Sunuş:
"Türkiye'nin AB üye adaylığına; Yunanistan sevindi, Fener Rum Ortodoks Kilisesi Patriği Bartholomeos sevindi, Kıbrıslı Rumlar sevindi, üye adayı olmamız için Avrupa'da gösteri yapan PKK yanlısı bölücüler sevindi, HADEP sevindi, Apo sevindi... Lütfen; yüksek sesle söyleyin, siz bu işte bir terslik olduğundan şüphe etmiyor musunuz?"1 E. Korgeneral Suat İlhan, AB maceramızı böyle özetliyor. Nedir bu AB sevdası? AB'nin bizden istediği nedir? Tarihsel süreç içerisinde Türk-Avrupa ilişkileri nasıl başladı nasıl gelişti? Avrupalıları birleştiren ortak payda Hıristiyanlık mı? Avrupa kimliğinin oluşumunda Türk-İslam Fobisi nasıl rol oynamıştır? "Müslüman Türkiye'nin AB'ye girmesi kimliğimize gölge düşürür. " diyen Avrupalı politikacılar kimler? Vatikan Türkiye'nin AB üyeliğine niçin karşı? Tuğgeneral Şimşek 'AB için niçin HIRİSTİYAN KULÜBÜ' diyor? Türkiye'nin AB üyeliğine Papalık karşı çıkarken Fener Rum Patrikhanesi niçin savunmaktadır? AB bayrağındaki 12 yıldızın anlamı nedir? Gümrük Birliği ne getirdi ne götürdü? AB'nin azınlıklar politikası Türkiye'nin milli bütünlüğünü nasıl tehdit ediyor? 1997 Lüksemburg zirvesinde Türkiye'ye ikinci kez hayır diyen AB iki yıl sonra Helsinki'de niçin üye adaylığı önerdi? AB üyeliği ile "ulusal egemenliğin" devri ne anlama gelir? Türkiye'nin önünde AB dışındaki alternatifler nelerdir? Avrupalılar, Türkleri nasıl tanıyor, İslam'ı nasıl anlıyor? Soğuk Savaş sonrasında Avrupa Birliği ve Küresel güçler Türkiye'ye karşı niçin Postmodern Sevr Projesini devreye koyuyorlar?
Avrupa Türkiye ilişkilerini bu tür sorular çerçevesinde tarihi derinliği içinde ele alacağız. Ancak tarihin derinliklerine inerken aktüaliteyi kaybetmemek için geçmişten bugüne gelmek yerine bugünden geçmişe gideceğiz.
Birinci aşamanın ilk adımında Türkiye'nin AB Macerası'nın Başlangıcı olan AET'ye katılmak için başvurduğumuz 31 Temmuz 1959 tarihinden başlayıp günümüze kadar geleceğiz. Birinci aşamanın ikinci adımında ise AB'nin oluşum sürecini ve Ankara Anlaşması ile içine girdiğimiz macerayı özetleyeceğiz. Birinci aşamanın üçüncü adımında Egemenliğin devri ve AB'nin geleceğini inceleyeceğiz. Böyle bir yapıda Türkiye'nin yeri olabilir mi sorusuna yanıt arıyoruz. Bu kısımda Avrupa-Türkiye ilişkilerinin aktüalitesi ve geleceğini ele almış olacağız.
İkinci kısımda tarihin derinliklerine ineceğiz ve Türk-Avrupa ilişkisini bugün vurgulanan "Kültür ve Medeniyet Farkı" bağlamında ele alacağız. "Kültür ve Medeniyet Farkı"nın yol açtığı "Kimlik Farklılıklarını" saptayıp geleceğe/bugüne yansımalarını belirleyeceğiz.
