Malum Türk halkı Orta Asya'dan İslam uygarlığı şemsiyesi altına sığınarak, 'dünya lideri' oldu. 200 yılı aşkın süredir de Batı'ya tutunmaya gayret ediyoruz ama 'piyon'dan öte bir konum elde edemiyoruz. Akşam'dan Engin Ardıç'ın değerlendirmesi.
Yeri cennet olası Tahir Alangu bize öyle öğretmişti okulda: Uygarlık çemberleri vardır ve kimi zaman biri parlar kimi zaman biri söner...İbn-i Haldun'un ünlü "Mukaddime"sinde anlattığı "devletlerin doğuş, gelişme, duraklama, gerileme ve çöküş kuramına"da uygundur bu. Tarihçilerin pîri İbn-i Haldun "mikro" düşünmüş, Tahir Hoca da "makro".Bu "uygarlık çemberi" deyimini geçenlerde kullandım, "medeniyet dairesi" de denilebilir. Türk, çok tuhaf bir şekilde, sıkıntıya girince bir uygarlık çemberinden ötekine atıyor kendini, yokolmuyor. Başka bir millette bu özellik yok. Aztek ve İnka uygarlıkları, kendilerinden daha üstün Katolik İspanyol kültürüyle tokuştukları zaman çok kısa sürede, birkaç on yıl içinde yıkılıp gittiler. Tekerleği bilmiyorlardı, sabanı bilmiyorlardı, üstelik atı da hiç görmemişlerdi ve İspanyol savaşçısı atından indiği zaman "yaratık ikiye bölündü" sanıp dehşete kapılıyorlardı!...Arap uygarlığı batıya oranla geri kaldı ve kendini yeniden üretemiyor. Bir "İslam rönesansı" korkarım mümkün değil. Biz, putperest Orta Asya uygarlığı kağşamaya başladığı dönemde kendimizi oradan sıyırdık, Ortadoğu'ya, İslam uygarlığına attık. Geride bıraktığımız soydaşlarımız kımız içmeyi sürdürdüler. Sonra bu da sönmeye yüz tutunca batıya yöneldik.
Batı mayası tutmuyor!Önce uzun süre direndik tabii, fakat son iki yüz yıllık tarihimiz bir "batıya eklemlenme" çabasının tarihidir. Önce kör topal, ağır aksak, önce askeri alanda yenilikler... Nizam-ı Cedit falan... Askere pantalon giydirmeler, ecnebi talimi ettirmeler falan... Sonra Tanzimat Fermanı... Eski doğuyla yeni batıyı aynı anda, yan yana, içiçe yaşatmayı denedik.Sökmedi. Battık. Bunun üzerine batı uygarlığına kesin olarak katılmaya karar verdik. Cumhuriyet yönetimi budur. Doğuyla ipleri kestik, köprüleri attık. Tanzimat'ın yarım yamalak becerebildiğini temellendirmeye giriştik... Batıya boyun eğmeden, hatta kafa tutarak ama gönüllü batılılıktı bu. "Siz bırakın, elinizi üstümüzden çekin, biz kendimiz yapacağız" dedik.Çok da hoşlarına gitmedi tabii... Parmak ısırdılar ama bozuldular da.Fakat bu da tam tutmadı. Yaldız dökülünce alttan "foya" çıktı, doğulu ve Müslüman damarımız sandığımızdan daha derindi.Bu arada bizi yeni bir deneme olan "komünist uygarlığına" götürmek isteyenler de oldu ama halkımız o müthiş sezgisiyle "bu işin sonu yok" kanısına vardı ve geri durdu.
AB için her türlü tavizi veriyoruzŞimdi de Avrupa Birliği'ne girmek için verebileceğimiz her türlü tavizi veriyoruz. Arap da Acem de bunu beceremiyor. Birliğe girmeleri elbette sözkonusu değil ve olamaz ama, bizim cumhuriyette yaptığımız kadarını bile yapamazlar. Bu yetenekleri de yok, istekleri de.Fakat biz de bu arada, "batı uygarlığı" genel başlığı altında toplanan ama birbirinden epey de farklı olan "Amerikan uygarlığıyla Avrupa uygarlığı" arasında bocalıyoruz. Avrupa çemberine girmeye kararlıyız, yani Osmanlı'nın zıddına, Osmanlı olmayan her şeye...Bu çorbaya hayırlı olsun bakalım. Köprü olmakla da pek övünüyoruz.Fakat köprü, "iki yakayı birleştiren" bir aracıdır da, aynı zamanda "üstünden birilerinin gelip geçtiği şey" de değil midir?
