Ekonomi planında şöyle bir önümüze, arkamıza, sağımıza, solumuza iyice bir bakalım. Baktınız mı? Umut yok, di mi!
Malum salgın nedeniyle Çin ile ticari ilişkiler sıfıra yaklaşıyor. Alamıyoruz, satamıyoruz. Ayni virüs İran'da baş gösterdi. Kapıları ve hava ulaşımını kapattık. Yani alamayacağız, satamayacağız.
Barzani hariç Irak ile ticari ilişkilerimizde geçmişe oranla sıfıra yakın. Libya ile, bile bile, isteye isteye ticari ilişkilerimizi sıfırladık.
Mısır ile de aynı şekilde bile bile, isteye isteye ticari ilişkilerimizi sıfırladık.
Suriye'nin durumu malum. 9 yıl öncesinde 10 milyar dolara çıkan ticaret hacmi dost kalsaydık bugün en az 100 milyar dolara çıkacakken düşman ilan ettik. Ticaret sıfırlandığı gibi Suriyelilerin yurt içi ve sınır ötesi maliyetlerinden dolayı da en az 100 milyar dolar da içeri girdik.
Hala 'dostum' denilen ABD kotalarını aynen devam ettiriyor. Yaptırım sopasını havada tutuyor. Merkez bankası dolar rezervlerini eritmesine rağmen dolar aldı başını gidiyor.
Bunlar yetmezmiş gibi şimdi de en büyük ikinci pazarımız olan Rusya ile restleşiyoruz. Ola ki artık sizden domates, biber, patlıcan, kiraz vs. almayacağım, dedi ve bir takım mazeretlerle de doğalgazı kesti veya yarı yarıya azalttı!
Diğer taraftan ülkemize en çok turist gönderen ülke Rusya. Geçtiğimiz yıl yaklaşık 6,5 milyon Rus gelmiş ülkemize. Turizmciler 2020'de bu sayının 7 milyonu aşacağını açıklıyor.
Ruslar gelmedi. 3-4 milyon arası da Çin ve İranlı turistler geliyordu. Onlar da gelmedi.
Ne olacak ekonominin hali? Komşularımızla düşman olmanın, ABD'ye sonra Rusya'ya efelenmenin maliyetini kim ödeyecek?
Sakın yanlış anlaşılmasın! ABD, Rusya güçlü, onlara ses çıkarmayalım, her dediklerini yapalım filan demiyorum.
Bizim ne işlimiz vardı Libya'da diyorum. Bizim ne derdimiz vardı Mısır ile diyorum. Biz niçin, kimin için Saddam'a, Eset'e düşman olduk, diye soruyorum.
75 yıllık ABD'ye kayıtsız teslimiyetin sebebini soruyorum. Rusya ile neden boğaz boğaza geldiğimizi veya kimler bizi, Rusya ile karşı karşıya getirmek istiyor, diye soruyorum.
Tek aramızı bozmadığımız devlet İsrail'dir. Kızmayın hemen. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerde zerre gerileme olduğunu iddia eden var mı? Yok.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik'in; "İsrail bizim dostumuzdur" itirafını ve bu sözü; "Bizim, İsrail'e ihtiyacımızın olduğunu kabul etmemiz lazım" diyerek tescil ve tasdik eden Erdoğan'ın sözlerini unutanlar var mı?
Ama o kadar tehdit ediyorlar, gözdağı veriyorlar, diyen olabilir. Böyle düşünenlere İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu şöyle cevap veriyor; "Recep Tayyip Erdoğan, bana her üç saatte bir Hitler demeyi alışkanlık haline getirdi ama şimdilerde bunu altı saate çıkardı neyse ki Türkiye ile sürekli olarak artan bir ticaretimiz var."
Sadede gelirsek 18 yıldır tek partinin yönetiminde dostu kalmamış bir Türkiye ve ekonomisi iflas etmiş, sata sata satılacak bir devlet kurumu bile bırakmamış; işsizliğin tavan yaptığı, borcun ödenemeyecek noktaya yaklaştığı, gıdada bile dışa bağımlı hale getirildiğimizin tablosu var ortada.
Rakam vereyim; 2010 yılında devletin borç stoku 473,5 milyar TL. Ocak sonu itibarıyla bu rakam 1 trilyon 336 milyar TL. 10 yılda üç kat borçlanmışlar.
Sadece tarım ithalatına verdikleri para 104,6 milyar dolar.
Onun için Prof. Dr. Haydar Baş'tan, Sayın Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'ne sarılmaktan, sahip çıkmaktan başka şansın yok Türkiye.
Ha! Tedaviyi reddedecekmişsin! Sonucu biliyorsun!
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025