Kültür Medeniyet ve Kimlik kavramlarını vurgulamamızın gerekçesini de belirtmeden geçmeyelim. Soğuk Savaş 2 dönemindeki ideolojik farklılık temeline oturmakta idi uluslararası ilişkiler. Yeni Dünya Düzeninde kültür, medeniyet ve kimlik gibi kavramlar belirleyici bir rol üstlenmiştir. Yahudi kökenli Amerikalı yazar Samuel P. Huntington'un "Medeniyetler Çatışması mı?" başlıklı tezi bu yeni süreci kışkırtıcı bir biçimde tanımlamaktadır. Huntington'un tezi elbette baştan sona düşmanlık doludur. Ancak bu düşmanlığın mucidi Huntington değildir. Japon asıllı Amerikalı yazar Fukuyama'nın "Tarihin Sonu" tezi de farklı bir açıklama modeli gibi gözükse de yine Batı'nın değerlerinin mutlak galibiyetini vurguladığı için bir anlamda tek bir medeniyet öngörmektedir. Huntigton'un 'Medeniyetler Savaşı mı?', Fukuyama'nın 'Tarihin Sonu' tezleri, konumuz bağlamında "Müslüman Türk"e "Müslüman" ve "Türk" kalarak yaşama hakkı tanımamaktadır. Bu nedenle Avrupa Birliği Türkiye ilişkilerini yalnızca siyasal ve ekonomik çerçevede açıklamak mümkün değildir.
Huntington'un "Medeniyetler Çatışması mı?" başlıklı tezinde3 medeniyet kavramının temelinde de "Din" olduğunu belirtmeliyiz. Öyleyse sanılanın aksine XXI. yüzyılda "Din" uluslararası ilişkilerde temel bir faktör olarak yeniden ortaya çıkmaktadır.
Bu dizi Avrupa Birliği'nin ve Küreselleşme'nin Türkiye'ye yönelik postmodern Haçlı Seferine karşı Kuvva-i Milliye hareketini yeniden başlattığı için Prof Dr Haydar Baş'a armağan edilmiştir.
A. Karatepe, İ. Berk, M. Çiçek
Türkiye'nin AB Macerası'nın Başlangıcı: Ankara Anlaşması: Türkiye - AET Ortaklığı 12 Eylül 1963
Altı Batı Avrupa ülkesinin aralarında imzaladıkları Roma Antlaşması'nın 1958 yılında yürürlüğe girmesiyle AET kurulmuştu. (AB'nin oluşum sürecini ileride ayrıca ele alacağız.) 15 Temmuz 1959 tarihinde Batı'nın altın çocuğu Yunanistan AET'na katılmak için başvurmuştur. Yunanistan'ın başvurusundan iki hafta sonra 31 Temmuz 1959 tarihinde de Türkiye alelacele Topluluğa katılmak için müracaat etmiştir.
Türkiye'nin alelacele AET'ye bağlanma isteğinin iki önemli nedeni bulunduğu, zamanın Türk yetkililerince aşağıdaki şekilde açıklanmıştır: "Türkiye, uzun dönemde, Batı Avrupa'da kurulabilecek siyasal bir birliğin dışında kalmak istememektedir. Öte yandan, Türkiye, gümrük birliği içinde Yunanistan'a verilecek ticari tavizlerden de yoksun kalmamak amacındadır".
İki ay sonra başlayan Türkiye ile AET arasındaki görüşmeler dört yıl sürmüştür. 12 Eylül 1963'de Ankara Anlaşması ile AET ile Türkiye arasında "ortaklık" kurulmuştur. Varılan bu sonuç her iki tarafça da büyük bir başarı olarak görülmüştür. 4
AET Komisyonu'nun o zamanki başkanı Walter Hallstein anlaşmanın imzalanması dolayısıyla Türkiye'nin bir Avrupa devleti olduğunu ve "belli bir geçiş döneminden sonra AET'ye tam üye olarak kabul dilmesi gerektiği"ni vurguluyordu."5
Ankara Anlaşması'nın Yürürlüğe Girmesi
Ankara Anlaşması, 12 Şubat 1964 tarihinde GATT'ın onayına sunulmuş; Topluluk üyesi ülkeler ile TBMM'inde de onaylandıktan sonra, 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Ankara Anlaşması, Türkiye'nin Topluluğa tam üye sıfatıyla katılabilmesi yolunu açık tutmakta ve yürürlük süresine ilişkin bir hüküm de taşımamaktadır. Bir diğer deyişle, Anlaşma'nın fesih hükmü yoktur. Bu nedenle, Anlaşma, amaçları gerçekleşene kadar yürürlükte kalacaktır.
Ankara Anlaşması'nın Dönemleri
Ankara Anlaşması (1964)'nın 2. Maddesi , ortaklık ilişkisini;
* 5 yıl sürecek bir hazırlık dönemi, uzatmalarla 10 yıla çıkabilecek,
* 12 yıl sürecek bir geçiş dönemi, bazı istisnalarla 22 yıla çıkabilecek,
* Tam üyeliğin şartlarının müzakere edileceği son dönem olmak üzere üç aşamalı bir süreç olarak öngörmektedir.
