Başörtüsü veya türban tartışmalarının 90'lı yıllarda kaldığını zannediyordum. Ama yanılmışım. Meğer seçim yaklaşmış ve birileri gene örtü altından medet aramaya başlamış. Hemen hemen her hafta Beyazıt meydanında birileri sözde başörtüsüne özgürlük mitingleri yapar, halkı manevi galeyana getirirdi. Çekirdekten gelen yandaş medya hergün bu konuyu gündem eder, kendini (başörtüsüne özgürlük için) demirlere zincirleyen kızlarımızı manşetlere taşırdı. Tabi bu gösteriler halkta da taban buldu. Bu ilerleyiş 28 Şubat sürecinde sekteye uğrasa da AKP'nin kurulmasıyla kendine yeni, genç ve dinamik bir liman buldu. Tabandan tavana kadar AKP eşittir başörtüsüne özgürlük felsefesi halka işlendi. Abdullah Gül'ünden Erdoğan'ına, Arınç'ına vs. halka hitaplarında, "biz iktidara geldiğimizde her şeyin özgürlüğünü doya doya yaşayacaksınız" sözü verildi. Ve AKP iktidar oldu.Tabi vatandaş beklenti içinde. Ama nafile bekledikleri olmadı. Abdullah Gül çıkıp; "Başörtüsü bu ülkenin yüzde bir buçuğunun sorunu" dedi. Tayyip Bey çıkıp; "biz kimseye başörtüsü konusunda söz vermedik" dedi. Daha vahimi AİHM'sine gönderilen Abdullah Gül imzalı başörtüsü savunmasında, başörtüsünün gericiliği sembolize ettiği vurgulandı. Tabi millette "ne umdum ne buldum" demeye başladı. Bunu fark eden iktidar hemen harekete geçti. MHP'yi kullanıp Meclis'e kanun teklifi getirtti ve geçirdiler. Tam o sıralarda Tayyip Bey İspanya'dan kükrüyordu; "Başörtüsü siyasi simge olsa ne olur" diye. Tabi bu senaryoda birde kötü adam rolü vardı. CHP hiç akıllanmamışçasına hemen bu manevi konulardaki kendine biçilen kötü adam rolüne balıklama atladı ve Anayasa Mahkemesi kararıyla o zamana kadar kanunen yasak olmayan başörtüsü kanunen yasaklandı. Kim yasakladı? CHP'nin başvurusuyla Anayasa Mahkemesi. Kim yasaklattı? İşte bu sorudaki AKP gerçeğini bir türlü halk göremedi.Şimdi yine seçim yaklaştı. AKP'nin kolu kanadı kırık. İnsanların inançlarıyla ilgili konularda ne askerden ses çıkıyor, ne Cumhuriyet Savcılarından, ne YÖK'ten, ne TÜSİAD'tan, ne de CHP'den. Onlardan ses çıkmasa da biz, kendimiz gündem ederiz mantığıyla yeni bir başörtüsü yeni bir 'one minute' tartışmasını başlattı Tayyip Bey. "Ailevi birşey ama gündeme getirmek zorunda kaldım" diyen Başbakan ABD'ye gitmek için konsolosluğa giden gelini ve kızına başörtülü oldukları için sorun çıkarıldığını millete şikayet ediyor. Adeta kadim dostu ABD'ye 'one minute' diyor.Tabi bu olayda benim aklıma ilk gelen soru; ailevi bir sorun için ABD'yi eleştirebiliyorsunuz ve kabullenemiyorsunuz da, milli bir sorun olan, askerimizin kafasına çuval geçirilmesinde neden susup, teslimiyet gösteriyorsunuzdur?Tabi, bu olay Tayyip Bey'in dediği gibi mi? Bunun cevabını da kadim dostu ABD'nin sefiri hemen olayın akabinde açıkladı; "vize başvurusu sahiplerini, başörtülerini çıkarmaya zorlanmadığını açıklığa kavuşturmaya büyük önem atfediyoruz." Fakat Bakanlığın, vizedeki fotoğraflarla ilgili çok açık kuralları vardır. Vize fotoğraflarında başvuru sahibinin yüzü tamamen görülüyor olmalı. Bu, başvuru sahibinin başörtüsünü çıkarmasını gerektirmez.Diğer taraftan da Tayyip Bey'in kızı arkadaşıyla bir tiyatroya gidiyor. Yerlerinin en öde olduğunu ve tiyatroya girmeden ağzında sakız olduğunu anlatıyor. Oyunculardan birnin kendilerine sert sert baktığını ve daha sonra yaklaşarak ağzındaki sakızı çıkarmasını istediğini anlatıyor. İlginçtir, sakız çiğnediğinin farkında olmadığını belirten Tayyip Bey'in kızı bu uyarıyı yapanın, kendilerinin başörtülü olduğu için yaptığını ifade ediyor. Yani birileri gibi zihin okuyarak hüküm veriyor. İlginç, sakız çiğnediğini bile anlamayan biri karşıdakinin niyetini anlıyor.Ama olmadı, niyetlerine eremediler. Artık bu süt bu mayayı tutmuyor, yoğurt olmuyor. Tüm siyasilerin milletin milli ve manevi duyarlılıklarını istismar yerine ekonomik, sosyal plan ve projelerini halka anlatarak iktidar talep etmelidirler bence. Şu kıssa, hepimizin oy kullanmaya giderken referansı olsun:"İbn Muhayriz, bir şey satın almak için bir dükkâna girer. Satıcıya bir adam; "Bu kimdir biliyor musun? Bu İbn Muhayriz'dir" der. Bunun üzerine İbn Muhayriz ayağa kalkar ve "Biz buraya paramızla bir şeyler almaya geldik, dinimizle değil" der. (Kitabü-z Zühd sh:384)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025