İngiltere Başbakanı Tony Blair'in Perşembe günü Brüksel'de Avrupa Parlamentosu'na hitaben konuşması Avrupa Birliği'nde (AB) ciddi bir hesaplaşmanın başladığını gösterdi. Bir gün önce AB Komisyonu Başkanı Barroso'nun aynı parlamenterlere hitabındaki gidişata teslim olmuş, dengeci tonun yerini gelinen noktayla yüzleşmeye hazır, geleceğe yönelmek isteyen bir tavır almıştı. Sorumlu Avrupa liderleriBarroso, "AB, seçmenlerinin söylediğine kulak tıkayamaz" deyip, buradan örneğin "Türkiye'nin üyeliği konusunda ciddi tartışma başlatmalıyız" sonucuna varıyordu. Oysa Blair doğru olanı yapıp, anayasa oylamasında Fransa ve Hollanda'da yaşanan fiyaskodan Avrupa liderlerini sorumlu tuttu. AB içindeki liderlik sorununu açıkça dile getirdi ve "Halka doğruları, doğru şekilde anlatırsak anlayacak ve genişleme konusunda da bizi destekleyeceklerdir" dedi. Becerikli bir metin yazarının kaleminden çıktığı belli konuşmasının bir paragrafına, "Türkiye ve Hırvatistan'a yükümlülüklerimizi yerine getireceğiz" cümlesi tepki çekmeyecek şekilde ama açık ifadeyle sıkıştırılmıştı. Ankara'yı ilgilendiren de bu cümleydi. Gerçi Başbakan Erdoğan daha geçen hafta kendisi için şu veya bu politikacının değil, AB Komisyon Başkanı'nın ne dediğinin önemli olduğunu söylemişti. Adeta Barroso, Erdoğan'a duymaktan kaçındığını söylemek görevini yerine getiriyordu. Üstelik bunu ABD Başkanı George Bush ile 20 Haziran'da Washington'da yapılan yıllık AB-DAB görüşmelerinden kıtaya döndükten sonra yapıyordu. Aslında Türk Dışişleri'nin dediği ve yaptığı bir yerde doğru. Şu anda ne duygusal tepkiler vermenin ne de ülkeye yapılmış taahhüdü, yani 17 Aralık kararını sorgulatmanın zamanı. Türkiye taşlanıyorÖte yandan Avrupa'da, Fransa'daki referandum süreci ile başlayan adeta bir 'Türkiye taşlama çılgınlığı' yaşanıyor. Sanki Türkiye bugün genişleme ve tam üyelik denkleminin dışına çıkarılsa AB'nin hiçbir sorunu kalmayacak havası özellikle de bazı sağ kanat politikacılar tarafından pompalanıyor. Oysa gerçek bu değil. AB'nin ciddi yapısal sorunları ve artık bir krizi var. Ama bu 'Türkiye taşlama çılgınlığı'nın siyasette sonuçları olacaktır. Örneğin, 3 Ekim'den önce ilan edilmesi beklenen çerçeve belge, bu çılgınlığın izlerini taşıyabilir. Bazı AB ülkelerinden bu belgeyle müzakerelere başlanması için Türkiye'nin Ermenilere soykırım uyguladığını kabul etmesi, Güney Kıbrıs'ı diplomatik olarak tanıdığını açıklaması, Kıbrıs'taki askerlerini çekmesi ve imtiyazlı ortaklığın bir seçenek olduğunu onaylamasının istenmesi gerektiği yolunda talepler Brüksel'e sunuluyor. Bu taleplerin ne kadarı ve hangi sertlikte İngiltere'nin dönem başkanlığını yapacağı AB yönetiminde oybirliği bulup belgeye girecek? Bu, henüz bilinmiyor. Ama Avrupa kulislerinde bu konuşuluyor ve Ankara'nın buna karşı hazırlıklı olup, tedbir üretmesi gerekiyor. Son AB krizinin perdesinin açıldığı Fransa'ya gelince... Aklı başında Fransızlar, AB'deki en mutlu günlerinin geride kalmak üzere olduğunun farkında. İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy gibi yeni sağ politikacıların çıkışları bunu bir süre daha uzatabilir; hırçınlık da buradan kaynaklanıyor. Blair, katı korumacılığa dayanan bu sistemi sürdürmenin akılcı olmayacağını ilan etti.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.