Bu dönem Türkiye ile AET arasındaki Gümrük Birliğine dayanır. Bu dönemde, tarafların ekonomi politikaları arasındaki eşgüdümün güçlendirilmesi sağlanacaktır. Ankara Anlaşması, son dönem için bir süre saptamamış, bunu madde 28 ile taraflara bırakmıştır:
"Anlaşma'nın işleyişi, Topluluğu kuran Antlaşma'dan doğan yükümlülüklerin tümünün Türkiye tarafından üstlenilebileceğini gösterdiğinde, Akit Taraflar, Türkiye'nin Topluluğa katılma olanağını inceleyeceklerdir".6
Avrupalılaşma Tarihimizin Kırılma Anı: Avrupa'dan Birinci Red (Aralık 1987)
Dönemin Turgut Özal hükümeti, Nisan 1987'de Avrupa Birliğine tam üyelik için başvuruda bulunmuştu. Otuz aylık bir çalışmadan sonra, Avrupa Birliği Aralık 1989'da dört sebep belirterek Türkiye'nin başvurusunu geri çevirdi:
* Ekonomik gerekçe: Türk ekonomisi kötü durumdaydı.
* Demografik gerekçe: Türkiye'nin artan nüfusu AB'nin içine alınamazdı.
* Siyasi gerekçe: Demokratik ve sivil haklar düzgün işlememekteydi.
* Kültürel gerekçe, ya da medeniyet farkı: Son olarak, Türkiye ve AB arasındaki kültürel farklar büyüktü.7
AB'nin kararında ilk üç sebebin çok büyük önemi olsa da, sonuncu unsur diğer üçü için zihniyet temeli oluşturduğu muhakkaktır. Başka deyişle Avrupa "Medeniyet ve Kültür Farkını" bizim sandığımızdan çok daha fazla önemsiyor hatta ilişkilerinin temeline yerleştiriyordu. Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Demirperde'nin çökmesinden sonra "Medeniyet ve Kültür Farkı"nın uluslararası ilişkilerde daha fazla vurgulandığını da hatırlamalıyız.
Türkiye'nin üyelik başvurusunun reddi, Avrupacıların yüzüne tokat gibi patladı ve Avrupacılar için yüz kızartıcı bir durum oluştu.
Bu ilk başvuruda Türkiye'nin, Avrupa'ya uyum çabaları yetersiz görülmüştü. Daha doğrusu Avrupalılar Türkleri, "Doğulu ve Müslüman" olarak algılamaya devam etmekteydi. Avrupa ve Türkiye arasındaki ilişkilerinin tarihi, savaşlarla doluydu. Tarihi hesaba katmadan bugünü ve yarını anlamak mümkün değildir. Avrupa'nın Türkleri "düşman ve yabancı" bundan da öte barbar ve kesinlikle Avrupa'ya ait olmayan bir unsur olarak görmesinin kaynakları tarihten "Medeniyet ve Kültür Farkı"ndan gelmektedir. İleriki bölümlerde bunları ele alacağız.
AVRUPA BİRLİ?İ'NİN KURUMLARI
Avrupa Birliği 15 Üye Devlet'den oluşur. Birliğin içinde ortak kurumları bulunan üç Topluluk yer alır. Bunların içinde ilk kurulanı (1951 tarihli Paris Antlaşması'yla) Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) olmuştu. Daha sonra (1957 tarihli Roma Antlaşması'yla) Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu kuruldu. Topluluklar bu sürecin sonunda Üye Devletler arasındaki bütün iç sınırları kaldırarak tek bir pazar kurdular. 1992'de Maastrich'te imzalanan Avrupa Birliği Antlaşması ile ekonomik ve parasal birlik doğrultusunda ilerleyen ve belirli alanlarda hükümetler arası işbirliğini içeren bir Avrupa Birliği kuruldu.
