmamalı ve kendi çocuğunu iyi tanımalıdır. Gerekiyorsa bu konuda oluşturulmuş test merkezlerine götürerek çocuğunu anlamalıdır.
Test merkezleri sorunu belirliyor ve kişiye özel program uygulayarak sorun gideriliyor. Unutmayalım ki beş çocuktan biri öğrenme güçlüğü çekmektedir. Özellikle 3-7 yaş arasındaki çocuklar belirttiğimiz testlerden geçirilirse aile ve çocuk açısından yararlı olacaktır.
Okul öncesi bir çocuk, sözcükleri telaffuzda zorlanıyorsa, yönleri takip etmekte zorlanma varsa, kalem kullanmada, makas kullanmada ve boya yapmada, ayakkabısını giymede zorlanma varsa bu kişi mutlaka uzmanına gösterilmelidir. İlkokuldaki bir çocuk, sözcükleri yanlış okuyor, matematik kavramlarını öğrenemiyorsa, saati tanımada zorlanıyorsa, beceriler elde etmede yavaşsa bu kişide de öğrenme güçlüğü var demektir.
Sevgili ana-babalar, çocuğumuzu öğretmenle işbirliği yaparak iyi tanıyalım. Gerçeklere gözümüzü kapamayalım. Gerçekler acıdır ama bazen acılar kişileri doğruya götürür. Sevgili öğretmen dostlarım, her çocuğu aynı kefeye koymayalım lütfen, bazı öğrencilerimize özel zaman ayıralım.
Çocuklarımızı komşularımızın çocukları ile veya arkadaşları ile kıyaslamayalım. Bu davranış, hem çocukta aşağılık duygusu oluşturur hem de arkadaşına karşı kin besleyebilir.
Zayıf not getiren öğrencimizi azarlamayalım. Ona moral verelim. İkinci sınavda çalışıp eksiklerini tamamlayacağına güvenimizi belirtelim. Bir ölçüde çocuğun eksikliklerini siz değil de kendisi görsün diye çaba harcayalım.
Unutmayalım ki her çocuk başka başka genlerin ürünüdür. Çocukların gelişiminde aileden getirilen genlerin ölçüsü elbette ki inkâr edilemez.
Her çocuk da bir insandır ve bir kişiliktir. O nedenle çocuklarımızın kişiliklerine saygılı olalım derim. Ne dersiniz?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ekrem Yazar / diğer yazıları
- Atatürk Gençlik ve Spor Bayramı / 20.05.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023