Yeri cennet olası Tahir Alangu bize öyle öğretmişti okulda: Uygarlık çemberleri vardır ve kimi zaman biri parlar kimi zaman biri söner...İbn-i Haldun'un ünlü "Mukaddime"sinde anlattığı "devletlerin doğuş, gelişme, duraklama, gerileme ve çöküş kuramına"da uygundur bu. Tarihçilerin pîri İbn-i Haldun "mikro" düşünmüş, Tahir Hoca da "makro".Bu "uygarlık çemberi" deyimini geçenlerde kullandım, "medeniyet dairesi" de denilebilir. Türk, çok tuhaf bir şekilde, sıkıntıya girince bir uygarlık çemberinden ötekine atıyor kendini, yokolmuyor. Başka bir millette bu özellik yok. Aztek ve İnka uygarlıkları, kendilerinden daha üstün Katolik İspanyol kültürüyle tokuştukları zaman çok kısa sürede, birkaç on yıl içinde yıkılıp gittiler. Tekerleği bilmiyorlardı, sabanı bilmiyorlardı, üstelik atı da hiç görmemişlerdi ve İspanyol savaşçısı atından indiği zaman "yaratık ikiye bölündü" sanıp dehşete kapılıyorlardı!...Arap uygarlığı batıya oranla geri kaldı ve kendini yeniden üretemiyor. Bir "İslam rönesansı" korkarım mümkün değil. Biz, putperest Orta Asya uygarlığı kağşamaya başladığı dönemde kendimizi oradan sıyırdık, Ortadoğu'ya, İslam uygarlığına attık. Geride bıraktığımız soydaşlarımız kımız içmeyi sürdürdüler. Sonra bu da sönmeye yüz tutunca batıya yöneldik.
Batı mayası tutmuyor!Önce uzun süre direndik tabii, fakat son iki yüz yıllık tarihimiz bir "batıya eklemlenme" çabasının tarihidir. Önce kör topal, ağır aksak, önce askeri alanda yenilikler... Nizam-ı Cedit falan... Askere pantalon giydirmeler, ecnebi talimi ettirmeler falan... Sonra Tanzimat Fermanı... Eski doğuyla yeni batıyı aynı anda, yan yana, içiçe yaşatmayı denedik.Sökmedi. Battık. Bunun üzerine batı uygarlığına kesin olarak katılmaya karar verdik. Cumhuriyet yönetimi budur. Doğuyla ipleri kestik, köprüleri attık. Tanzimat'ın yarım yamalak becerebildiğini temellendirmeye giriştik... Batıya boyun eğmeden, hatta kafa tutarak ama gönüllü batılılıktı bu. "Siz bırakın, elinizi üstümüzden çekin, biz kendimiz yapacağız" dedik.Çok da hoşlarına gitmedi tabii... Parmak ısırdılar ama bozuldular da.Fakat bu da tam tutmadı. Yaldız dökülünce alttan "foya" çıktı, doğulu ve Müslüman damarımız sandığımızdan daha derindi.Bu arada bizi yeni bir deneme olan "komünist uygarlığına" götürmek isteyenler de oldu ama halkımız o müthiş sezgisiyle "bu işin sonu yok" kanısına vardı ve geri durdu.
AB için her türlü tavizi veriyoruzŞimdi de Avrupa Birliği'ne girmek için verebileceğimiz her türlü tavizi veriyoruz. Arap da Acem de bunu beceremiyor. Birliğe girmeleri elbette sözkonusu değil ve olamaz ama, bizim cumhuriyette yaptığımız kadarını bile yapamazlar. Bu yetenekleri de yok, istekleri de.Fakat biz de bu arada, "batı uygarlığı" genel başlığı altında toplanan ama birbirinden epey de farklı olan "Amerikan uygarlığıyla Avrupa uygarlığı" arasında bocalıyoruz. Avrupa çemberine girmeye kararlıyız, yani Osmanlı'nın zıddına, Osmanlı olmayan her şeye...Bu çorbaya hayırlı olsun bakalım. Köprü olmakla da pek övünüyoruz.Fakat köprü, "iki yakayı birleştiren" bir aracıdır da, aynı zamanda "üstünden birilerinin gelip geçtiği şey" de değil midir?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.