Birliği yöneten kurumlar şunlardır: Demokratik yollarla seçilen Parlamento, Üye Devletleri temsil eden ve Bakanlar'dan oluşan Konsey, Avrupa Devlet ve Hükümet Başkanları Doruğu, Antlaşmalar'ın koruyucusu olan Komisyon, Topluluk hukukuna uyulmasını sağlayan Adalet Divanı ve Birliğin Mali yönetimini izleyen Sayıştay. Ayrıca ekonomik, sosyal ve bölgesel çıkar gruplarını temsil eden çeşitli danışma kurulları vardır. Birliğin dengeli gelişimine katkıda bulunan projelerin finansmanını kolaylaştırmak amacıyla kurulmuş olan bir Avrupa Yatırım Bankası bulunmaktadır. Bkz., http://www.deltur.cec.eu.int/ab-ab.html
AVRUPA BİRLİ?İ BAYRA?I'NIN SEMBOLİK ANLAMI
AB Bayrağı sembolik olarak şöyle tanımlanıyor:
"Gök mavisi zemin üzerinde, oniki altın yıldız, Avrupa halklarının birliğini temsil edecek şekilde, bir daire oluşturur. Yıldızların sayısı değişmez. Oniki sayısı, mükemmelliğin ve bütünselliğin sembolüdür." Bkz., http://www.deltur.cec.eu.int/ab-bayrak.html
Ancak AB bayrağını Batı sembolizmi açısından biraz daha derinlemesini irdeleyince karşımıza Yunan, Roma ve Hıristiyanlık çıkmakta. Eski Yunan'daki yarı insan yarı tanrı olark görülen Herkül'ün 12 sınavı, Roma'nın 12 temel yasası ve Hıristiyanlığın 12 havarisi. 12 rakamının Hıristiyan sembolizminde daha pek çok anlamı vardır. Örneğin 12 sayısı 3x4'ten oluşur diyor Annemarie Schimmel. Bunun da anlamının "Teslis'in dünyanın dört bir tarafında hükümran olması" olduğunu ifade ediyor.
İSTİKLAL MARŞI MI AVRUPA MARŞI MI?
Ludwig van Beethoven'in Dokuzuncu Senfonisinin son bölümünden müzik
Müzikal düzenleme: Herbert von Karajan
André Reichling yönetiminde
Orchestre D'harmonıe Des Jeunes De L'unıon Européenne
(Avrupa Birliği Gençler Uyum Orkestrası)
Nefesli Çalgılar Orkestrası için kısa versiyon
Teatro da Trindade-Lizbon'da kaydedilmiştir - 1994
Tam kayıt, 60 saniye, format WAV, 661.556 bit
Parça, 8.18 saniye, format WAV, 80.316 bit
Yapımcı: Avrupa Konseyi ile işbirliği içinde Avrupa Komisyonu
Beethoven'in 9ncu Senfonisi'nin son bölümünden uyarlanan Avrupa Marşı, 1972 yılında Avrupa Konseyi tarafından kabul edilmiştir. Avrupa Birliği tarafından da kullanılır.
TÜRKİYE'DE AVRUPA BİRLİ?İ BAYRA?I ÇEKENLER
Bayrağımız Allah'a şükür hala ayyıldızlı ancak alternatif bayrak kullananlar da var. Hasan Pulur, 24.05.2001 tarihli Milliyet'teki. "AB" bayrağı çekmek ve ağaç kesmek" başlıklı yazısında buna dikkat çekiyor: "DİKKAT ederseniz, bazı binalarda mavi bir bayrak var, Avrupa Birliği bayrağı... Bazıları, şimdiden Avrupa bayrağını çektiler.
Ulusal Sanayici ve İşadamları Derneği (USİAD) "Bu bayrağı çekenlere sormak gerekir" diyor:
"Yönetiminde bulunmadığımız, söz ve karar hakkımızın da bulunmadığı bir devletin (Avrupa Birliği)nin bayrağını kuruluşlara dikmek, onu ulusal bayrağımızla eş tutmak, en hafif deyimiyle mazoşizmdir.
AB bayrağı asanlara sormak gerekir; bu birlik içinde yokuz, söz hakkımız yok, karar hakkımız yok, veto hakkımız yok... Bunlar yetmiyormuş gibi, bayrağını astığınız bu birlik, 1987'de sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısını ortak parlamentosunda kabul etti. Türkiye'nin Güneydoğu sınırını farklı çiziyor, Kıbrıs'ta ödün istiyor, Ege'de Yunan tezini savunuyor...
Siz bunlardan zevk mi alıyorsunuz?"
Yok canım, zevk aldıklarını sanmayız, heves ediyorlar, bu da onların fantezisi! "
"Türkiye'nin AB üye adaylığına; Yunanistan sevindi, Fener Rum Ortodoks Kilisesi Patriği Bartholomeos sevindi, Kıbrıslı Rumlar sevindi, üye adayı olmamız için Avrupa'da gösteri yapan PKK yanlısı bölücüler sevindi, HADEP sevindi, Apo sevindi... Lütfen; yüksek sesle söyleyin, siz bu işte bir terslik olduğundan şüphe etmiyor musunuz?"1 E. Korgeneral Suat İlhan, AB maceramızı böyle özetliyor. Nedir bu AB sevdası? AB'nin bizden istediği nedir? Tarihsel süreç içerisinde Türk-Avrupa ilişkileri nasıl başladı nasıl gelişti? Avrupalıları birleştiren ortak payda Hıristiyanlık mı? Avrupa kimliğinin oluşumunda Türk-İslam Fobisi nasıl rol oynamıştır? "Müslüman Türkiye'nin AB'ye girmesi kimliğimize gölge düşürür. " diyen Avrupalı politikacılar kimler? Vatikan Türkiye'nin AB üyeliğine niçin karşı? Tuğgeneral Şimşek 'AB için niçin HIRİSTİYAN KULÜBÜ' diyor? Türkiye'nin AB üyeliğine Papalık karşı çıkarken Fener Rum Patrikhanesi niçin savunmaktadır? AB bayrağındaki 12 yıldızın anlamı nedir? Gümrük Birliği ne getirdi ne götürdü? AB'nin azınlıklar politikası Türkiye'nin milli bütünlüğünü nasıl tehdit ediyor? 1997 Lüksemburg zirvesinde Türkiye'ye ikinci kez hayır diyen AB iki yıl sonra Helsinki'de niçin üye adaylığı önerdi? AB üyeliği ile "ulusal egemenliğin" devri ne anlama gelir? Türkiye'nin önünde AB dışındaki alternatifler nelerdir? Avrupalılar, Türkleri nasıl tanıyor, İslam'ı nasıl anlıyor? Soğuk Savaş sonrasında Avrupa Birliği ve Küresel güçler Türkiye'ye karşı niçin Postmodern Sevr Projesini devreye koyuyorlar?
Avrupa Türkiye ilişkilerini bu tür sorular çerçevesinde tarihi derinliği içinde ele alacağız. Ancak tarihin derinliklerine inerken aktüaliteyi kaybetmemek için geçmişten bugüne gelmek yerine bugünden geçmişe gideceğiz.
Birinci aşamanın ilk adımında Türkiye'nin AB Macerası'nın Başlangıcı olan AET'ye katılmak için başvurduğumuz 31 Temmuz 1959 tarihinden başlayıp günümüze kadar geleceğiz. Birinci aşamanın ikinci adımında ise AB'nin oluşum sürecini ve Ankara Anlaşması ile içine girdiğimiz macerayı özetleyeceğiz. Birinci aşamanın üçüncü adımında Egemenliğin devri ve AB'nin geleceğini inceleyeceğiz. Böyle bir yapıda Türkiye'nin yeri olabilir mi sorusuna yanıt arıyoruz. Bu kısımda Avrupa-Türkiye ilişkilerinin aktüalitesi ve geleceğini ele almış olacağız.
İkinci kısımda tarihin derinliklerine ineceğiz ve Türk-Avrupa ilişkisini bugün vurgulanan "Kültür ve Medeniyet Farkı" bağlamında ele alacağız. "Kültür ve Medeniyet Farkı"nın yol açtığı "Kimlik Farklılıklarını" saptayıp geleceğe/bugüne yansımalarını belirleyeceğiz.
Kültür Medeniyet ve Kimlik kavramlarını vurgulamamızın gerekçesini de belirtmeden geçmeyelim. Soğuk Savaş 2 dönemindeki ideolojik farklılık temeline oturmakta idi uluslararası ilişkiler. Yeni Dünya Düzeninde kültür, medeniyet ve kimlik gibi kavramlar belirleyici bir rol üstlenmiştir. Yahudi kökenli Amerikalı yazar Samuel P. Huntington'un "Medeniyetler Çatışması mı?" başlıklı tezi bu yeni süreci kışkırtıcı bir biçimde tanımlamaktadır. Huntington'un tezi elbette baştan sona düşmanlık doludur. Ancak bu düşmanlığın mucidi Huntington değildir. Japon asıllı Amerikalı yazar Fukuyama'nın "Tarihin Sonu" tezi de farklı bir açıklama modeli gibi gözükse de yine Batı'nın değerlerinin mutlak galibiyetini vurguladığı için bir anlamda tek bir medeniyet öngörmektedir. Huntigton'un 'Medeniyetler Savaşı mı?', Fukuyama'nın 'Tarihin Sonu' tezleri, konumuz bağlamında "Müslüman Türk"e "Müslüman" ve "Türk" kalarak yaşama hakkı tanımamaktadır. Bu nedenle Avrupa Birliği Türkiye ilişkilerini yalnızca siyasal ve ekonomik çerçevede açıklamak mümkün değildir.
Huntington'un "Medeniyetler Çatışması mı?" başlıklı tezinde3 medeniyet kavramının temelinde de "Din" olduğunu belirtmeliyiz. Öyleyse sanılanın aksine XXI. yüzyılda "Din" uluslararası ilişkilerde temel bir faktör olarak yeniden ortaya çıkmaktadır.
Bu dizi Avrupa Birliği'nin ve Küreselleşme'nin Türkiye'ye yönelik postmodern Haçlı Seferine karşı Kuvva-i Milliye hareketini yeniden başlattığı için Prof Dr Haydar Baş'a armağan edilmiştir.
A. Karatepe, İ. Berk, M. Çiçek
Türkiye'nin AB Macerası'nın Başlangıcı: Ankara Anlaşması: Türkiye - AET Ortaklığı 12 Eylül 1963
Altı Batı Avrupa ülkesinin aralarında imzaladıkları Roma Antlaşması'nın 1958 yılında yürürlüğe girmesiyle AET kurulmuştu. (AB'nin oluşum sürecini ileride ayrıca ele alacağız.) 15 Temmuz 1959 tarihinde Batı'nın altın çocuğu Yunanistan AET'na katılmak için başvurmuştur. Yunanistan'ın başvurusundan iki hafta sonra 31 Temmuz 1959 tarihinde de Türkiye alelacele Topluluğa katılmak için müracaat etmiştir.
Türkiye'nin alelacele AET'ye bağlanma isteğinin iki önemli nedeni bulunduğu, zamanın Türk yetkililerince aşağıdaki şekilde açıklanmıştır: "Türkiye, uzun dönemde, Batı Avrupa'da kurulabilecek siyasal bir birliğin dışında kalmak istememektedir. Öte yandan, Türkiye, gümrük birliği içinde Yunanistan'a verilecek ticari tavizlerden de yoksun kalmamak amacındadır".
İki ay sonra başlayan Türkiye ile AET arasındaki görüşmeler dört yıl sürmüştür. 12 Eylül 1963'de Ankara Anlaşması ile AET ile Türkiye arasında "ortaklık" kurulmuştur. Varılan bu sonuç her iki tarafça da büyük bir başarı olarak görülmüştür. 4
AET Komisyonu'nun o zamanki başkanı Walter Hallstein anlaşmanın imzalanması dolayısıyla Türkiye'nin bir Avrupa devleti olduğunu ve "belli bir geçiş döneminden sonra AET'ye tam üye olarak kabul dilmesi gerektiği"ni vurguluyordu."5
Ankara Anlaşması'nın Yürürlüğe Girmesi
Ankara Anlaşması, 12 Şubat 1964 tarihinde GATT'ın onayına sunulmuş; Topluluk üyesi ülkeler ile TBMM'inde de onaylandıktan sonra, 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Ankara Anlaşması, Türkiye'nin Topluluğa tam üye sıfatıyla katılabilmesi yolunu açık tutmakta ve yürürlük süresine ilişkin bir hüküm de taşımamaktadır. Bir diğer deyişle, Anlaşma'nın fesih hükmü yoktur. Bu nedenle, Anlaşma, amaçları gerçekleşene kadar yürürlükte kalacaktır.
Ankara Anlaşması'nın Dönemleri
Ankara Anlaşması (1964)'nın 2. Maddesi , ortaklık ilişkisini;
* 5 yıl sürecek bir hazırlık dönemi, uzatmalarla 10 yıla çıkabilecek,
* 12 yıl sürecek bir geçiş dönemi, bazı istisnalarla 22 yıla çıkabilecek,
* Tam üyeliğin şartlarının müzakere edileceği son dönem olmak üzere üç aşamalı bir süreç olarak öngörmektedir.
Bu dönem Türkiye ile AET arasındaki Gümrük Birliğine dayanır. Bu dönemde, tarafların ekonomi politikaları arasındaki eşgüdümün güçlendirilmesi sağlanacaktır. Ankara Anlaşması, son dönem için bir süre saptamamış, bunu madde 28 ile taraflara bırakmıştır:
"Anlaşma'nın işleyişi, Topluluğu kuran Antlaşma'dan doğan yükümlülüklerin tümünün Türkiye tarafından üstlenilebileceğini gösterdiğinde, Akit Taraflar, Türkiye'nin Topluluğa katılma olanağını inceleyeceklerdir".6
Avrupalılaşma Tarihimizin Kırılma Anı: Avrupa'dan Birinci Red (Aralık 1987)
Dönemin Turgut Özal hükümeti, Nisan 1987'de Avrupa Birliğine tam üyelik için başvuruda bulunmuştu. Otuz aylık bir çalışmadan sonra, Avrupa Birliği Aralık 1989'da dört sebep belirterek Türkiye'nin başvurusunu geri çevirdi:
* Ekonomik gerekçe: Türk ekonomisi kötü durumdaydı.
* Demografik gerekçe: Türkiye'nin artan nüfusu AB'nin içine alınamazdı.
* Siyasi gerekçe: Demokratik ve sivil haklar düzgün işlememekteydi.
* Kültürel gerekçe, ya da medeniyet farkı: Son olarak, Türkiye ve AB arasındaki kültürel farklar büyüktü.7
AB'nin kararında ilk üç sebebin çok büyük önemi olsa da, sonuncu unsur diğer üçü için zihniyet temeli oluşturduğu muhakkaktır. Başka deyişle Avrupa "Medeniyet ve Kültür Farkını" bizim sandığımızdan çok daha fazla önemsiyor hatta ilişkilerinin temeline yerleştiriyordu. Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Demirperde'nin çökmesinden sonra "Medeniyet ve Kültür Farkı"nın uluslararası ilişkilerde daha fazla vurgulandığını da hatırlamalıyız.
Türkiye'nin üyelik başvurusunun reddi, Avrupacıların yüzüne tokat gibi patladı ve Avrupacılar için yüz kızartıcı bir durum oluştu.
Bu ilk başvuruda Türkiye'nin, Avrupa'ya uyum çabaları yetersiz görülmüştü. Daha doğrusu Avrupalılar Türkleri, "Doğulu ve Müslüman" olarak algılamaya devam etmekteydi. Avrupa ve Türkiye arasındaki ilişkilerinin tarihi, savaşlarla doluydu. Tarihi hesaba katmadan bugünü ve yarını anlamak mümkün değildir. Avrupa'nın Türkleri "düşman ve yabancı" bundan da öte barbar ve kesinlikle Avrupa'ya ait olmayan bir unsur olarak görmesinin kaynakları tarihten "Medeniyet ve Kültür Farkı"ndan gelmektedir. İleriki bölümlerde bunları ele alacağız.
AVRUPA BİRLİ?İ'NİN KURUMLARI
Avrupa Birliği 15 Üye Devlet'den oluşur. Birliğin içinde ortak kurumları bulunan üç Topluluk yer alır. Bunların içinde ilk kurulanı (1951 tarihli Paris Antlaşması'yla) Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) olmuştu. Daha sonra (1957 tarihli Roma Antlaşması'yla) Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu kuruldu. Topluluklar bu sürecin sonunda Üye Devletler arasındaki bütün iç sınırları kaldırarak tek bir pazar kurdular. 1992'de Maastrich'te imzalanan Avrupa Birliği Antlaşması ile ekonomik ve parasal birlik doğrultusunda ilerleyen ve belirli alanlarda hükümetler arası işbirliğini içeren bir Avrupa Birliği kuruldu.
Birliği yöneten kurumlar şunlardır: Demokratik yollarla seçilen Parlamento, Üye Devletleri temsil eden ve Bakanlar'dan oluşan Konsey, Avrupa Devlet ve Hükümet Başkanları Doruğu, Antlaşmalar'ın koruyucusu olan Komisyon, Topluluk hukukuna uyulmasını sağlayan Adalet Divanı ve Birliğin Mali yönetimini izleyen Sayıştay. Ayrıca ekonomik, sosyal ve bölgesel çıkar gruplarını temsil eden çeşitli danışma kurulları vardır. Birliğin dengeli gelişimine katkıda bulunan projelerin finansmanını kolaylaştırmak amacıyla kurulmuş olan bir Avrupa Yatırım Bankası bulunmaktadır. Bkz., http://www.deltur.cec.eu.int/ab-ab.html
AVRUPA BİRLİ?İ BAYRA?I'NIN SEMBOLİK ANLAMI
AB Bayrağı sembolik olarak şöyle tanımlanıyor:
"Gök mavisi zemin üzerinde, oniki altın yıldız, Avrupa halklarının birliğini temsil edecek şekilde, bir daire oluşturur. Yıldızların sayısı değişmez. Oniki sayısı, mükemmelliğin ve bütünselliğin sembolüdür." Bkz., http://www.deltur.cec.eu.int/ab-bayrak.html
Ancak AB bayrağını Batı sembolizmi açısından biraz daha derinlemesini irdeleyince karşımıza Yunan, Roma ve Hıristiyanlık çıkmakta. Eski Yunan'daki yarı insan yarı tanrı olark görülen Herkül'ün 12 sınavı, Roma'nın 12 temel yasası ve Hıristiyanlığın 12 havarisi. 12 rakamının Hıristiyan sembolizminde daha pek çok anlamı vardır. Örneğin 12 sayısı 3x4'ten oluşur diyor Annemarie Schimmel. Bunun da anlamının "Teslis'in dünyanın dört bir tarafında hükümran olması" olduğunu ifade ediyor.
İSTİKLAL MARŞI MI AVRUPA MARŞI MI?
Ludwig van Beethoven'in Dokuzuncu Senfonisinin son bölümünden müzik
Müzikal düzenleme: Herbert von Karajan
André Reichling yönetiminde
Orchestre D'harmonıe Des Jeunes De L'unıon Européenne
(Avrupa Birliği Gençler Uyum Orkestrası)
Nefesli Çalgılar Orkestrası için kısa versiyon
Teatro da Trindade-Lizbon'da kaydedilmiştir - 1994
Tam kayıt, 60 saniye, format WAV, 661.556 bit
Parça, 8.18 saniye, format WAV, 80.316 bit
Yapımcı: Avrupa Konseyi ile işbirliği içinde Avrupa Komisyonu
Beethoven'in 9ncu Senfonisi'nin son bölümünden uyarlanan Avrupa Marşı, 1972 yılında Avrupa Konseyi tarafından kabul edilmiştir. Avrupa Birliği tarafından da kullanılır.
TÜRKİYE'DE AVRUPA BİRLİ?İ BAYRA?I ÇEKENLER
Bayrağımız Allah'a şükür hala ayyıldızlı ancak alternatif bayrak kullananlar da var. Hasan Pulur, 24.05.2001 tarihli Milliyet'teki. "AB" bayrağı çekmek ve ağaç kesmek" başlıklı yazısında buna dikkat çekiyor: "DİKKAT ederseniz, bazı binalarda mavi bir bayrak var, Avrupa Birliği bayrağı... Bazıları, şimdiden Avrupa bayrağını çektiler.
Ulusal Sanayici ve İşadamları Derneği (USİAD) "Bu bayrağı çekenlere sormak gerekir" diyor:
"Yönetiminde bulunmadığımız, söz ve karar hakkımızın da bulunmadığı bir devletin (Avrupa Birliği)nin bayrağını kuruluşlara dikmek, onu ulusal bayrağımızla eş tutmak, en hafif deyimiyle mazoşizmdir.
AB bayrağı asanlara sormak gerekir; bu birlik içinde yokuz, söz hakkımız yok, karar hakkımız yok, veto hakkımız yok... Bunlar yetmiyormuş gibi, bayrağını astığınız bu birlik, 1987'de sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısını ortak parlamentosunda kabul etti. Türkiye'nin Güneydoğu sınırını farklı çiziyor, Kıbrıs'ta ödün istiyor, Ege'de Yunan tezini savunuyor...
Siz bunlardan zevk mi alıyorsunuz?"
Yok canım, zevk aldıklarını sanmayız, heves ediyorlar, bu da onların fantezisi! "
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.